Afgani ikilemi
Doğunu çırpınan şahini Cemaleddin Afgani…
Kimine göre mason, reformcu bir “din haini”
Kimine göre Müslümanları uyanışa çağıran, “bir İslam önderi”
Cemaleddin Afgani’nin nereli olduğu konusu tartışmalı fakat o doğruları ve yanlışları ile bir Doğu’lu
Uyuyan müslüman halkların üzerine bir güneş gibi doğan.
Cemaleddin Afgani ismi bir hayli tartışmalı, “reformist 50’likler” içerisine alınmış din muhafızlarınca (!)
Afgani derseniz hele birazda övgüyle bahsederseniz modernist / din tahrifçisi / bidatçı yaftasını yersiniz.
Ehli Sünnet / muhafazakar kardeşlerimiz (!) Afgani’ye karşı dolduruşa gelirken emperyalistlerin namı değer “modern haçlıların” ekmeğine yağ sürdüklerinin farkında bile değiller.
Afgani’yi İslam dünyasında küçük düşürmeye çalışan, sesini soluğunu kesmeye çalışan emperyalistler değildi de kimdi (?)
Dini tahrif olmaktan kurtaran (!) ve onu İstanbul’dan kovan Osmanlı din alimleri mi (?)
Nedir bu yılan hikayesinin tarihsel anatomisi (?)
Afgani Doğuyor
Afgani daha gençliğinin baharında Hindistan’a gitmek istiyor ve babasının “yanlarında kalması” istemine karşılık şunları söylüyordu;
“Ben ufuklarda kanat çırpan ve dünyanın geniş semasını uçuş için dar bulan bir şahin gibiyim. Size şaşıyorum beni nasıl bu küçük ve dar kafese hapsetmek istiyorsunuz ?” [1]
Afgani daha gençliğinin baharında böyle bir ufka sahipti. Ve bu ufukla yolculuğa çıktı.
Afgani’nin direniş serüveni böylece başlamış oluyordu. Gezmiş olduğu yerleri iyi bir şekilde bizzat kendi gözlemleriyle analiz etti.
Batı karşısında doğu’nun yenik düşmesin nedenleri üzerinde kafa yormaya başladı.
İnanç değerlerine bilhassa hayatın merkezinde Kur’an’ın konması ve sahih sünnetin önemsenmesi konusunda tavizsiz bir duruş ve tavır geliştirdi. Ancak ve ancak kendi değerleriyle bu ümmetin yeniden ayağa kalkması ve kendi kendine gelebilmesinin ısrarla altını çiziyor, Batı’nın her türlü istilasına karşı insanları uyarmaya çalışıyordu. Her fırsatta Müslümanları emperyalizme karşı duyarlı hale getirmeye çabalıyor ve bilinç yenileme ihtiyacına vurgu yapıyordu ve en fazlada toplumların özgürlüğüne önem veriyordu. [2]
Afgani bu amaçla bir grup arkadaşıyla beraber Urvetül Vuska dergisini çıkarmıştı.
Derginin amacı, Ashab-ı Kehf uykusuna yatmış Müslümanları yeniden uyandırmak ve Kur’ani bir motivasyonla dirilmeye, dünya sahnesinde yeniden varolmaya çağırmaktı
Psikolojik Savaş ve Masonluk Yaygarası
Afgani’nin özelde tüm İslam alemine, genelde ise emperyalist süngülerin altında ezilen doğulu halklara yönelik başlatmış olduğu inzar politikası elbette ki birilerini rahatsız edecekti.
Bu rahatsız olanların başında elbette ki işgalci emperyalistler gelmekteydi.
Ve ikinci olarak dini düşüncede donukluğu, taassubu bir meziyet sanan sözde din alimleri.
Afgani gibi diriliş önderi bir insana emperyalistler ve onların güdümündeki işbirlikçiler tarafından uygulanabilecekler listesini o zamanın eş-Şehid dergisi deşifre ediyor ve şunları yazıyordu;
“Amerikan Haber Alma Teşkilatı CIA’nın kararıdır. Bu kararı, halklarının mallarıyla, gazetecileri ve sahtekarları satın alan rejimler uygulayacaktır. Hedef, ünlü İslami şahsiyet C. Afgani’yi gözden düşürmek, aynı zamanda sembollerinden biri Afgani olan ve sürekli güçlenen İslami uyanışı baltalamaktır.”[3]
Bu amaçla Afgani’nin mason olduğu yaygarası ortaya atıldı. Birçok insanımız düşünürümüz buna inandı. Kur’an’ın size bir fasık haber getirdiğinde iyice araştırın direktifi[4] birçok konuda olduğu gibi burada da göz ardı edildi.
Afgani’nin mason teşkilatlarına girdiği doğruydu fakat onun mason teşkilatlarına girme amacı farklı, sözde âlimlerimizin, entelüktüellerimizin onun bu teşkilata girişinden çıkardığı manalar farklıdır.
