“Teşkilat” savaş nehrinin akacağı yatağı hazır etme görevini layıkıyla yerine getirmek için harıl harıl çalışıyor.
Geçtiğimiz haftalarda “PYD IŞİD’den tehlikeli” manşetini atanlardan Yeni Şafak, dün “PYD’nin Kobani Katliamı” diye bir haber icat etmişti. (Buradaki “İcat etmişti”, “iyi olmayan bir niyetle uydurmak” eyleminin kibarcasıdır.)
İddiasına göre “PYD, Kobani’deki Mıştenur Hastanesi’ni IŞİD’ten geri alırken büyük bir katliam yapmış, havaya uçurduğu hastanede bulunan 19 doktor, 28 hemşire ve 100’ü aşkın hasta hayatını kaybetmişti.”
Haberin yayınlandığı gün (yani dün) adı geçen hastanenin başhekimi İMC TV’den Hamza Aktan’a şu açıklamayı yaptı: “Ben de arkadaşlarım da hayattayız. Hastane 27 Nisan’dan beri faaliyetteydi. İmkansızlıklar nedeniyle 08.00-17.00 arası çalışıyordu. IŞİD Mıştenur Hastanesi’ne girdiğinde içeride doktor ve hasta yoktu. IŞİD’liler üzerlerindeki bombayı patlattı ve aralarından 7 kişi öldü. Ayrıca hastanede çalışan toplam sağlık görevli sayısı 14.”
Bu durumda Yeni Şafak’ın belirttiği gibi “19 doktor ve 28 hemşirenin” hayatını kaybetmiş olması pek de mümkün olmuyor zaten.
Yeni Şafak’ta hal böyleyken, Sabah “Güney sınırımıza seyirci kalamayız”, Akşam ise ABD’ye cengaver bir hitapla “Başımızın çaresine bakarız” mertebesindeydi.
Hükümet kulisi mütehassısı Abdülkadir Selvi ise adlı adınca söylüyordu: “Suriye ile savaşa mı giriyoruz? Hayır. IŞİD’le savaşa mı giriyoruz? Hayır. Suriye’ye mi giriyoruz.Galiba evet. Peki ne yapacağız? Tampon bölge oluşturacağız.”
Suriye’ye giriyorsak, kendisine sorduğu birinci ve ikinci soruların cevabının “Evet” olduğunu bilmeyecek biri değildir ama algı yönetimi diye bir şey var.
“Suriye’ye giriyoruz. 110 kilometre uzunluğunda ve 33 kilometre derinliğinde bir alanı kontrol etmek gibi bir hevesimiz, pardon hedefimiz var. E dolayısıyla Suriye’yle de IŞİD’le de savaş hali kuvvetle muhtemeldir” diyecek olsa, seçmen ne der? Bence “He” demez, mesela.
**
Beri yandan bir de bu savaşa hukuki kılıf tedarik etme gayreti var. Dünkü yazımda “Suriye’ye girmenin” meşru müdafaa değil, taaruz sayılacağını, uluslararası hukuktaki karşılığının ‘işgal’ olduğunu, BM Güvenlik Konseyi’nin alacağı bir karar olmaksızın böyle bir girişimin her bakımdan hukuksuz değerlendirileceğini anlatmaya çalışmıştım.
Belli ki biraz daha anlatmak gerekiyor.
Türkiye Gazetesi: “Suriye’nin kuzeyinde bir ‘güvenli bölge’ oluşturmaya yönelik hazırlıklar sürerken, diplomatik kaynaklar bunun için uluslararası hukuki zeminin varlığına da dikkat çekiyor. ‘Güvenli bölge’ için BM Güvenlik Konseyi’nden bir karar çıkartılmasının gerekli olmadığının altı çizilirken, ABD’nin Birinci Körfez Savaşı sonrasında Kuzey Irak’taki Kürtleri Saddam Hüseyin’in saldırılarından korumak için başlattığı ‘Huzuru Temin Harekatı’ çerçevesinde çıkarılan 1991 tarihli ve 688 sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararına atıf yapılabileceği belirtiliyor.”
Hiç dolaştırmadan söyleyeyim: O işler öyle olmuyor.
Kuzey Irak’taki Kürtleri Saddam’ın saldırılarından kurtarmak için yapılan harekat için nasıl BM kararı gerektiyse, Türkiye’nin muhtemel Suriye harekatı için de gereklidir.
