Kurban bayramı kapıda.
“Sokaklar kan gölüne döndü“,
“Bu bayram da acemi kasaplar işbaşında“,
“144’u ağır 200 kişi hastaneye kaldırıldı“,
“Danayı keserken kolunu kesti“,
“Azgın boğa dehşet saçtı“,
“Kaçan dana dama çıktı“,
“Kaçan boğa trafiği altüst etti“ serlevhali felaket haberleriyle beyin hücrelerimiz katledilmeden bayramlık ağızlarımızı açalım. Açalım ki, torunlarımız bayramları hakkıyla idrak edebilsinler….
Kurban nedir? Hacc nedir? Nedir katliam? Şiddet nedir? Nedir medeniyet?
Bütün bu soruların cevabını aramadan, medyanın necaset hortumuyla kirlenen aklını dezanfekten yalanlarla yıkamaya kalkışıp, çamaşır suyu kokan absürt organizasyonlara yelken açan muhafazakar modernleri fazlaca kızdırabiliriz.
Hiç mühim değil…
Daha güzel bir gelecek uğruna daha fazla düşmanı göze almak, çok sayı da dostu da kaybetmek zorundayız.
Kurban ritüelinin geçmişini bilmeden, salt dini argümanlarla yapılan her türlü değerlendirme eksik kalmaya mahkumdur. Yalnızca Kur’an’dan yola çıkarak ileri süreceğimiz tezler er veya geç; teolojik, sosyolojik, psikolojik veya ideolojik bazı antitezlerle çarpıştırılmak suretiyle çürütülmeye çalışılacaktır. Türkiye’de inanmış müslüman sayısı kadar, lafta müslüman bir kitle de vardır ve bu iki güruhun arasında sürgit devam eden ve genellikle medya eliyle yürütülen savaş, özellikle böyle günlerde ayyuka çıkar.
Meta fetişist yöntemlerden biri olan; “insanoğlunun doğasındaki ilkel şiddet dürtüsünden tüketim bahanesi üretmek“ vahşi kapitalizmin, dolayısı ile Batı’nın en fazla başvurduğu yollardan biridir. Ancak Batı bunu propaganda yöntemlerini kullanmadaki uzmanlığıyla tersine çevirmeyi, lehine yönlendirmeyi veya örtbas etmeyi başarır. Kapitalizmin doğusunda bile ilkel şiddet dürtüsünü pazarlama vardır.
Osmanlı‘nın güç kazanmasıyla Doğu’yu arzu ettiği gibi yağmalayamayan Batı, yeni uygarlıkların; sanat eserlerini, kültürlerini, doğal zenginliklerini çalmak için yeni bir kelime yumurtlar; Keşif.
Keşifler hep ne hikmetse tatlı tesadüflerin sonucudur ama -artık nasıl oluyorsa- hep bir misyoner ekip kaşiflere eşlik eder ve her keşfin sonunda keşfedilen uygarlık talan edilir.
Bütün bu yağmaların felsefi platformdaki adı nedir dersiniz?
Hümanizm…
Şark kafası entrikaya basmaz. Bu yüzden her türlü modernist spekülasyona açıktır. Ve yine bu yüzden yılın 362 günü gözlerden ırak işlenen bir fiil, geri kalan 3 günde alenen işlendiğinde adını “katliam“ koyar.
Velevki o fiil kendi kültürünün bir parçası, dininin vaazı olsun.
Hatta bu fiil insanlık tarihi kadar eski olsun… O kadar eski olsun ki, tarihteki ilk uygulanış şeklinin “kurban“ları “insan“ olsun.
Ve hatta hatta onu uygulayanlar da yine, olayın en insanı şeklini “katliam“ diye nitelendiren Batılı kafaların dedeleri, pek hümanist Batılı Hellenler olsun.
Nasıl mı?
Batı’nın tarihteki ilk yağmalarından birine gidiyoruz. Dardanel‘e, yani Truva savaşına…
Yer Euboia yarımadasının karşısındaki bir liman: Aulis. Truva’yı talan etmeyi aklına koymuş olan çapulcu Akha gemileri Aulis’de toplanmış, Truva’ya doğru harekete geçebilmek için rüzgarı beklemektedir. Rüzgar bu barbarların canavar iştahına aşinadır. Onları vazgeçiremeyeceğini bilir ama meltem yüreği el vermez, kararsız kalır ve esmez… Bir rivayete göre on yıl direnir ve nefesini tutup kuytulara çekilir. Bu sürenin sonunda Agamemnon ordunun kahini (sonradan bunların adı misyoner oldu) Kalkhas’dan rüzgarın derdinin ne olduğunu öğrenmesini ister. Bilici Kalkhas’ın belkide bildiği tek şey kendisine “bilici“ diyenlerin derin cehaletiydi. Hellenlerin zaaflarını da iyi bilen kahin transa geçer, renkten renge girer, efsunlu kelamlar eder ve canavarları tatmin edecek bir yalan yumurtlar.