Afgani ilk kurulduğu yıllarda “iyilik” ve “ıslahat” sözcüklerini dillerinden düşürmeyen Mason cemiyetleriyle tanışmıştır. Ancak daha ilk anda bunların gizli emellerinin farkına varmış ve Müslüman Mısır halkına aslında bu cemiyetlerin halkın çıkarlarını savunmadığı ve rejimle birlikte çalıştığı açıklamıştır.[5]
Nitekim Reşid Rıza Afgani ve talebesi Abduh’un masonlarla ilişkisi konusunda şunları söylemektedir;
“Benim Seyyid Cemaleddin ile bu cemiyete girmem, sosyal ve politik amaçlarımıza ulaşma çabamızda cemiyeti kullanmak içindi, ben yıllar önce onu terk ettim ve bir daha asla girmedim” [6]
(Muhammed Abduh’tan naklen)
“Afgani hakkında Batılı ve yerli yazarların olumsuz olarak yazdıklarının tümünü dayandırdığı yegane kitap olan “Vesikalar”ın, yayın tarihi ve İran’ın o dönemdeki konjonktürü dikkate alındığında söz konusu belgelerin düzmece olduğunda şüphe yoktur.”[7]
Kör Taassup
Osmanlı Döneminde bir konferansta “peygamberlik sanattır” dediği yaygarası da tamamen çarpıtmadan ve yanlış anlamadan ibarettir. Fakat bu yaygara zamanla zorlama te’villerle hakikate dönüşmüş ve Seyyid Cemaleddin İstanbul’dan kovulmuştur.
Dönemin bir başka şahinlerinden olan ümmetin şairi Mehmet Akif, Sırat-ı Müstakim Dergisinde Afgani ile alakalı kaleme aldığı bir makalesinde sitemvari bir şekilde şunları söylüyor;
“Cemaleddin’in nübüvvete ait olmak üzere söylediği sözler ki… bu sözler İslam alimleri icmaıyla sabit hakikate tamamıyla uygun olduğu halde Şeyhülislam ( Hasan Fehmi Efendi) merhumdan intikam almak için “Cemaleddin nübüvvet bir nevi sanattır” diyor şayiasını çıkardı. Daha sonra camilerde vaizlere şeyhi aleyhinde yürümelerini emretti. Zavallı Cemaleddin, aleyhindeki sözlerin sırf iftira olduğunu, hakikatin meydana çıkması için Şeyhülislam ile muhakeme lazım geleceğini söylediyse de kimseye dinletemedi. [8]
Görüldüğü gibi Afgani hayatını İslam aleminin yeniden dirilmesine vakfetmiş, bu uğurda diyar diyar dolaşmış bir mücahid alimdir. O, İslam aleminin Kur’an ile yeniden inşa olması yolunda içtihatlar geliştirmiş, emperyalistlere karşı fikirleriyle cihada girişmiş bir eylem insanıdır.
Söylemleriyle üzerlerine ölü toprağı serpilmiş Müslüman / doğulu halkların dirilmeleri ve kendi değerlerine sahip çıkmalarını, işgalcilere karşı direnmelerini ısrarla diretmiş bir komutandır.
İslam medeniyetinin yok oluş tehlikesiyle karşı karşıya olduğu bir dönemde Müslümanlara yol gösteren ve bu uğurda yılmadan hakikatleri haykıran bir müceddit aksiyonerdir.
Elbette ki hataları yoktur demiyoruz. Fakat bu önemli şahsiyet üzerinden, tamamen duygusal sebeplere bağlı bir şekilde, yukarıda saydığımız iftira kampanyalarına alet olanları insafa davet ediyoruz.
Kaldı ki dönemin şartlarını da dikkate almadan yapılmış olan tarihsel analizler sağlıklı olmak şöyle dursun bilimsel değildir.
Son olarak diyebiliriz ki; bu kadar seçkin bir İslam önderinin hatırasına sahip çıkmak, İslam ümmetinin uyanması amaçlı göstermiş olduğu fedakarlıkları hayırla yad etmek ve bırakmış olduğu “hareket fıkhı” ile alakalı geliştirmiş olduğu tezleri, tarihin şartlarını dikkate alarak yararlanmak, gerektiği yerde kullanmak biz gelecek vaad eden yeni nesil için ahlaki bir ödevdir.
[1] Bilge Adamlar Dergisi, Sayı 9 / 10, Ufuktaki Şahin Cemaleddin Afgani, Mustafa İnce s; 112
[2] Bilge Adamlar Dergisi, Sayı 9 / 10, Ufuktaki Şahin Cemaleddin Afgani, Mustafa İnce s;113
[3] Bilge Adamlar Dergisi, Sayı 9 / 10, Ufuktaki Şahin Cemaleddin Afgani, Mustafa İnce s;115
[4] Bknz; Hucurat 6
[5] Bilge Adamlar Dergisi, Sayı 9 / 10, Ufuktaki Şahin Cemaleddin Afgani, Mustafa İnce s;116
[6] Hayreddin Karaman; Gerçek İslam’da Birlik (Afgani, Abduh, Reşid Rıza), Nesil, İst, tarihsiz, s. 59, R.İhsan Eliaçık; İslam’ın Yenilikçileri, İnşa Yayınları, s. 112
[7] Bilge Adamlar Dergisi, Sayı 9 / 10, Ufuktaki Şahin Cemaleddin Afgani, Mustafa İnce s;116
[8] Mehmed Akif; Sıratı Müstakim, 4. Sayı; 91 (24 Cemaziyelevvel 1328) , R.İhsan Eliaçık; İslam’ın Yenilikçileri, İnşa Yayınları, s.308
Mustafa Büyüksoy / 28 Nisan 2012 Cumartesi