“Eğer Tanrı yoksa her şey mübah demektir.”
Dostoyevski
Tanrısız bir dünyada varlıktan, varlıklı olmaktan daha değerli bir şey olmasa gerek. Çünkü; sorumluluk, her şeyden ve her şeye karşı sorumluluk imanla başlıyor.
Ali şeriati, “ Düşüncede dinsizlik, davranışta her şeyi mübah görmekle eş anlamlıdır.” der.
Sınırsız tüketim kalıplarının nesnesi haline gelen bir insanın din ile hangi bağı kalmıştır?
Eğer çevrenizde kayıtsız, gamsız insanların sayısı her geçen gün artıyorsa bu durum, insan neslinin yeryüzünden izlerinin silinmeye başladığı anlamına da gelecektir.
Düşüncede, siyasette, ekonomide, ekolojide eğitimde her alanda yabancılaşma davranışları da dönüştürecek amelde laik bir anlayışın çıkmazına bizi sürükleyecektir.
Dininin hükmetmediği bir dünyada hükmediyor gibi görünmesi ancak iktidarların elini güçlendirecek denli avutucudur.
Dünyaperest, bencil insan hiç ‘varolmamış’ insandır.
Bilinciyle tabiata hükmeden bir başka tür henüz evirilmediği için de insanın kendini ve içinde yaşadığı küreyi sonuna kadar tüketme kapısı, kendisine açılmış olacak.
Böyle bir durumda, inanıyor olmanızın bir anlam ifade etmeyeceği gerçeğiyle yüzleşecek misiniz bilinmez.
O zaman Hint sûfi geleneğinin dindarlığına dahi yaklaşamayacak kadar samimiyetten uzak bir taassubu benimsemiş olacaksınız.
Beklide iktidar olmak gibi büyük bir yalanın peşinden sürükleniyor olacaksınız.
En büyük Propaganda ustası olarak bilinen Goebbels; Bir yalan ne kadar büyük olursa, o kadar kolay yutulur demiş.
İşte iktidar muktedir olmakla en büyük yalanı yutturuyor. Günlük siyaset felç ediyor düşünceyi, insanın direnişini kırıyor ve bütün yaratıcılığını sindiriyor.
İktidar varlığını halka karşı koruyor, halka rağmen değil. Çünkü; iktidar büyük ve şeffaf bir yalan olarak karşımızda, ve onun da karşısında sessiz yığınlar…
Raoul Vaneigem ; “Birlikte yaşamanın getirdiği barışçıllık yöneticilerin varlığının garantisidir. Ama yöneticilerin varlığı, insanların da varlıklarını sürdüreceklerini garanti etmez. İktidar artık kimseyi korumuyor; herkese karşı kendini koruyor. Bugün insanların yarattığı bu insanlık dışı durum sadece tüm yaratımın insanlık dışı bir şekilde yasaklanması haline gelmiştir.” (1) der.
İnsanlık masum bir düşmandır artık.
Hani biraz da Cemil Meriç üstadın dediği gibi; “Tarih galiplerin yazdığı bir kitap. Zafer, arkasından bıçaklanan masum düşmanların cesetleri üzerine atılan yapma çiçeklerden bir çelenk.”(2)
Galip olanlar, tarihin muhafazakâr iktidarlarıdır.
Muhafaza edilenler, kutsal köhnemiş eski bir mezarlık olarak karşımızda.
Her faşizm de bir muhafazakârlık her muhafazakârlıkta bir faşizm vardır aslında.
Bütün iktidarların kendini pekiştirmek için kullandığı mitleridir bunlar.
Onu, devrime karşı ayakta tutmak yoksa nasıl mümkün olurdu.
Hiçbir ihya hareketini meydana getirmeyen, direniş göstermeyen, adaleti, ahlâkı, ümmeti, insanlığı öncelemeyen, iktidarla anlaşmış yanlarıyla geçerliliğini kaybetmiş bir dinin “karşı din” olarak varlığını sürdürüyor olması daha az şaşırtmalı bizi.
Bizi asıl şaşırtan ilerlemenin çekiciliğinin dinin çekiciliğine galip gelmesidir.
Ekonomik göstergeler hangi kıbleyi gösteriyor
Ya da para ve gücü kutsama ritüelleri hangi vakti işaret ediyor bilemem ama..
“İlerleme sloganının altında, her zaman ayaklar altına alınmış ve unutulmuş olan şu hakikat, adalet ve hak vardır. Aç, yağmalanmış, esir alınmış ve kurban edilmiş olan şu halk ve çılgınca yol alan ve önüne çıkan her şeyi ezip geçen acımasız ilerleme arabasının altında çiğnenmiş ve bozulmuş olan bunca insani değer vardır.”(3)
Din gerçekte burjuva karşıtı bir öze sahipken, burjuva ahlakı onunla uyumlu dünyevi bir dini benimser.
İlerleme arabasının üzerinden geçtiği aç ve yağmalanmış kurbanların üstüne bu kez para ve mal yığan burjuva çökecektir.
Tabii ki bu durumu, dünyevileşmiş bir dine inanan bireylere anlatmanız zor olacak.
Demek; sömürgeci ile sömürge arasındaki yumuşama bu denli artmıştır.
İktidar; özgürleşmiş insanı asla barındırmayacağından, burjuvanın barınma alanını gittikçe genişletecektir. Öyle ya, sınıfsal imtiyazların kalktığı yalanı o görünmeyen büyük yalanlardan biriymiş.
Asıl iktidarın alanını genişleten ve onu olanaklı kılan bireylerdir ki;
“Bireylerin iktidarı kabul etmeleri ve onun varoluşunu olanaklı kılmaları ölçüsünde, iktidar onları kendi terazisinde tartar: Onları indirger ve standartlaştırır.
Otoriter bir sistem için bir birey nedir? Sistemin perspektifi içinde yerli yerine konulmuş bir nokta.”(4)
Sadece yerini ve haddini bilen bir nokta..
İnsanda imanla başlayan sorumluluk, kendi gücüne yenik düşmüş görünmekte.
Artık yeterince haddini bilen bu nokta kendine son noktayı koyabilmek için çaba sarf etmekte.
Ve şimdilerde aynı insan; düşüncede dinsiz, amelde iktidar olarak yoluna devam ediyor.
(1) Gençler için hayat bilgisi, Raoul Vaneigem, Ayrıntı yayınları, s: 109-110
(2) Jurnal, Cilt:1 Cemil Meriç, s: 55
(3) İnsan, Ali Şeraiti, s: 178
(4) Raoul Vaneigem, a.g.e. s:98