“Artemis’in bir keçisini yakalayıp lüpletmişsin. Artemis keçisinin yerine kızını ister. Kızın İphigeneia’yı Artemis’e kurban etmezsen rüzgar esmeyecek“ der.
Tez İphigeneia çağrılır. Kız süslenir püslenir ve kurban sunağına boylu boyunca uzatılır. Artemis dayanamaz. Kızı sunaktan kucaklayıp kaldırır ve yerine bir geyik koyar. Rüzgar bu düşük zekalı haramilerin daha fazla masumun kanına girmesinden korkar ve eser… Ancak yabaniler Truva katliamının ardından yüzbinlerce Anadoluluyu kurban ederek insan kurban etme geleneklerine devam ederler.
Hikayedeki bazı detaylar oldukça tanıdık değil mi?
Her ne kadar bu efsane daha ziyade İslam antipatizanı çevrelerin, Kur’an’daki hikayelerin çok tanrılı dinlere dayandıkları, dolayısı ile batıl oldukları ile ilgili iddialarının bir delili olarak kullanılsa da, özünde Kurban geleneğinin ne kadar kadim bir gelenek olduğunun ispatıdır.
“Din“ kaynağı ilahi olan ancak insani, yani beşeri birikimlerin şekillendirdiği bir havuzdur. Nitekim Kur’an da zaten “ilk“ değil, “son“ kitap olduğunu söyleyerek, kendisinden önce gelen dinlere, peygamberlere ve kitaplara vurgu yapar. Kurban geleneğinin bu eskiliği bizi ilahiliği konusunda şüpheye sevketmez. Bilakis insani gerekliliği konusunda tefekkürlere sürükler.
Gelelim konunun İslamî tarafına…
Mekke peygamber döneminde olduğu gibi, cahiliye döneminde de Arap kabilelerinin yılda birkez ibadet ve ticaret maksadıyla toplandıkları kutsal bir merkezdi. Yerleşik yapılarda ödenen vergileri dağıtmak ve hizmete dönüştürmek kolaydır ancak göçebeliğin yaygın olduğu coğrafyalarda sağlıklı üleşim için kabileleri bir araya getirmek gerekir. Yılda bir defa yapılan bu toplantı yerlilerin refahını artırırken, göçebelere de bir pazar fırsatı tanıyordu.
“Hacc“ esasen Kurban kesmek için gerçekleştirilen kutsal bir seyahatti.
Kur’an’da Kurban Hacc‘la birlikte zikredilir. Kurban yalnızca et yüzü görmeyenlerin ete doyması değil, göçebe kabilelere yetiştirdikleri hayvanları ekonomiye aktarmaları için bir imkan sunmaktı.
Kurulan pazarlarda alışverişler yapılıyor, satılan ve kesilen kurbanlıklarla da garip gurebanın yüzü gülüyordu. İşte bu yüzden kurbanlık konusuna getirilen sınırlandırmaların hepsi (kurbanlığın mümkünse dişi olmaması ve en az iki yaşında olması gibi) hayvancılık ekonomisinin devamlılığı için alınmış tedbirlerdir.
Hacc aynı zamanda siyasi otoritenin göçebe kabileler üzerindeki tesirini hissettirebileceği bir buluşmaydı. Bu anlamda çok güçlü siyasi bir etkisi de vardı.
Demekki Hacc’dan amaç sosyal adaleti, ekonomik eşitliği sağlamak; coğrafi veya sınıfsal farklılıkları ortadan kaldırmak için buluşmaktır.
Kur’an’a göre Hacc tıpkı oruç, zekat gibi her yıl yerine getirilmesi gereken bir farzdır.
Farz Mekke’ye gitmek değil, bir zamanlar Mekke’ye gidilerek gerçekleştirilebilenleri içinde bulunduğumuz çağın imkanlarıyla hayata geçirebilmektir.
Yani Hacc sınırları ortadan kaldırmaktır.
Hacc yekbütün olmaktır.