Yani Kuzey Irak için BM’den karar çıkmıştı örneğini vermek, maalesef argümanı oluşturanın kendi kendini çökertmesi anlamına gelir.
Çünkü 1991’de Kuzey Irak için BM Güvenlik Konseyi’nden geçmiş karar, 2015 Suriye’sine girmek isteyen Türkiye’nin kilidini açacak bir anahtar değildir.
Ha BM’den 688 sayılı karar gibi bir karar çıkartmasını isteyebilirsiniz. Ama dünkü yazımda da belirttiğim gibi BM bunu yapmadı, yapmıyor, bu şartlarda yapmayacak.
**
Star Gazetesi ise Ankara’nın dünyadan ‘emsal’ bulma uğraşlarından söz ediyor: “Ankara’da incelenen ve Güvenlik Konseyi kararı ya da izni olmaksızın, uluslararası koalisyonlara müdahale hakkı veren emsaller şunlar: Kore ve Barış için Güvenlik Kararı, Libya, Kosova, Liberya, Kongo ve Sierra Leone.”
Ah ah ah. İnsan bu bilgi birikimi karşısında büyük bir hüzne düşüyor.
Bakınız.
Libya örneği denmiş: 2011’de düzenlenen askeri operasyonda BM Misakı’nın 7 bölümü altında 1973 numaralı karar vardı. Bu karar hem uçuşa yasak bölge kurulmasına cevaz veriyordu, hem de yabancı askerlerin Libya’yı işgalin dışında tüm gereken tedbirlerin alınmasına referans yapmıştı.
Kore örneği denmiş: 1950’deki bu girişim için de BM’den bir karar çıkmıştı. “Barış için Birleşme kararı (Uniting for Peace)”, BM Genel Kurulu’nun bir kararıdır. Eğer BM Güvenlik Konseyi bir veto yüzünden karar alamıyorsa uluslararası barış ve güvenliği sağlamak çin BM Genel Kurulu karar alır demektedir. Lakin, birinci olarak, hiçbir askeri operasyon sadece bu karar temelinde hukuka uygun denmemiştir. Kore olayında dahi gönderilen yabancı birliklerin meşruluğu bu karardan önce çıkarılan BM Güvenlik Konseyi kararlarına dayanmıştır. O tarihten sonra da hiçbir askeri operasyon sırf bu temelde meşrulaştırılmamıştır.
Sierra Leone örneği denmiş: İngiltere Sierra Leone’deki iç savaş sırasında rehin alınan 5 askerini kurtarmak için kısa süreli operasyon yapmıştır o kadar. Ki en önemlisi şudur: Kurtarılan askerler yine BM Güvenlik Konseyi’nin 7. bölüm altındaki bir kararı ile yetkilendirilen BM barış gücü olan UNAMSIL kapsamında ordaydılar. Yani ortada yine bir BM Güvenlik Konseyi kararı vardır.
Kongo örneği denmiş: Bu olayda da Fransız ve Belçikalılar bir askeri ayaklanma yüzünden sıkışan 716 yurttaşlarını kurtarmak için girip çıkmışlardı. Tampon bölge yaratma amacı vesaire yoktu.
Kosova örneği denmiş: 121 ülke bu harekatı ‘uluslararası hukukun ihlali’ olarak kayda geçmiştir. Böyle demeyen ülkelerin gerekçesi ise Kosova harekatını bir tür ‘insancıl müdahale (humanitarian intervention) olarak görmesindendi. ‘İnsancıl müdahale’, yine evrensel olarak, soykırım veya toplu katliam gibi meşum hadiseler için meşru kabul edilir. Mesela Ezidi’ler katledilirken, Türkiye onları kurtarmak için Suriye’ye girseydi, bunun bir açıklaması olabilirdi. Ama takdir edersiniz ki, kendime tampon bölge oluşturacağım derken bir “insancıl müdahale”den bahsedilemez.
Geçiniz.
Hukuku ve tarihi çarpıtmanın örnekleridir bunlar olsa olsa.
**
Bir gazeteci ve bir vatandaş olarak bu çok önemli ikinci uyarıyı yapmayı da görev addediyorum:
Suriye’ye tampon bölge yaratmak için girmek uluslararası hukuka aykırıdır. Hukuksuzdur.
Bu ülkeyi iyice Suriye bataklığına çekmeyin, bu ülkeye bunu da yapmayın.