Uzmanlar, Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘Çılgın proje’ olarak duyurduğu Kanal İstanbul için ‘İstanbul’un sonu olabilir’ uyarısında bulunuyor.
Eylem NAZLIER
İstanbul
Kanal İstanbul, 2011 yılında, dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın ‘Çılgın Proje’ olarak tanıtmasından bu yana kamuoyunun gündeminde. Konuyla ilgili gazetemize konuşan uzmanlar Kanal İstanbul projesinin İstanbul sonu olacağına dikkat çekti. Geçtiğimiz ay İstanbul’un doğal yaşam alanlarını, su varlıklarını ve ormanlarını kıskaca alan Kanal İstanbul’un güzergahı açıklandı. Kanal İstanbul projesinin nihai güzergahının Küçükçekmece-Sazlıdere-Durusu koridoru olarak belirlendiğini ve bu yıl içerisinde yapım ihalesinin açılacağını duyuruldu.
‘İSTANBUL’U YOK OLUŞA SÜRÜKLEYECEK’
Kent hareketlerinden hukukçu Cihan Uzunçarşılı Baysal, Kanal İstanbul’un gerekçelendirildiği gibi bir ulaşım, lojistik yatırım projesi olmadığına, İstanbul’un son kalan bakir arazilerini küresel sermayenin talanına açacak bir mega emlak, inşaat projesi olduğuna dikkat çekti. Küçükçekmece-Sazlıdere-Durusu güzergahı üzerinde yer alacak 45 kilometrelik proje, Marmara Denizi’nden Karadeniz’e devasa bir bölgeyi kapsamadığını aktaran Baysal, “Bölgede yaşayan ne varsa ölümcül darbeyi indirecek bir mega eko kırım projesidir. Bölgedeki verimli tarım arazilerini, sulak alanlar ile su havzalarını ve arkeolojik sit alanlarını da yok edecektir. Projenin ekolojik ve çevresel etkileriyle ilgili, başta TEMA ve WWF tarafından yayınlanan raporları, Karadeniz, Marmara Denizi ve Boğaziçi üzerindeki etkilerine yönelik olarak uzmanların ciddi uyarılarını, beklenen İstanbul depremini tetikleme olasılıklarını ve ayrıca afet zamanında milyonlarca kişinin Kanal nedeniyle adaya dönüşen bölgeden nasıl tahliye edileceklerini ya da yardımların nasıl ulaşacağını, ortaya çıkacak toz, moloz ve çevre kirliliğini ve aklımıza gelmeyen ancak proje yapım aşamasında çıkacak” dedi.
‘NE ULAŞIM NE DE LOJİSTİK PROJEDİR’
Baysal, “Ülkenin geleceğini ve ekonomisini üretim yerine inşaat emlak sektörlerine bağlamış iktidarın, İstanbul’u yok ede ede ülke ekonomisinin çarklarını kentsel kırım ve talan üzerinden döndürüyor. Öte yandan, Kanal İstanbul, 3.Köprü ve 3.Havalimanı projelerinden ayrı düşünülemez. Bu üç mega proje, ne ulaşım ne de lojistik projeleridir. Nitekim Kanal’ın güzergahı, 2011-2013 arasında üç kere değiştirilmiş ve her seferinde doğuya kaydırılarak 3.Havalimanı bölgesinin hemen yanına ve 3.Köprü ve Kuzey Marmara Otoyoluna doğru çekilmiştir” değerlendirmesinde bulundu. Baysal, “Merkezi yönetim, ilgili tüm yerel yönetimleri böylece bypass ederek projelerini en tepeden yürütecektir. Bir diğer önemli nokta, bölgede arazi spekülasyonunu önleme gerekçesiyle, kamuoyundan güzergah saklanıyormuş gibi yapılırken, aslında 2012’deki rezerv alan ilanından bu yana Kanal’ın güzergahının fazla değişmediğidir” diye konuştu.
‘DURUSU (TERKOS) TEHDİT ALTINDA’
Kanal İstanbul projesi Terkos Gölü etki alanında da yer aldığının altını çizen Özkan, “İstanbul’un %20’lik su ihtiyacını karşılayan ikinci büyük havzası. Terkos Gölü şehir kullanım suyunun önemli bir bölümünü karşılıyor. Terkos Gölü’nden gelen sular Terkos-Kağıthane iletim hattı sayesinde İstanbul’un ilçelerine dağıtılıyor. Terkos’a sınır olarak yapılacak bir kanalın Terkos havzasını etkilemesi olasılığı oldukça yüksek” değerlendirmesinde bulundu.
‘TABİAT ALANLARI İNŞAAT SERMAYESİNİN YAĞMASINA AÇILDI’
Kuzey Ormanları Savunması’ndan Şehir Plancısı Nuray Çolak da “Kanal İstanbul olarak isimlendirilen mega katil projenin İstanbul’un acil sorunlarıyla bir ilgisi bulunmamaktadır. Boğazdaki gemi geçişinin yarattığı riske karşı bir alternatif gibi sunulmasına karşın proje 3. Köprü, Kuzey Marmara otoyolu ve 3. Havalimanı ile aynı amaca hizmet etmektedir” diye konuştu.
