1. Cemaat’e dönük operasyon AKP rejiminin bir iç gündemi ve iç çelişkisi olarak görülüp hafife alınamaz. Her şeyden önce bu iki özne çok sıkı örülmüş bir ittifakın asli bileşenleri olarak karşı-devrimi örgütlediler ve mevcut rejimi inşa ettiler. Dolayısıyla, AKP rejiminin kuruluşu ve sonrasında halka karşı işlenen tüm suçlarda bu ikili suç ortağıdır. Sağlıklı analiz için, fotoğraf karesine değil, filmin bütününe bakmak gerekmektedir. Rejimin suçlarının taraflardan birinin üzerine yıkılmaya çalışılması girişimi, bir tarafı temize çekme girişimidir.
Diğer yandan, AKP ve Cemaat arasındaki nikahın bozulması Haziran Direnişi’nin dolaylı bir sonucudur. Bu boşanma, Haziran Direnişi’nin tek faktör olduğu ve halkın başkaldırısı ile başlayıp onunla biten bir süreç değildir ancak tabir-i caizse film Haziran Direnişi ile kopmuştur. AKP’nin bu süreçte sıfırı tükettiğini, “düşeyazdığını” pek çok kez yayınlarımızda işledik. Bu noktadan hareketle, AKP ve Cemaat arasındaki “savaş” ister istemez şu tespiti hatırlatmaktadır: Tükenmeye yüz tutmuş bir dini canlı tutmanın etkili yollarından biri bir mezhep bölünmesini teşvik etmektir. AKP-Cemaat saflaşması, bu açıdan da düzen için işlevsel karakterdedir.
2. Gelinen noktada ne AKP mağdur ne Cemaat mazlumdur. Sol, elinde terazisi ile gezen mahalle arası yoğurtçusu değildir. Solun aslî görevi hak dağıtmak, kimin daha suçlu olduğunu tespit etmek de olamaz. Bu apaçık apolitik, hatta solu politikanın dışına düşürdüğü için anti-politik bir pozisyondur. İlle adalet ve haktan bahsedilecekse, solun asıl konusunun “halk için adalet” olması gerekir. Bu nedenle, “Cemaat’in bugün yaşadığının adı faşizmdir” tezi, yanlış ve sürekli yanlışa sürükleyecek bir tezdir. Faşizm epizodik, ara sıra vuku bulan bir nöbet hali olmadığı gibi, rejimin organik diyebileceğimiz bir bütünlüğü mevcuttur. Dolayısıyla, ya rejimin uygulamalarının tamamı faşizmdir ya da değildir.
Bu neden önemlidir? Cemaate dönük uygulamalara bakıp “evet, evet faşizm” tespiti yapan ve ağlaşan liberallerin dikkat etmesi gereken nokta şudur: Kürt açılımı yaparken demokrat, reformist ancak Cemaat’e baskı yaparken faşist olan bir rejim tanım olarak mümkün değildir. AKP’nin kanaat teknisyenleri bu açıdan sağ ve sol liberallerden çok daha yekpare bir görüntü sergilemektedirler. Argümanları kendi içinde tutarlıdır.
3. Ortada bir rejim ve bu rejimin sahibi vardır ve aslolan bu rejime karşı mücadeledir. Ancak bu durum, Cemaat’in sol için potansiyel ya da reel bir müttefik (adayı) olduğu anlamına gelmez. Cemaatten müttefik devşirmeye çalışmak, büyük bir gaflettir. Cemaatin elindeki kana ortak olmak bir yana, böyle bir ittifakın halk hareketi açısından sonuçları yıkıcı olacaktır. Haziran sonrasında CHP merkezinin girmiş olduğu ve özellikle 30 Mart seçimlerinde somutlanan “Cemaat Halk Partisi” açılımı, Haziran kitlesinin geri çekilişinin ve bu kitle içinde hızla yayılan umutsuzluğun nedenlerinin başında gelmektedir. Üstelik, AKP’nin gelinen noktada kemalistlerin bir bölümünü yedekleyebilmiş olmasının nedenlerinden biri de yine bu açılımdır.
