Faiz, hayat pahalılığının sebebidir. Faiz, üretimin zorunlu bir unsuru değildir ve batıl bir kazanma yöntemidir; çünkü karşılığı yoktur. Faizci üretime katılmamış; fakat tüketime ortak olmuştur.
Faiz, borcun üzerinden belli bir süre geçmesiyle tahakkuk eder. İslam, malın üzerinden belli bir süre geçmesini kazanma sebebi saymamıştır: “[Başka] insanların malları arasına karışarak fazlalaşmasını istediğiniz, (Faiz amaçlı verdiğiniz borç) Allah katında fazlalaşmaz. (Böyle bir kazanç, Allah katında kabul görmez.) Allah’ın rızasını murat ederek verdiğiniz zekâta gelince, [kazancını] katlayarak arttıranlar işte onlardır. (30:39)”
Faiz Hz. Musa’nın şeriatında da yasaktı; ancak Yahudiler, bu yasağa rağmen faiz yiyorlardı. Bu husus Nisa Suresi 161. Ayete şöyle yansımıştır:
“…Yasaklandığı halde faiz alıyorlardı ve başkalarının malını haksız yere harcıyorlardı…”
Yasaklandığı halde faiz almanın bir yöntemi olmalıdır. Bu, muhtemelen hukuku dolanma şeklinde oluyordu: Haram olan faiz, helal olan ticarete benzetilerek şekli değiştiriliyor ve haramdan kaçırılıyordu. Yahudiler benzer bir yöntemi, Sept Günü’nde av yasağına karşı da uygulamışlardı. (Bkz. Araf:163)
Haram olan faizi, helal olan ticarete benzeterek hukuka karşı hile, sadece Yahudilere has bir yöntem değildir. Bu gün de benzer bir yöntem “Kar payı” adı altında finans kurumlarında uygulanmaktadır. Finans kurumları, bankalardan farklı olarak, nakdi doğrudan müşteriye vermek yerine, müşterinin alacağı malı temin etmektedirler. Finans kurumlarının nakdi satmak yerine, müşterinin ihtiyacı olan malı, güya alıp satmaları, olayın bir ticari ilişki olmasına yetmez. Çünkü bu, danışıklı bir ilişkidir; fiyat serbest rekabet ortamında oluşmamış ve malın üzerine, zamandan kaynaklanan fazlalık (faiz) binmiştir. (Finans kurumlarının maliyeti aslında daha da yüksektir.) Nitekim faizi ağır ifadelerle yasaklayan ayet, faizciliğin ticari kılıf altında yapılmasına ilişkin imalar taşır:
“Faiz yiyenler, ancak şeytanın çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar. Bu, onların, ‘Alışveriş de faiz gibidir.’ demelerinden dolayıdır. Oysa Allah, alışverişi helâl, faizi haram kılmıştır… (2:275)”
Şunu da unutmamak gerekir ki, mudiler hiçbir zaman faizden kazanamazlar; onlar en fazla enflasyona karşı paralarının değerini koruyabilirler. Faizden asıl kazananlar, fonları işleten büyük kuruluşlardır.
Büyük yatırımlar için büyük sermayelere ihtiyaç duyulduğu iddia edilebilir. Faizci sisteme köklü eleştiriler yöneltmek mümkünse de, asıl olan ona alternatif üretmektir. Ekonomi bilimi okuyanlar paradigmanın dışına çıkmalı ve meşru bir sistem üretmenin yollarını aramalıdırlar. Çünkü faize dayalı ekonomiler sadece adaleti tahrip etmekle kalmazlar, ahlakı da tahrip ederler.
“Allah, faizi mahveder, sadakaları ise nemalandırır. Allah, hiçbir günahkâr nankörü sevmez.”