İstanbul’dan çıkış yasağı devam eden İlahiyatçı-Yazar R.İhsan Eliaçık İstanbul dışındaki programlara video ve tele konferanslarla katılmaya devam ediyor.
Demokratik İslam Kongresi (DİK) Urfa Çalıştayı’na video konferansla katılan Eliaçık, dinin kamusal görünümü üzerine, İslam’ın devletten talepleri var mıdır? İslam’ın kamu hayatında görmek istediği kurallar, kavramlar ve değerler nelerdir? Bununla ilgili Kuran’da herhangi bir şey bulunuyor mu? Varsa neler olduğu konusunda açıklamalarda bulundu.
Çalıştayda Kuran’da geçen kamuya ait beş temel kavramın evrensel ve dünyanın her yerinde geçerli olduğunu anlatan Eliaçık’ın çalıştaydaki konuşması ve videosu:
‘ İŞİD ve benzeri dini örgütler neyi esas alıyor? ‘
Değerli kardeşlerim, sevgili demokratik İslam Kongresi Urfa Çalıştayı katılımcıları hepinizi Allah’ın selamıyla selamlıyorum, ve çalıştaya çalışmalarında başarılar diliyorum.
Sevgili kardeşlerim malumunuz İstanbul’dan çıkış yasağımız bulunduğu için çağrıldığımız yerlere tele konferanslar yoluyla katılıyoruz. Ancak tele konferanslarda zaman zaman internet bağlantısı kesintisi olduğu için size bu özel video ile seslenmek istedim. Çalıştayanıza buradan küçük bir katkı sağlamış olmayı umuyorum.
Değerli kardeşlerim benim size anlatacağım konu dinin kamusal görünümü üzerine olacak. Daha açık ifade ile İslam’ın devletten talepleri var mıdır? İslam’ın kamu hayatında görmek istediği kurallar kavramlar, değerler nelerdir? Bununla ilgili Kuran’da herhangi bir şey bulunuyor mu? Varsa nelerdir? Bunları aktarmak istiyorum.
Şimdi İŞİD diye bir örgüt çıktı kendisine Irak Şam İslam Devleti dedi. Adı üzerinde İslam Devleti. Bayrağında Allah Resul Muhammed yazıyordu. Irak ve Suriye’de bir çok yeri ele geçirdiler. Allah Resul ve Muhammed adına İslam Devleti icraatlarında bulundular. Mesela Musul’u ele geçirdiklerinde 12 maddelik bir bildiri yayınladılar. Bildirinn birinci maddesi namaz kılmayanlar kırbaçlanacak. İkinci maddesi kadınlar evinde oturacak, dışarı çıkmayacak, dışarı çıkmak zorunda kalırsa peçe takacak, yüzü dahi görünmeyecek. Böyle uygulamalara imza attılar. Pazar yerlerinde elleri silahlarla olduğu halde bir takım adamlar ve kadınlar Allah Resul Muhammed bayrağı altında İslam Devleti budur diyerek çarşılarda pazarlarda dolanırken, mesela bir kadın balık satıyordu eli açıktı elini kapat dediler, haram dediler kadınlar elini gösteremeyecek dediler. Kadında elimi kapatırsam nasıl balık satacağım , yüzümüzü gözümüzü kapattık daha ne istiyorsunuz diye çıkış yapınca , içlerinden bir tanesi orada kadını öldürdü. Musul pazarında bu bizatihi yaşanmış bir olaydı. bunun filmleri dahi çekildi.