‘İSTANBUL CADDELERİNDE HAFRİYAT TERÖRÜ ESTİRİLECEK’
İktidar tarafından özellikle son 10-15 yılda dev bir şantiyeye dönen İstanbul’da çıkan hafriyatın depolanması ve taşınması büyük bir sorun olduğuna dikkat çeken Çolak, “Raporda verilen 1,5 milyar m3 hafriyatın ağırlığının 1,5 milyar ton olacağını varsaysak dahi İstanbul’un 25 yıllık hafriyat miktarına eşit büyüklükteki hafriyatın bertarafına, taşınmasına ve depolanmasına dair bir açıklama getirilmiyor. Bir kamyonun 13 ton hafriyat taşıyacağı varsayıldığında hafriyatın taşınması için yaklaşık 100 milyon sefer yapılması gerekir. Projenin 5 yılda tamamlanması öngörüsüyle 2,5 yıl hafriyat işleri yapılsa dahi günde 1,5 milyon ton taşınması yani her gün 100.000 sefer yapılması gerekir. Bu da sadece maden sahalarında ve denetim altında çalışması gereken 10.000 yüksek damperli kamyonunun daha İstanbul caddelerinde hafriyat terör estireceği anlamına gelmektedir” dedi. İstanbul’da 2017 yılında 30’dan fazla kişinin ölüm sebebi hafriyat kamyonları ve beton mikserlerinin olduğunu söyleyen Çolak sözlerine şöyle devam etti: “Mevcut durumda hafriyat yönetimi sağlıklı şekilde yürütülemediği bir kentte bu büyüklükteki bir hafriyat talebinin üstelik de kentsel alan için sürdürülmesi mümkün değildir.”
‘KÜLTÜREL DEĞERLERİN KORUNABİLMESİ TEHLİKEDE’
Arkeologlar Derneği İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Yiğit Ozar: Güzergahtaki bilinen arkeolojik alanlar farklı dönemlere ait olup, çeşitlilik göstermektedir. Örneğin, Yarımburgaz Mağarası’ndaki kazılar burada iskanın günümüzden 800 bin yıl önce başladığını göstermektedir. Bu İstanbul ve çevresinde insan varlığına ilişkin bulunan en eski izler anlamına gelmektedir. Türkiye genelinde de bu döneme ait verilere ulaşabildiğimiz sadece birkaç kazı yeri vardır. Mağaranın Neolitik katmanları da neolitik yaşam biçiminin Avrupa’ya aktarımının anlaşılması için oldukça önemlidir. Mağara ve çevresinin geç antik çağ, Bizans döneminde de kullanıldığı bilinmektedir. Mağaranın kuzeyinde tescilli bir Roma köprüsü de bulunmaktadır. Ayrıca, Küçükçekmece Lagünü havzasında uzun yıllardır arkeolojik kazı ve yüzey araştırmaları yapılmaktadır. Bu araştırmalar sonucunda lagünün kuzeybatısındaki “Bathoena” kazılarında Helenistik ve Roma dönemlerine tarihlenen iki adet antik Liman ve göl içinde kalmış bir Antik Deniz Feneri, sarnıç, bir kale kalıntısı, yol vb. pek çok anıtsal mimari kalıntı tespit edilmiştir. Bu yerleşmedeki kalıntılar o kadar iyi korunmuş durumdadır ki, ören yeri olarak ziyarete açılması dahi gündem olmuştur. Ancak, bir süredir bir bölümü sit derecelerinin düşürülmesi yoluyla TOKİ’nin konut rezerv alanı ısrarına sahne olmaktadır. Yine burada Filiboz gibi başka antik yerleşimler olduğu da bilinmektedir. Kanal İstanbul projesi pek çok ekolojik ve kültürel değerlerin bir bütün olarak korunabilmesini tehlikeye atacaktır.
‘İSTANBUL’UN SONU OLACAK’
Prof. Dr. Zerrin Bayraktar: Kanal İstanbul bir yıkım projesi. Bu proje İstanbul’un sonu olacak bir proje. İstanbul için en büyük tehlike bu nüfus artışının bu şekilde sürmesi. İstanbul’un sonunu bu nüfus artışı getirecek. İstanbul’u tamamen gözden çıkarmak istiyorlar. 2011 yılında ortaya attıkları bir projeyi ne araştırmışlar, ne de doğru düzgün bir rapor hazırlamışlar. Kimselere danışmamışlar. Bomboş bir ÇED dosyası. Bu projenin bilimsel bir çalışmayla, mühendislik bilimiyle hiçbir ilgisi yok. bu projenin tek amacı var o da rant. Oradaki arsaları pazarlayacaklar. Gidişat çok kötü. Herkesin itiraz etmesi lazım. İstanbul’un sonu gelecek. İstanbul şu anda bile yaşanmayacak durumda.”