Hacc sosyal eşitliğin, adil üleşimin tesisidir.
Hacc dünyanın dört bir tarafından, tüm müslümanlarla iletişimdir.
Hacc faal olmaktır, üretmektir, paylaşmaktır.
Bugün en anlamlı Hacc Suudi Arabistan’a; ilim, irfan, teknik bilgi ve sanat ihraç etmektir.
Dahası, Suudi şeyhlerini, krallarını silkeleyerek kendilerine getirmektir.
O coğrafyadaki doğal zenginliklerde tüm İslam coğrafyasının hakkı olduğunu hatırlatmaktır.
Hacc ritüelinin bir prosedürü olan “Kurban” ise adil paylaşımın sembolik bir ifadesidir sadece.
Kurban’ın mesajları arasından yalnızca “fakirler et yesin” mesajını alıp, konuyu “al kasaptan dağıt yoksula” basitliğine indirgeyenler, Hacc ve Hacc’ın hedefi olan Kurban’ın ruhundan uzaklaşmışlardır. Bu yozlaşmada hiç şüphesiz bazı gıda üreticilerini, kimi islami kuruluşların düzenledikleri organizasyonlarla “kaçak et kesme fırsatı” telakki ettikleri bu zaman dilimlerinde hedeflerine daha rahat kavuşturmalarının büyük payı vardır.
Kurban sıradan bir gelenekten, hatta bir ibadetten daha fazlasıdır.
Kurban bereket, lütuf ve hikmetlerle dolu bir ritüeldir.
Çünkü; Kurban küçük çiftçi için aracısız tek satış olanağıdır.
Kurban yoksul üreticinin diğer zamanlardaki kaybını az çok telafi edebilmesi için yegane fırsattır.
Kurban eli bıçak tutan işsizler için üç beş günlük rizik kapısıdır.
Türkiye’de THK ve çok sayıda vakıf Kurban derileri sayesinde ayaktadır.
Kurban yan etkileriyle birlikte her açıdan “ekonomik canlılık”tır.
Kurban yaşamın kaçınılmaz vahşetine tanıklık etmek suretiyle bir toplumsal enerji boşaltımı sağlar.
Kurban ilkel avcılık ve toplayıcılık dönemlerinden genetik olarak bilinçaltımızda kalan şiddet insiyakını çocukken çocukça bir şekilde yaşayamayanlar için deşarj olma fırsatıdır.
Hepsinden daha önemlisi; Kurban bayramı Türkiye’de tükenen hayvancılık sektörü için doğal bir sübvansiyondur.
“AB yolunda sınıfta kaldık”, “AB standartları bir sonraki kurbana” gibi kışkırtıcı manşetler, Kurban Bayramlarında yaşanan kaosu düzeltmek gibi iyi niyetlerle atılan manşetler değildir. Bu manşetleri atanların siyasi ve ticari hedefleri vardır.
Siyasi hedef, “Türkiyeyi endüstri ülkesine dönüştürmek” gibi her cahil ve modernist kulağa hoş gelen çok tanıdık bir beyaz yalanın ekseninde hayvancılık ve tarım sektörünü yok etmektir.
Ticari hedef ise büyük et tekellerinin kurban organizasyonu adı altında et satmalarını sağlamaktır.
Kurbanlık satıp üç beş kuruş kazanmak için köyünden kalkıp büyük kentlere gelen, gelmek zorunda bırakılan taşra tüccarlarının yaşadıkları yabancılıkların ve saçma sapan Kurban organizasyonlarının doğurduğu bir takım istisnai hadiseleri abartılı bir dille çarşaf çarşaf gazetelerine taşıyanlar, prime time televizyonlarda yayınlayanlar, İspanya’daki boğa güreşlerini öve öve bitiremezler.
Boğa Güreşi, yani hayvanı yaralayıp kan kaybıyla ölümün eşiğine getirene kadar hırpaladıktan sonra, sırtından kalbine son bir darbe ile öldürmek…
Amaç ne yoksullarla üleşim ne de et ziyafetidir.
Amaç eğlencedir…
Fransa, İspanya, Portekiz’de tamamen legal olan bu cinayet İtalya’da daha yeni yasaklandı.