İŞİD denen örgüt İslam devleti adı altında öyle uygulamalar yaptılar ki dünya bunları şaşkınlıkla ve şok geçirerek izledi. Ama onlar gayet rahattılar eski kitaplarda böyle yazıyor diyorlardı. Eski kitaplarda namaz kılmayanın kırbaçlanması gerektiği yazıyor bu doğru. Dört mezhebin dördünde de namaz kılmayan birisi önce uyarılır, sonra hapse atılır, çeşitli cezalar verilir, namaza başlayıncaya kadar ceza evinde tutulur, eğer oda olmuyorsa öldürülür. Mürtedin öldüreleceği hükmü var. Yani dinden dönen öldürülür. Namaz kılmayan da dinden dönmüş olarak kabul edildiği için öldürülür. Onlar dinin kamudaki görünümü , İslam’ın kamudan istediklerinin, devletten taleplerinin bunlar olduğunu düşünüyorlardı. Şu anda herhangi bir dini grup tarikat cemaat bildiğimiz klasik dini gruplardan birisi Musul gibi bir yeri ele geçirdiğinde İslam devleti neymiş gösterin dendiğinde yapacakları başka bir şey yok bilmiyorlar. Eski kitaplarda böyle yazıyor, namaz kılmayanlar, kadınlar takip edilecek, kimse açık saçık dışarıda gezmeyecek, hırsızlık yapanın eli kesilecek, zina eden toprağa gömülüp taşlanacak, dört kadınla evlilik serbest bırakılacak, şeriat budur İslam devleti budur diyorlar böyle anlıyorlar. Geniş bir kitle İslam devleti denen şeyin bu olduğunu düşünüyor. Bunların tamamı yanlıştır hiçbirinin Kuran’da yeri yoktur. İnsanların zorla başını örttürmek, namaz kılmayana ceza vermek, din adına çarşıda pazarda dolaşarak insanlara bakalım kiminle dolaşıyorlar, kiminle el ele tutuşmuşlar camiye gidiyorlar mı namaz kılıyorlar mı oruç tutuyorlar mı? diye takip etmek Ramazan da açık lokantaları kapattırmak, kimseye dışarıda yemek yedirtmemek, İslam devleti deyince, klasik İslamcı zihninde oluşan şeyler bunlardır. Bunlar İbni Teymiyye’nin Siyasetü’l Şeriyye adlı kitabında yazıyor. Namaz kılmayana verilecek cezalar şunlardır diyor. Dışarıda gezen kızları kadınları takip edeceksin diyor. Sen yeryüzünde Allah’ın gölgesisin. Kim ibadetini yapıyor kim yapmıyor bunları yakından izleyeceksin, diye zamanın Memlük sultanına yazdığı kitapla bu şekilde tavsiyelerde bulunuyor. İmam Gazali’nin, imam Maverdi’nin kitabında sultanın yapması gereken işler nelerdir, bu tipten nasihatname, siyaset ül mülük veya siyasetname türü kitaplarda alimler geçmişte, sultanlara yönelik olarak iktidarda ne yapmaları gerektiğine dair tavsiyelerde bulunmuşlar, bunların kitaplarını yazmışlar, İŞİD ve benzeri dini örgütler işte bu kitapları esas alıyor. Bu kitaplara bakarak demek ki İslam devleti bu diyerek burada yazılanları uygulamaya kalkıyorlar.
‘Asıl olan devlet değil, toplumdur’
Eski kitaplarda yazılanların esas alınarak uygulamaya konulduğunu gördüğüm için yıllar önce 2003 yılında Adalet Devleti diye bir kitap yazdım. Bu kitapta bu tür dini örgütlerin yaslandığı, ilham aldığı, esas aldığı İbni Teymiye’nin Gazali’nin, Maverdi’nin, İbni Cemaa’nın buna benzer sultanlara öğütler veren nasihatler içeren siyasetname türü kitaplarla hesaplaşmaya giriştim ve bunlarla dini, ilmi anlamda yüzleştim. İşte Adalet Devleti kitabı bu yüzleşme sonucu yazılmış bir kitaptır. Orada ulaştığımız sonuç şudur; İslam devleti yok, olsa olsa adalet devleti olabilir. Kuran’dan esinlenen bir siyasi kamucu felsefeye göre , dinin kamuda görünürlülüğü veya İslam’ın devletten talepleri adalet devleti şeklinde ifade edebileceğimiz bir kavramla ifade edilebilir. Onun dışında bu tür ibadetleri zorla yaptırma, namaz kıldırma, oruç tutturma, başını örttürme, hacca getirme götürme, insanlara din zabıtalığı yaparak takip etme, kim uyuyor kim uymuyor diye kontrol etmek olacak iş değildir. Bunların ne Peygamberin sünnetiyle ne de Kuran’da yazılanlarla bir alakası yoktur. Peygamberimiz Medine’ye gelerek Medine sözleşmesi imzalamıştır. Gayrimüslimlerle beraber bir toplum kurmuştur. Orada asıl olan devlet değildir toplumdur. Bir arada yaşama projesidir. Medine sözleşmesinde adalet kavramı geçmektedir, İslam ve Kuran kavramı geçmemektedir. Çünkü Yahudilerle beraber kurmuştur. Peygamberimiz bir toplum kurmuştur devlet değil. Devlet ve iktidar kelimesi Kuran’da olumsuz anlamda geçer. Bunların yerine imkan kelimesi kullanılır, ‘biz onlara imkan verdiğimizde adaleti uygularlar insanları hayra çağırırlar ve emaneti ehil olana verirler ‘ şeklinde ayetler vardır.
