Karışık duygular içindeyim. Ne desem acaba?
– O kadar da seni uyarmıştım beni dinlemedin!
– Olacağı buydu!
– Etme bulma dünyası vs…
Ama düşene vurmak doğru olmaz.
Birlikte işlediğiniz cürümlerin haddi hesabı yoktu. Komşuların arasını bulacağınıza, komşudaki savaşı birlikte körüklediniz. Bile bile yalan söylediniz. Müslümanları batının elinden kurtaracağınıza, batı adına Suriye’yi İran’dan koparmaya çalıştınız.
İçeride ise gelir dağılımını düzeltmek için kılınızı kıpırdatmadınız. Çay simit hesabını unuttunuz. Asgari ücreti ağzınıza almadınız. “Eşit işe eşit ücret” diyerek iktidar oldunuz; ancak aynı işi yapan, devletin biri işçi, diğeri memur iki çalışanından, memur lehine olsaydı belki anlaşılabilecek durumu, işçi lehine olarak devam ettirdiniz.
Parti git gide ANAP’laşmakta, aile şirketine dönüşmekteydi. Emine, Semra’ya benzemeye başlamıştı. Bilal meclise cevap yetiştirmeye çabalıyordu. Ne gerek vardı! Bir faydası oldu mu bari?
Bir süredir halkın sessizliği beni korkutuyordu. Zamdan sonra gülüp oynamaya başlayan kralın halkı geldi aklıma. Durum bana, ANAP’ın 89 yerel seçim hezimetine doğru gidişini hatırlatıyordu.
Son zamanlarda Erdoğan gözden düşmüştü. Kendinde büyük bir güç vehmediyordu. Artık ABD açısından güvenilmezdi. Hoca ise temkinlidir. Ona göre, meydan okumanın zamanı henüz gelmemiştir.
Hoca ile Erdoğan’ın girdiği “Bu vatan kimin?” mücadelesini görebiliyordum; ama olacakları tahmin edemezdim. 17 Aralık “Kara Salı” Ak parti ölümcül bir darbe aldı. Altından kalkabilir mi bilemiyorum. Artık eskisi gibi arkasında halk da yok. Çünkü halk yoruldu, inancı da sarsılmış durumda. Yani artık mağduriyet mazereti tutmayacak.
Partililer Amerika/İsrail senaryoları yazacağına, velev ki bu doğru olsun, paraların o evlerde ne işi var, onu açıklasınlar. Artık olan oldu. O paralar, ABD’nin ambargosuna rağmen, İran’la ticaret paraları mıydı? Paraları polis mi koydu? Yoksa İmam Hatip Yaptırma ve Yaşatma Derneği’nin yeri mi karıştı? Cevap versinler, topu taca atmasınlar!
Benim daha iyi bir fikrim var! Ak Partililer şöyle desinler: “O paralarla yurt dışında Hoca Efendi’ye okul açacaktık; ama meğer bize komplo kurmuş!”
Türkiye’de ABD’nin izni ve bilgisi olmadan hiçbir teşkilat istihbarat toplayamaz. Doğru! Tabi ki bu operasyon tam bir ABD operasyonudur. Demek ki Ergenekon operasyonu da, şimdi daha iyi anlaşılıyor, tam bir ABD operasyonuymuş. Darbe teşebbüsüne otuz yıl ceza; ama Darbeye tahliye başka nasıl izah edilebilir ki?
Kılıçdaroğlu’nun önce Amerika ziyareti, şimdi de elçisiyle görüşmesi ne kadar da manidar! Ak Partililer şimdi şöyle mi düşünüyorlar acaba: “Biz de böyle gelmiştik zaten.”
ABD Tayyip’i yemeyi aklına koymuşsa mutlaka yer! Önce doğal yolları deneyecektir. Seçime kadar itibarsızlaştırma devam edecek, sonuç alamazsa zecri yolları deneyecektir.
En doğrusunu Sol Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Kemal Okuyan söyledi:
“Şimdi, AKP’nin dönüştürdüğü Türkiye’yi kabullenecek ama AKP kadar kontrolsüz gitmeyecek bir iktidar alternatifi yaratmaya çalışıyorlar. Burada CHP’ye ihtiyaç var. CHP de bu ihtiyacı gördü, ‘Ben hazırım!’ diyor.
Cemaat ile AKP arasındaki kavga, Türkiye siyasetine bir müdahaledir. ‘Yesinler birbirini!’ bir tavır değildir; ‘Aman ne güzel AKP gidiyor!’ ise siyaset değil.
Burada AKP sonrası tartışılıyor. Cemaat AKP sonrasında etkili olmak için kendini ortaya atıyor. (…) Öte yandan ‘AKP’ye karşı büyük koalisyon’ filan, emekçi halka ihanettir. AKP’ye karşı büyük koalisyon zaten kuruldu. İçinde kimlerin olduğunu biz saymayalım, belki Erdoğan yarın açıklar!
AKP karşıtlığı sola aittir. Ama sol için AKP karşıtlığı ABD yalakalığı, sermaye dalkavukluğu ve cemaat güzellemesi olamaz!”
Ben aylar önce söyleyeceğimi söylemiş, hucceti tamamlamıştım.
Acaba Erdoğan ders alır mı, yükseklerden inip halkına döner mi? Hiç sanmıyorum!
Erdoğan’ın artık nasihate değil, duaya ihtiyacı var.