“Hayır ve şer Allah’ın takdiridir”
“Ayağın taşa değerse Allah’tan bil”
“Allah yaparsa bir kulun işini, mermerde geçirir dişini; Allah yapmazsa bir kulun işini, muhallebi yerken kırar dişini”
“Allah istediğini zengin eder; istediğini fakir”
“Allah dilediğini öldürür; dilediğini öldürmez”
Sünni/klasik otoritelerin “kader” algısı genellikle bu veya buna benzerdir.
Halbuki Allah; hayır ve şer yollarını yaratmıştır. O yolları tercih edenler bizleriz.
Rızık ve rızık bulma yollarını hayata serpiştirmiş ve onları arayıp bulan, haramı helali ayırt eden bizleriz.
Halbuki Allah; istediğini zengin istemediğini fakir yaparsa, istediğini yüz yıl istemediğini on yıl yaşatırsa: kendisine ait “el-adl” sıfatı ile çelişmiş olur.
Halbuki Allah’ın kurduğu bir “yasa” var ve bunların hepsi bu yasalar çerçevesinde olmaktadır. Kimseye haksızlık yapılmamaktadır.
Allah; olabilecek bütün olasılıkları bu “yasa/kader” içine serpiştirmiş ve varlığa bir kapasite/irade vererek kainat içinde ona sınırsız özgürlük alanı vermiştir.
Gerek bilinçli/kasıtlı gerekse de bilinçsiz/kusurlu, bu yasalarla oynayıp birbirimize zarar verip acımasızca davranan, haksızlık yapan ve yaşamı kaosa dönüştüren bizleriz.
Her şeyi Allah’tan bilme, Allah’ın kadere müdahale ettiği anlayışı;
1- Kitlelerin tüm varlığa karşı hayret etmesini
2- Soru sormasını (sorgulamasını)
3- Şüphe ve itiraz etmesini
4- Karşılaştığı sorunların dünyevi kaynaklarının araştırılmasını
5- Yaşamımızı idame ederken ortaya çıkan sorunların temellerinin ve sebeplerinin soruşturulmasına büyük oranda set çeker.
Bu durum yaşımın her alanı ile ilgili olduğu gibi; “alın yazısı”, “ecel”, “kız veya erkek doğma”, “sağlıklı veya özürlü doğma” gibi meseleler için de geçerlidir.
Emeviler başta olmak üzere tüm sulta imparatorluklar ve yönetimler bu yanlış kader doktrininden çok ekmek yemişlerdir.
Halkları bu sahte ve uyduruk kader algısı ile çok uyutmuşlardır.
Neymiş?
“Hikmetinden sual olunmazmış”
Aslında hikmetinden sual sorulunca gerçek imana ulaşıla bilinir. Sual sorulmayınca kurulu bir makineden farkımız kalmaz.
Allah; var olandan şüphe duyan, sorgulayan, itiraz eden, hayret eden ve bunun neticesinde doğru yolu bulan kulları karşısında görmek ister.
Aklı ve kalbi tam bir itminanla/tatminle dolan kullar görmek ister.
Kur’an’a baktığınızda, başından sonuna kadar hep bu anlayış hakimdir.
Akletmez misiniz, tefekkür etmez misiniz, sorgulamaz mısınız, düşünmez misiniz, hayret etmez misiniz? diye her defasında bunları bizlere öğretir.
Doğruyu bulabilmek ve ona göre iman etmek içinde bu gereklidir.
Denenme/imtihan denilen şeyin de en önemli sac ayağı bu olsa gerektir.