Başkanlık sistemini halka anlatmakta zorlanan AKP, hazırlattığı broşürün kapağında dev harflerle ‘Kararımız Evet’, küçük puntolarla da‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ demiş.
MEHVEŞ EVİN
İyi de zaten cumhurbaşkanı var, hükümet var… Söz konusu sistem değişikliği için neden böyle bir isim uydurulmuş?
Sorunun cevabını siz de biliyorsunuz; mesele algı yönetimi. Başkanlık sistemini bir türlü kabul ettiremeyen, ‘tek adam’lık eleştirisini cevaplamakta güçlük çeken OHAL’li AKP rejimi, bazı vaatlerde bulunmak zorunda hissediyor kendini. Parlamenter sistem kalacak-mış, cumhurbaşkanı azıcık daha yetkili olacak-mış gibi yapılmasının nedeni bu…
Evrensel Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Fatih Polat, 8 Şubat’taki köşesinde AKP’nin referandum için hazırlattığı broşürü inceleyip yazdı. Polat yazısında, kullanılan kelimeler, üslup ve görseller üzerinden iktidarın referandum sürecinde yürüteceği çalışmanın ipuçlarını veriyor. Okumanızı hararetle tavsiye ederim.
‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin Genel Faydaları’
Mesela ‘başkan’dan söz edilmemiş ama cumhurbaşkanı, cumhurbaşkanlığı sözcüğü 172 kez kullanılmış. Broşürden ziyade kitapçık havasındaki 52 sayfalık metinde, AKP’nin daha evvelki seçim propagandalarında kullandığı ‘istikrar’ ve ‘icraat’ vurgusu dikkat çekiyor. Ve elbette ‘güçlü Türkiye.’
En ilginç olanı, Meclis’i işlevsiz hale getirecek sistem için bol bol Meclis referansının kullanılması. Bu yazıda kitapçığın iki bölümüne, ‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin Genel Faydaları’nda yazılanlara değineceğim.
Varmış gibi bir Meclis vurgusu
– ‘Faydalar’da birinci madde ‘kalıcı siyasi istikrar.’
15 yıldır tek parti iktidarında ama hala kalıcı istikrarı yakalayamadığından şikayetçi bir siyasi partiye ancak ‘bravo’ diyebiliyoruz. Yalnız ‘kalıcı’lık tam da tek adam eleştirilerine denk geliyor: Öyle bir siyasi istikrar (iktidar?) sağlayacağız ki ilelebet payidar kalacak!
‘Hükümetin kurulmama sorunu olmayacak’mış: Bundan kasıt, 7 Haziran’daki gibi koalisyon ihtimalinin yok edilmesi. AKP seçmeni için şahane olabilir. Peki diğer partilere oy verenler ne olacak? Farklı siyasi görüşlerin yönetimde temsil edilmesi, demokrasinin gereği değil mi? Cevap yok tabii. Hazır OHAL ortamında sistem komple boşaltılıp değiştirilirken tüm siyasi partilerin -AKP hariç- faaliyetlerini yasaklasınlar, tam olsun!
Şimdi bu madde çok ilginç. Diyor ki; ‘Uzlaşma kültürü gelişecek.’ Efendim? Nasıl? Neden şimdi? Kiminle?
Tercümesi: Haşmetmeab’ın keyfi nasıl ve kiminle isterse… Atlayalım.
‘Hükümete güvenoyunu millet verecek’miş. İyi de zaten anayasal teamüllere göre cumhurbaşkanı, hükümeti kurma görevini en çok oy alan partinin genel başkanına verir. Halkın seçtiği vekillerin bulunduğu Meclis’e sunulur, vekil sayısından bir fazlasını bulduğu anda hükümet güvenoyu almış sayılır.
‘Hızlı ve etkili icraat’ maddesi, iktidarın çok üzerinde durduğu bir konu. Şimdiye kadar tek başına iktidarda olmak ve kanunları bazen torba yasalarla, bazen yönetmeliklerle delik deşik etmek, üst üste OHAL ilan ederek KHK’larla yönetmek yetmemiş olmalı.
Tercümesi: Tek adam olsun, hızlı karar versin, hatalı olsa bile işte n’apalım idare edin, kalıcı çünkü…
Bu bölümde ‘Bürokrasi azalacak’ ve ‘Vatandaşların ihtiyacı karşılanacak’ gibi sıradan insanı cezbedeceği düşünülen cümleler kurulmuş. İhtiyaç nedir, neye göre belirlenir? Tabii ki ülkeyi tek başına yönetecek kimse, ona göre! Bugün Recep Tayyip Erdoğan, yarın artık kimbilir kim. Ayrıca bürokrasi dediğiniz şey de kurumsallıkla, şeffaflıkla ve hesap verilebilirlikle ilintili. Bürokrasinin işleyişini yenilemek başka, ‘Hadi bürokrasiyi azaltalım’ demek başka.
Acaba Mars’ta mı yaşıyoruz?
Güçlü yasama-güçlü icraat kısmına gelelim…
‘Meclisi ve hükümeti millet seçecek ve denetleyecek’ denmiş mesela. İyi de şimdiye kadar hep ‘milletin seçimi’ (çoğunluğun partisi) olmakla övündüler, demek ki o da doğru değilmiş!