4. AKP’yi devirecek stratejinin AKP ile ortaklıktan geçtiği tezi dün deli saçmasıydı, bugün de deli saçmasıdır. Stratejist akıl, akılsızlıktır. Maoculuğun güdük diyalektiğinden feyz alan baş çelişki ve baş düşman edebiyatı, Ergenekon’a giriş ve Ergenekon’dan çıkış sürecinde farklı “sol” öbekleri AKP’ye yedeklemiş vaziyettedir. Cemaat operasyonunun Ergenekon süreci ile bir ilişkisi yoktur; ancak verilen tepkiler birbirinin kopyasıdır. Ergenekon’a giriş sürecinde “öncelikle askerle, darbe ve darbecilerle, derin devletle hesaplaşılsın, sonra AKP’yi nasılsa hallederiz” diyen, Kürt Siyasi Hareketi’nin yörüngesinde bulunan ve onun atmosferinde nefes alıp verebilen “sonuna kadar gidilsin”ci sözde radikal özde liberal hareketler meselenin ne olduğunu Devrimci Karargah Operasyonu ile anlamışlarsa da iş işten geçmişti. Bugün de milliyetçi “sol” öbekler, özellikle HSYK seçimlerden başlayarak önlerine “F-tipi Gladio”’nun ya da “derin devletin” dağıtılması hedefini öncelikli olarak koymuş, oradan AKP’ye uzanacaklarını (samimi ya da değil) iddia etmektedirler. AKP, “solun” düşman kardeşlerini aynı suda iki kere yıkanmaya ikna etmiştir. Düşman kardeşlerden biri bugün AKP’nin attığı adımların toplumsal zeminde meşrulaştırılması misyonunu üstlenmektedir. Tıpkı diğer kardeşin bir kaç sene evvel yaptığı gibi…
5. Düzen-içi mücadeleler taraflardan birinin çıkarı kadar düzenin kendisinin rahatlatılması için de verilir. Düzen-içi saflaşmalara dair Marx, 18 Brumaire’de şöyle demiştir: “Efendilerinin çemberi daraldıkça ve daha dar, daha tekelci bir çıkar, daha geniş bir çıkara karşı savunuldukça, toplum da o kadar kez kurtarılmıştır. En basit burjuva mali reformunun, en sıradan liberalizmin, en biçimsel cumhuriyetçiliğin, en sığ demokrasinin her türlü istemi, hem ‘topluma karşı bir saldırı’ olarak cezalandırılmış, hem de “sosyalist” diye horlanmıştır. Ve sonunda, ‘din ve düzen’in büyük rahiplerinin kendileri de vaaz kürsülerinden tekmeyle kovuldular, gece yarısı yataklarından kaldırıldılar, cezaevi arabalarına tıkıldılar, zindana atıldılar, ya da sürgüne gönderildiler. Tapınakları yerle bir edildi, ağızları mühürlendi, kalemleri kırıldı ve onların yasaları, din, mülkiyet, aile ve düzen adına yırtılıp atıldı.”
6. Bir önceki madde ile bağlantılı olarak, AKP’nin bu adımları “din, mülkiyet, aile ve düzen” adına attığı hatırlanmalı ve bu düzenin adının sermaye düzeni olduğu gerçeğinin üzerinden atlanmamalıdır. AKP rejimi, sermayenin tarihsel ve güncel ihtiyaçlarından doğmuş, o ortamda serpilmiş ve yerleşiklik kazanmıştır. AKP’nin sermayenin bir bölümüne yakınlık sergilemesi, sermayenin diğer kesimleri ile çözülemez bir çelişki içine girdiği anlamına gelmez. AKP, MÜSİAD kadar, hatta ondan daha fazla TÜSİAD’ın siyasal temsilcisidir. TÜSİAD’ın ya da geleneksel sermayenin bir bölümünün AKP ve AKP rejimi ile uzlaşmaz bir çelişki içinde olduğu tezi, hem iktisadî hem de siyasî olarak mesnetsizdir. Üstüne üstlük işbirlikçi karakterdedir. Türkiye’de geleneksel sermaye sahipleri ile uzlaşmaz bir çelişki içine girmiş olan bir siyasal öznenin –istediği kadar siyasal alanı tekeline almış olsun– ayakta kalması mümkün değildir. Dolaysıyla, AKP karşıtı mücadele sermaye sistemine karşı mücadelenin bir parçası olarak verilmeli, bu bütünlük atlanmamalıdır.
7. Son olarak, AKP hızla yeni bir duvara yaklaşmaktadır. Sol, AKP’ye zaman kazandırmaktan vazgeçmeli, tarihsel ve güncel görevlerini yerine getirmek üzere hızla örgütlenmelidir. AKP’nin yenilmezliği üzerine bina edilen bir strateji ve mücadelenin bu dönemde sadece ahlaki bir zorunluluk olduğu, bundan gayrı çıktısı olamayacağı tezi en fazla AKP’ye yaramaktadır.
haber.sol