DARBE İÇİNDE DARBE….
“Yeni Derin Devlet”, darbecilerin içine sızarak, bizzat darbenin gidişatında ve zamanı geldiğinde yön değiştirmesinde rol oynamış olabilir. Kesin kanıtlar else edilene kadar bu bir iddia olarak önemsenmelidir. Bu demektir ki “Yeni Derin Devlet”; darbecilerin nereye kadar etkin olacakları konusunda bir fren ve direksiyon mekanizmasını önceden oluşturmuş olabilir.
Darbeci motor çalıştıktan sonra, bu derin ve üst akıl veya stratejilk idari akıl, içeriden müdahalede ve halkın saflarını sıklaştırarak mevcut otoriter sistemi korumaya yönelik tepkisini güçlendirme noktasında da dışarıdan müdahalede bulunmuş ve darbeci etkilerin nasıl sona erdirilmesi konusunda, darbeci klikten daha etkin stratejik bir güç ve harekât gücüne sahip olmayı başarmıştır.
Böylece yapılan darbe girişimi, bir bumerang gibi geri dönüp darbeci kliği vurmuş ve bu süreçten, sistemin yeni konseptini harekât gücüne dönüştüren mevcut iktidar güçleri faydalanmıştır, Darbeleşme süreci ya da darbe içinde darbe süreci diyebileceğimiz bu yönlendirmelerden, azami kâr elde ederek çıkan ve böylece, orotiterleşme kasnaklarının daha da sıkılmasına meşruiyet kazandıran derin iktidar güçlerinin gelecekteki karanlık plânlarının, bölgemiz halkları için çok hayırlı olmayacağı aşikârdır.
Bu demektir ki kapitalist sömürü mekanizmasının, gittikçe daha da otoriterleşebilmesi ve bütün yetki ve idarenin tek elde toplanmasının meşru görülmesi ve gösterilmesi noktasında, zamanında engellenip durdurulabilen ve yönlendirilebilen bu darbe, egemen güçler için çok hayırlı bir girişim olmuştur.
‘MEHMETÇİK’, NASIL BİR DARBEYE GELDİ …
Biz “akıllı uslu darbe” ya da darbe deyince, “işte darbe” budur diyebileceğimiz 12 Eylül darbesini bilen ve yaşayan bir kuşağız.
Bu darbe, tam bir emir komuta hiyerarşisi içinde ve ABD’nin haberi dahilinde gerçekleşmişti. Son darbe girişimi ise emir komuta zincirini kırarak, onlarca general, yüzlerce subay, binlerce hakim ve idari personele ulaşmış, kırk yıllık bir hizbin darbesidir.
Sonuçta millettin ordulaşmış veya billurlaşmış hali olarak ya da peygamber ocağı olarak gösterilen ve kabul ettirilen TSK, büyük bir ideolojik erozyon ve tarihsel güven yitirilişine mahkum edilmiştir.
“Ordulaşmış Millet” kavramının Müslüman halkın ortak belleğine yerleşmesinde, hiyerarşinin en alt basamağındaki emir kulu “Mehmetçik”, bir görüngü ve imge olarak önemli bir rol oynar. Lâkin bu rol ve durum, esas olarak hiyerarşinin en üst kademelerinde basamaklanan rütbelilerin, iktidarcı otoriterini ve sorgulanamayan tutumlarını gizlemeye yarar. Son darbe girişiminde, milletin Mehmetçiğe attığı her tokat ve hakaret, bu kollektif iradeyi kökünden sarsmıştır. Burada hem Mehmetçiklerin, hem de tokat atmaya ikna edilenlerin, esas mağdur oldukları ve yaşanan bu travmadan gelecekte en çok etkilenenler olacakları aşikârdır. Bundan nemalanan ve mağdur edebiyatı yapan muktedirler ise, zalimlikte sınır tanımayanlardır.
Darbe içinde darbe olarak görülebilecek bu süreçte, kapışan her iki taraf da, birbirlerine olabildiğince acımasız ve tutarsız davranmak noktasında, bir hukuki sınır çizmekten yana değildir. Daha doğrusu geçmiş hukuki sınırlar yerle bir olmuş ve yeniden çizilmesi konusunda en güçlünün karar vereceği bir süreç başlamıştır. Darbeci kliklerin tasfiyesi, ‘Mehmetçiği’ küçük düşürmeden 2002 sonrasında pekâlâ yapılabilmişti. Buna rağmen son kırılmada, ortak zihnimizde ‘Mehmetçik’ olarak kodlanan halk çocuklarının yerlerde sürüklenmesi ve aşağılanması, aslında halkın aşağılanması anlamına gelmektedir.
Sonuçta dünyevi iktidar, kirli oyunların birbirini izlediği kanlı bir arenadır. İktidar güçleri, güçsüz olduklarında yılanla bile ittifak ederler ama güçlenince de ittifak ettikleri güçleri hiç duraksamadan boğarlar.