Ekrem İmamoğlu’nu Haber Türk’te yayınlanan Didem Yılmaz’ın proğramında izlerken hissettiklerimi kısaca paylaşmak istedim.
23 Haziran’da tekrarlanan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimini halkın vicdanında kimin kazandığı aslında aleni bir durumdu, tabi ki görmek isteyen için… Çünkü anketler, yapılan röportajlar, sosyal medya ve benzeri mecralar tabloyu ortaya koymuştu. Anketler için küçük bir parantez açmak isterim; önceleri tüm stratejisini anketlerden aldıkları sonuçlar üzerine kuran iktidarın, artık anketleri neden tukaka ettiğini anlayabiliyoruz.
Nihayetinde 23 Haziran akşamı Sayın İmamoğlu kazandı, hem de kimsenin itiraz edemeyeceği açık ara bir sonuçla. Seçim konuşmasını izlerken yapıcı, umut dolu ve gerçekçi mesajlar veren İmamoğlu için aklımda hemen şu soru canlandı: ‘Peki, Ekrem İmamoğlu İstanbul gibi bir Büyükşehir’i yönetebilecek yeterlilikte bir insan mı, şu an enkaz halinde olan Belediye’yi sağlam bir şekilde yeniden ayağa kaldırabilecek mi?’
Haber Türk’te Didem Yılmaz’ın sunduğu ‘Türkiye’nin Nabzı’ proğramında bu soruma aslında yüreğime su serpen cevabı aldım: ‘Evet yönetebilir’ dedim. Neden böyle düşünüyorum, nereden bu kanıya vardım, aslında birkaç madde halinde özetleyebilirim.
- Uzun zamandır unuttuğumuz ‘halka hizmet edeceğiz’ mottosunu üstüne basa basa anlattığı için, hem de kibirlenmeden ve olması gerekeni olması gerektiği gibi yapacağız sadeliğiyle…
- Hakkı yenen biri olarak tabiri caizse mızmızlanmadan, mağdur imajını kabul etmeden ama tüm inadıyla hakkını arayan güçlü bir karakter ortaya koyduğu için,
- Sabırla kendini destekleyen ya da desteklemeyen herkese kendini anlatmaya çalıştığı için; O’na inanmayanları ya da ‘CHP’lisin oy vermem sana’ diyenleri ‘provakasyon’ yapmakla suçlamadan onlara kendini anlatma çabasına girdiği için,
- Halka dokunan mesajları sadelikle, Büyükşehir’in neden borçlu olduğunu hepimizin anlayacağı bir dil ile anlattığı için; aslında ‘seçilmiş vakıflara’ aktarılan paraların ve makam araçlarına gereksiz harcanan paraların hakkıyla gerekli yerlere harcandığı zaman temiz bir Belediye yönetimi olabileceğini anlattığı için,
- Kimseyi ayrıştırmayan bir dil kullandığı ve bu dili aday olduğu ilk günden beri yapılan tüm kışkırtmalara rağmen hiç bir zaman terk etmediği için,
- Ve en sonuncusu ama benim için en önemlisi, mesajlarının genelini dinlediğinizde ortaya çıkan şu mesaj için: ‘Biz çalışıyoruz, sorunları ve avantajları tespit ediyoruz, üzerimize düşen sorumlulukları İstanbul halkıyla beraber yaptığımız zaman HERŞEY ÇOOK GÜZEL OLACAK’ diyor. Yani, ‘bu şehrin başkanı ben olacağım’; kimseye ve geçmişe takılı kalmadan çalışacağım. Onu, bunu suçlamadan, kimseye bahane bulmadan önümüze bakacağız diyor.
Bir süredir eskiden kalma bir gelenek yine hortlamamış mıydı? Çok Güzel Hareketler 2’den aldığım ilham cümlemle devam edeyim, ‘bunlar hep dış minnahların oyunu’ kompleksi maalesef şu son senelerde tekrar baş gösterdi. Dolar artar (ki doların arttığı yok, paramız değer kaybediyor) dış minnahlar suçlu; terör hortlar yine dış minnahlar suçlu; orta sınıf yok oldu neredeyse ve herkes borç batağında ama bunun da sorumlusu dış minnahlar; demokrasi, yargı, devlet kurumlarımız, en güvendiğimiz seçim kurumumuz bile güvenilmez halde ama ne hikmetse bundan da dış minnahlar sorumlu. Bu bir hastalık ve kompleks göstergesidir maalesef ve bunun toplum nezdinde bir süre alıcısı olur ama sonra ‘ehhh, yetti ama hep dış minnahlar sorumluysa kardeşim, siz ne işe yarıyorsunuz’ derler adama, iktidara.
Bir anne-baba düşünün; çocukları okulda başarısız. Bu başarısızlığın nedenlerini gözden geçiren anne-baba başarısızlığın sorumlusu olarak okulu, öğretmeni, eğitim sistemini ve arkadaş çevresini belirliyor; ama kendilerine bu sorumluluktan bir pay bile düşmüyor. O aileye dışarıdan baktığımızda sizce sorumlu kim, yoksa gerçekten dış minnahlar mı?
Reklamcılık ve Halkla İlişkiler mezunu
Emine Yılmaz