Yaklaşık 20 yıldır Avrupa’da yaşıyorum ve daha hiçbir televizyon kanalında ‘bu vahşet bitsin artık’, ‘Avrupa olarak sınıfta kaldık’, ‘İlkeliz ve vahşiyiz’ gibi alt yazıların refakatinde bir boğa güreşi izlemedim. Oysa resimler ne kadar çok bizde Kurban Bayramında kanallarda resmi geçit yapan kanlı fotoğraflara benzer. Aradaki büyük fark gözlerden uzak tutulur. Bizde amaç hayvanı bir an önce yakalayıp açısını dindirmektir. Boğa güreşinde ise amaç hayvana daha çok acı çektirmektir.
İspanyollar kadar hararetli bir millet olduğumuz da kesin. Ekranlardan kırmızı şal sallar birileri ve burnumuzdan alevler fışkırtarak saldırırız Kurban Bayramlarımıza.
Çocuklarımızın yanında kavga ederiz, yalan söyleriz, çalarız, küfrederiz ama Kurban kesmeye sıra gelince vicdanlarımız dile gelir. Bize bunu salık veren de boğa güreşini (aslında boğa dövüşü olacak ama neyse) İspanya’nın geleneksel sporu olarak sunan boyalı kanallardan birinin çok medeni, çok modern sunucusudur.
Kurban kesmek bir toplumu vahşi veya ilkel yapmaz… Kurban’ın amacı da, kendisi de vahşetle, dehşetle, şiddetle ilintili değildir. Yaşananların tek nedeni açgözlülük ve görgüsüzlüktür. Otomobil vahşi bir araç değildir. Trafiğe çıkmak da insanı canavar yapmaz ama nasıl bilgisizliğimizle trafik terörü diye birşey doğurduysak, komplekslerimizle ve hırsımızla bayramımızı kendimize, çevremize zehir ediyoruz. Hatalarımızı saklayamayacak veya lehimize çeviremeyecek kadar entrikalardan uzak bir kültürle yoğrulduğumuz için de malımızı orta yere seriyor ve saflığımıza yenik düşüp kendi bayramımızın düşmanı kesiliyoruz.
Çözüm basittir.
Belediyeler üç günlük Kurban rantından vazgeçerek, bu saçma sapan Kurban organizasyonlarını sonlandırırlar. Taşralı çiftçi şehre, yani müşterinin ayağına getirilmez. Müşteri çiftçinin ayağına gönderilir. Şehre asla hayvan sokulmaz, müşteri köye veya hayvan çiftliklerine gider. Köylerde açık alanlarda, yani çayırlık yerlerde Kurbanlar kesilir, atıklar toprağa gömülür ve üzerleri kapatılır.
Bu kadar basit bir yol neden belediyelerimizin aklına gelmez?
Gelir tabi, gelir ama pasta büyüktür…
Kurban çocuklar için de bir tehlike değildir. Kurban kesimini izleyen çocuk patatesin ağaçta yetiştiğini sanan çocuktan daha sağlıklı büyür. Tabağına düşen nimetin hangi prosedürlerden geçerek ona ulaştığını bilir, bu bilinçle doğaya ve doğasına sahip çıkar.
Özetlersek:
Kurban kesmek hayvan katliamı değildir.
Hayvan katliamı deterjan kullanmaktır, güneş yağı sürüp denize girmektir, fabrika atıklarını doğaya savurmaktır. Kurban kesilirken ortaya çıkan israf ve hijyen sorunu organizasyon sorunudur.
Türk televizyonlarında her Kurban bayramında gösterilen ve her birimize ezberletilen vahşet görüntüleri istisnai vakalardır. Asıl vahşet hemen hergün mezbahalarda da yaşanan bu tür arızaların prime time da evir çevir gösterilmesidir.
Dünya üzerinde herkes vejeteryan olsa dahi, evcilleştirilmiş hayvan üretilecek ve öldürülecektir. Aşağı yukarı tüm endüstri dallarında en sağlıklı ve doğal malzemelerin tamamı hayvansaldır.
Kurban adil bir paylaşımın olmadığı dünyada fakire verilen yıllık rüşvettir.
Hayvanseverler Kurban’dan önce çocukluğumuzun kınalı kekliklerinin, sincaplarının, sakalarının niçin yok olduklarını sormalıdır. Hayvanseverlik vejeteryanlıktan daha fazlasıdır…
Ezcümle,
Ey iman edenler, Size bayram olarak sunulan bu sayılı günlerde yapılan modernist şamatalara kulak asmayın! Kurban kesin, kestirin! Besleyip büyüttüğünüz veya kesmek amacıyla satın aldığınız Kurbanların etlerinden yiyin ve yedirin.
Ey iman edenler Kurban olayım Kurban Kesin…