Doğal yaşamın diri kalması, şimdiki an içinde insanlığı diri tutan vicdanlarımızı özgürleştirmemiz sayesinde mümkündür.
Vicdanı ölen bir toplum; sefil, düşkün ve yok olmaya mahkum, bir toplumdur. Bu toplumlarda yaşayanların bazıları, yaşayanlardan çok ölmüş olanlardan ibarettir. Çünkü vicdansızdırlar ya da vicdansız ve umursamaz kılınarak, boyun eğmişlerdir. Yaşayanlar, vicdanı özgür olanlardır.
Geçmişini yakalarından düşüremeyen hayatlar, gelecek hayatları da dondururlar. Ölenlerle çoğalmak ne kadar acı vericidir. Dürüstlerin ve alçakların tarihi ancak böyle ayrıştırılır. İnsanları öldürerek yayılmak, yeryüzünde güç ve iktidar sahibi olmak şimdiliği, geçiciliği ve avamlığı gizler, çarpıtır ve ters yüz eder.
Her resmi tarih, ötekileştirilen ve gizlenen, saptırılan ve sapkın sayılan bir tarih içerir. Resmi tarihte ölenler, yaşayanları gömerler. Öteki tarih ise, doğal yaşamın direnişi ve canlılığıdır. Resmi tarihte ölüm, öleceğini anladığında yaşama kin duyar.
Yaşam kaynaklarımız akışkan an içindedir. Esasında önemi ve anlamı olan sapkın kılınan ‘şimdilik’in ve ‘geçicilik’in içinde değil, gerçek anlamda ‘şimdi’ nin yakalanması içindedir. Çünkü gerçek ‘şimdi’ nin içindedir ve ‘şimdi’ nin içinden yol alır. “Şimdilik” ve “Şimdi” farklıdır. Şimdi, “Öteki Tarih”in içine hapsedilen ve zındık diye yaftalananların tarihidir. Resmi tarih an’ı, şimdi’yi örter. Onu geçici, münferit, arızi gösterir. Halbuki asıl olan odur. Resmi tarih, ‘şimdi’yi kanıksatır, önemsiz kılar ve insanları, şimdi’ nin geçişine, eklemlenmesine anlam yüklemesinden mutlaka kaçındırır. Halbuki anlıyorsan o an, şimdiki an içinde anlarsın, sonrası asla kar etmez. Zalimler de bunu bilir ve şimdi’ yi gizler
Bir yönüyle ıstırap, sürekli geçmişte yaşamak, geçmişi yüceltmek, putlaştırmak ve geçmiş tarihle övünmekten kaynaklanır. Halbuki geçmişte de, geçmiş için ‘şimdi’ yi öldürdüler. Evet geçmişin hayalini canlandıralım ama hangi geçmişi? Geçmişimizle çiftleşelim, çoğalalım ama hangi bakış açısı, hangi etik anlamın tarz ve yöntemiyle? Şimdi’ ye can veren ve geçmişten bize kalan saraylar, devasa anıt mezarlar ve kemikler değildir ki. Geçmiş tarihte ötekileştirilenler, ama asla insan olmaktan ve doğal yaşamaktan vazgeçmeyenler; vicdani dirilişlerini ve ortak iyilik vicdanını korumayı, yaşadıkları şimdiki an’a sahip çıkarak başardılar.
Bırakın artık geçmişte yaşamayı ve devletlerin yazdığı kanlı tarihlerle övünmeyi. Devlet tarihini kanla yazar. Mazlumlar da direnişle. Her devlet, döktüğü kanla ölümsüzleşeceğini sanır. Ölümsüz olanlar; şimdiki an içinde vicdani sorumluluklarına sahip çıkanlardır. Onlar, ortak iyiliği devr-i daim kılan kadim değerleri korurlar ve vicdanlarını özgürleştirmekten korkmazlar. Onlar, asla tahakküm ve istismar üretmeyen ve üretenlerin karşısında her an dik duranlardır. Onlar ki her daim öteki tarihin yaratıcılarılarıdır. İnsanlığın sönmeyen ışığı ve umudu ki onlardır. Onlar ‘şimdi’nin koparılamayan güzellik halkalarıdır.
Aydın Mutlu Dinçoğul