‘Yönetimde çift başlılık ortadan kalkacak’: Acaba biz Mars’ta mı yaşıyoruz? AKP iktidarında ‘çift başlı’ herhangi bir duruma rastladınız mı? Şahsen giderek artan bir dozda hep tek başlılık gördüm de!
‘Devletin tek gerçek sahibi millet olacak’: Sanırım broşürde genel olarak ‘millet’ kelimesinin yerine ‘Recep Tayyip Erdoğan’ı koyarsak gerçeğe biraz daha yaklaşmış oluruz.
‘Güvenli ve huzurlu bir Türkiye, terörle etkin mücadele…’: Yıllardır her ana akım siyasi partinin seçim propagandasında illa böyle laflar yer alır. AKP dahil. E, sonuç? Güven ve huzurun nasıl sağlandığını iyi biliyoruz.
‘İnsanlar özgürlüklerini güvenli bir ortamda yaşayacak’: Önce özgürlüklerden kasıt ne, onu bir anlasak? İfade özgürlüğü, basın özgürlüğü, dil özgürlüğü? Eğitim özgürlüğü?
Kaldı ki güvenli ortam dediğiniz acaba ne? Ha bir de ‘güvenli ortam’ nasıl tesis edilecek? TOMA’larla, kurşunlarla mı?
Beşinci sırada, sıkı durun, ‘Güçlü Meclis, güçlü temsil’ yazılı. Buna göre, Meclis ‘asli işlevi olan’ yasa yapmaya odaklanacakmış. Aynı zamanda cumhurbaşkanını denetleyecekmiş! Oysa Anayasa değişikliği onaylanırsa zaten cumhurbaşkanı partili olabilecek, yani şimdiki durumda Meclis’teki çoğunluk partisi bizzat kendisi olacak. Peki Meclis her gün yasa mı yapacak?
Başka bir soru: Bu yasaları zaten CB yapmayacak mı? (‘Millet’ kelimesinin yerine ‘cumhurbaşkanı’nı koyun, kimin neyi denetleyeceğini anlarsınız.)
Uzlaşmanın tarifi: AKP-MHP işbirliği
En bayıldığım başlık, ‘Birlik ve uzlaşma.’ Peki AKP bundan ne anlıyor veya anlatıyor?
‘Cumhurbaşkanının yüzde 50’in üzerinde oy alması, siyasette birlik artacak’mış… Kutuplaşma böyle giderilecekmiş! Bu durumda tüm yetkilerin devredildiği kişi, yüzde 50.01 alsa geri kalana ne olur? Kutuplaşma tam da bu değil midir?
‘Krizlerin uzlaşma yoluyla çözümünün yolu açılacak’: İnsan merak ediyor, AKP acaba başka bir cumhurbaşkanı adayı mı buldu? Krizlerin nasıl çıktığını ve nasıl yönetildiğini bir gözünüzün önünden geçirin en iyisi…
‘Siyasette daha sorumlu, daha akılcı, daha uyumlu bir anlayış hakim olacak’: Tam da bu maddenin altındaki fotoğraf zaten her şeyi anlatıyor: Erdoğan, Bahçeli ve Yıldırım pek tatlı sohbet edip gülüşüyor… E, hani nerede siyasetin diğer temsilcileri? Nerede kadınlar? Nerede gençler? Nerede Meclis?
‘Güçlü yönetim, güçlü Türkiye’: Çözüm sürecinin bahsini bile artık açmayan, barış diyenlere türlü şiddet uygulayan, Batı’ya sırtını dönermiş gibi yapan, Suriye’deki politikalar herkesin malumu olan bir iktidarın şunu demesi pek manidar: ‘Bölgesel ve küresel barış ile istikrara katkımız artacak.’ Örnek? Fırat Kalkanı harekatı!
Saray ve ‘ful artı ful’ erkek görseller
‘Sorun çözen, güçlü ülke olarak bölgede etkinliğimiz artacak’denmiş. ‘Geçmiş 15 yılda bunu yapamadık’ın itirafı olsa gerek. Davutoğlu öncülüğündeki ‘sıfır sorun’ politikasının Türkiye’yi nerelere götürdüğünü hep birlikte gördük.
Kaldı ki ‘güçlü’ olmanın kuralı, demokrasiye sahip çıkmak. Tek adam rejimiyle yönetilen hiçbir ülke güçlü olmamıştır, güçlü olan sadece baştaki adamdır. O da bir yere kadar.
Yazıyı bitirmeden, kitabın görsel kullanımına bir değinelim. Fatih Polat’ın,“Sarayın önünde Türk bayraklı kalabalığı gösteren kare, bugüne kadar Anıtkabir’de toplanan kalabalıklara muadil olarak düşünülmüş” tespiti önemli. Kitapçıkta Erdoğan’dan sonra en çok kullanılan fotoğraf, ‘Saray’ın dış kapısı. Kah önünde bayraklı kalabalıklarla, kah renk renk açmış çiçeklerle bezeli koca bahçenin arkasından yükselen heybetiyle, ‘Saray’… Tabii ‘külliye’nin çok tartışılan iç mekanına dair tek bir kare yok.
Bir de kadın yok. Yahu Emine hanım bile yok! Ya kalabalığın arasında, ya bir gösterinin sahnesinde folklorik kostümlü –ve Erdoğan’ın merkezde olduğu- iki karede zar zor seçilen kadınların haricinde, kadın yok, yok, yok…