‘İktidar olacaksa bunun temel kavramları ve değerleri beş tanedir’
Kuran’da geçen beş kavramın devletin kamudaki görünürlülüğü veya İslam’ın devletlerden talebi olarak ele alıyoruz. Bunlaradn birincisi adalettir. Kurana göre insanlar insanlar arasında hükmettiği zaman adaletle hükmetmeli. Nisa suresi 58. ayette insanlar arasında hükmettiğin zaman adaletle hükmetmenizi ve emanetleri ehil olana vermenizi Allah size emir eder. Tavsiye, öneri değil emirdir. Bu ayetten üç tane kamu değeri İslam’ın devletten talebi çıkıyor. birincisi adalet, ikincisi emanet, üçüncüsü ehliyet. Adalet eşitçe davranmak eşitçe taksim etmek demektir. Eşitliği bozduğunuz an adalette ortadan kalkar. Bütün makamlar mevkiler birer emanettir. Halkın sizi seçenlerin emanetidir. Kamu kimsenin babasının çiftliği, devlet kimsenin tapulu malı değildir. Allahın makam sahibine bahşettiği bir mülk bir hibe değildir halkın emanetidir seçen halkın emanetidir. Üçünsü de ehliyet. bu görevler ehliyet ve liyakat sahiplerine verilmelidir. Partizanlık yapmadan, ırkına, mezhebine, mahallesine bakılmaksızın bu işi en iyi bu yapar deyip o kişiye verilmelidir. Dördüncüsü meşverettir, şuradır. Şura suresi 38. ayette ‘onların işleri aralarında şura iledir.’ Bunun anlamı, onların kamu işleri kendi aralarında ortak akıl üretmektir. Şura ortak akıl demektir. bu ayet tek adamlığın panzehiridir. Hiç bir yerde tek adam olmamalı , herkesin kanaatleri fikri alınmalı, ortak çıkan kararlara göre hareket edilmelidir. Kamu işleri, tek adamlar çıkararak değil, her şeyi tek adama teslim ederek değil, ortak akıl üreterek yönetilmelidir. Beşincisi de maslahat kavramıdır. Buda kamu yararı anlamına gelmektedir. Çoğalma beklentisi içinde olmamak, yaptığın işleri yaptığın iyiliği insanların faydasına olan çabalarını, karşılığında kendini zenginleştirecek, sana ait olan malın servetin ve maddi zenginliğin çoğalmasını umarak yapmamaktır. Ne adına yap kamu yararına , hiç bir talepte bulunma sadece sana Beyt’ül Mahalden verilecek geçinebileceğin kadar maaş dışında kamu faaliyetinin dışında hiç bir zenginlik ve hiçbir çoğalma beklentisi içinde olma denilmiştir. Peygamberin kamu yararına işler yapmasını , dinin bir zenginleşme aracı olamayacağı özellikle vurgulanmıştır. Buna maslahat ilkesi diyoruz. İyilik güzellik doğruluk için çalışmak ceketiyle gelip ceketiyle gitmek. Hz. Peygamber geride hiç bir miras bırakmadan vefat etmiştir. Peygamberlik onu zenginleştirmemiştir. Peygamberlik en büyük kamu faaliyetidir. Din için devlet için çalışmak kamusal bir iştir, özel bir iş değildir. Kendini insanların işlerine adamaktır. Bundan dolayı zenginleşme olamaz. Kişi devletin makamlarına geldiği ve orada bir müddet faaliyet gösterdiği için zenginleşiyorsa bunların imkanlarını kendine yontuyorsa karnına ateş dolduruyordur, haramın içine batmış demektir. Buda kuranda yasaklanmıştır.
‘Eğer devletin bir dini olacaksa bu adalet olmalıdır ‘
Kuran’da görünen İslam’ın devletten talepleri beş tanedir. Bunlar, adalet, emanet, ehliyet, meşveret ve maslahattır. göründüğü gibi hepsi evrenseldir. dünyanın her yerindeki devletler için geçerlidir sadece Müslümanlara mahsus değildir. Bu hususta Kuran’da önemli uyarılar vardır. Sanıldığı gibi namaz kılmayanları kırbaçlamak, insanların başını örtmek, zorla bir itikada inanmak, bir mezhebe tabi olmak, bunu devlet eliyle yapmaya kalkmak İslam devleti falan değildir. Eğer devletin bir dini olacaksa bu adalet olmalıdır. Hz. Ali’ye imamın dini nedir diye sormuşlar adalet diye cevap vermiş. Yani imamet yapacak Müslümanlara önderlik yapacak topluma önderlik yapacak kişi hangi dine göre hareket etmelidir , adalete göre hareket etmelidir. Kendi şahsında bir dinin mensubu olabilir. Bu nedenle devletin dini adalet olmak durumundadır. Eğer illa olacaksa devletin mezhebi eşitlik, meşrebi özgürlük, tarikatı medeniyet, ırkı da insanlık olabilir. Bunun çağdaş dünyadaki ifadesine demokratik cumhuriyet diyoruz. Gerçek bir demokratik cumhuriyette bunlar olur İslamın öngördüğü ve devletten talep ettiği şeylerde bunlardan ibarettir.
Sevgili kardeşlerim benim söyleyeceklerim bu kadar. Çalıştayınızda hayırlı çalışmalar ve başarılar diliyorum. Hepinizi Allah’ın selamıyla selamlıyorum. Hoşça kalın.
video konferans:
adilmedya.com