Sevgili dostlar,
Eskiden bekçi, bir hırsız yakaladı mı, falakaya yatırır, mahalledeki bütün soygunları onun üstüne yıkardı. Anlaşılan AKP, bizim üzerimizde bu yöntemi deniyor. Yoksa tek bir insanın, gazete çıkarıp hükümeti devirmeye kalkıştığına, haber yapıp darbeyi kışkırttığına, isyan çıkarıp halkı sokağa döktüğüne, hükümetin yolsuzluğunu ortaya döküp onu devirmeye niyet ettiğine filan aklı başında kimse inanmaz.
Savcılar emir kulu; inanır gibi yapmak zorunda. Mesleklerine ihanet ederek, tetikçiliği kabullenerek, yarın o mahkeme salonlarının sanık kürsüsünde olacaklarını iyi bilerek, boyun eğmek durumundalar.
Onlardan biri, dün bizi Gezi isyanını çıkarmakla suçladı. İsyandan altı yıl sonra aklı başına gelen savcının hazırladığı iddianameden sızan ilk bilgilere bakılırsa bu işi biz 16 kişi yapmışız. Ahaliyi sokağa döküp Cumhuriyet’i ortadan kaldırmaya çalışmışız. Başta AKP Başkanı Erdoğan olmak üzere 746 şikâyetçi öyle diyormuş.
Estağfurullah!
Gezi, bu ülkenin tarihindeki en onurlu direniş hareketiydi. Gücünü, biraz da lidersizliğinden alıyordu. Evet, hepimiz içindeydik, ama kimse başında, arkasında değildi. Bunu söylemek, Gezi’nin ruhuna hakarettir.
Ayrıca son 15 yılın tarihine bakanlar, Cumhuriyet’i kimi ortadan kaldırmaya çalıştığını, kimin ona direndiğini görür. Gezi, aynı zamanda Cumhuriyet düşmanı Erdoğan ve şürekâsına karşı ulusal bir “Yettin artık. Biz buradayız” çığlığıydı. Şimdi hepimiz için eski idam hükmüne denk cezalar isteniyorsa, onun yarattığı korkudandır.
Hayatı boyunca barışı savunmuş bir kültür adamına, Osman Kavala’ya, isyan kışkırtıcılığından 3 bin 158 yıla kadar hapis cezası istemenin başka açıklaması olabilir mi?
Bütün bu öfke, bu zulüm, bu paçavra iddianameler, bu abuk suçlamalar, bu koruma ordusu, üç kişi biraraya gelse copunu, silahını kuşanıp yetişen polis, hep “Ya Gezi tekrarlanırsa” paniğinden…
Baş şikâyetçiye verecek tek cevabımız var:
“Kaskını çıkar, copunu bırak, delikanlı kim bakalım.”