Türkiye, Suriye ve birçok ülkeden gelen mülteciler için bir geçiş noktası olurken kimi Avrupa ülkeleri asla mülteci kabul etmiyor. Bunların başında Polonya ve Macaristan geliyor.
The Guardian’da yayınlanan makalede, Avrupa ülkelerinin mülteci meselesini nasıl ele aldığı ve bundan sonra neler yapılabileceği tartışılıyor.
Kriz zirve yapalı üç yıl oluyor, ve gerilim tekrar artarken bulunulan son durum…
Avrupa’da, 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana yaşanan en büyük göçmen ve mülteci akınının üzerinden üç yıl geçtikten sonra, AB üyesi ülkeler arasında, çoğunluk Ortadoğu ve Afrika’dan gelen göç halinin nasıl ele alınacağı konusunda gerginlik tekrar yükseliyor.
2015-16’da tavana vuran yapan rakamlar, Türkiye ile yapılan bir AB anlaşması, Balkanlar sınırındaki yeni tel örgüler ve İtalya ile Libya arasında karşılıklı yapılan bir düzenleme sayesinde, net olarak aşağı düştü. UNHCR (Birleşmiş Milletler Mülteci Örgütü), bu kış şimdiye kadar İspanya’nın 9,500, Yunanistan’ın 12 bin ve İtalya’nın ise 15,300 usulsüz göçmeni ülkelerine aldığını söylüyor. Ama 2014’ten beri 1.8 milyon göçmenin Avrupa’ya gelmesine sebep olan temel unsurlar hala ortadan kalkmış değil; birçoklarına göre göç edenlerin sayısının tekrar artması an meselesi.
Herkes Avrupa’nın acilen göç ve sığınma kurallarını revize etmesi gerektiğinde hemfikir. Şu anda yükün çoğunu coğrafi konumu sebebiyle İtalya ve Yunanistan taşıyor ve AB kanunları altında irtica edenler başvurularını ilk girdikleri ülkeye yapmak zorundalar.
Fakat, hiç kimse nasıl yapılacağıyla ilgili anlaşma yolu bulamıyor: Bazı ülkeler daha sıkı sınır kontrolü yapılması gerektiğini ileri sürüyor, bazısı da yeni gelenlerin daha adil bir şekilde dağıtılması gerektiğini savunuyor.
Bulunacak her çözümün, güneydeki ülkelerin “ön saflarda”olma endişelerini, “varılacak yer” olan daha zengin kuzey ülkeleri arasında bir şekilde dengelenmesi gerekiyor. Ama aynı zamanda sert duruşuyla orta ve doğu Avrupa’daki Macaristan ve Polonya gibi hükümetlerin, göçmenleri direk geri çevirmeleriyle ilgili de bir şey yapılmalı.
Tüm kıtada yükselen göç karşıtı hissiyat sonucunda, Matteo Salvini’nin aşırı sağ partisi League, Salvini’nin kampanyası sırasında 500 bin usulsüz göçmeni evlerine geri göndereceği konusunda söz vermesi sayesinde, İtalya’da hükümete girebildi. Benzer bir sağ popülist parti, Avusturya’da iktidarı paylaşıyor. Angela Merkel’in açık kapı politikasıyla 2015’te 1 milyon göçmeni içeri alan Almanya’da, sağcı milliyetçi AfD ciddi şekilde yükseldi.
Salvini, 629 kişi taşıyan bir göçmen kurtarma gemisinin, tüm İtalyan limanlarına girmesini yasakladı. Ardından Malta da takip edince İspanya’ya doğru yol alan Aquarius, merkez-sol başbakan Pedro Sanchez’in yeni kurulan hükümeti tarafından kabul edildi.
Fransa Başbakanı Emmanuel Macron, İtalya’nın hamlesini “kötücül ve sorumsuz” olarak adlandırarak, iki ülke arasında ciddi bir diplomatik kavga başlattı. Aynı zamanda, Almanya’nın sert CSU İçişleri Bakanı Horst Seehofer, göçmenleri Alman sınırından geri çevirme hakkı istedi –tüm Avrupa’da çözüm isteyen Merkel’in geri çevirdiği bir teklifti bu.
Merkel’in muhafazakar CDU-CSU bloğu sendeliyor ve koalisyon hükümetini tehdit ediiyor. Avusturya, İtalya ve Almanya, yasadışı göçe karşı “rıza gösterme ekseni” teklifi için inceleme yapıyor. Fransa da İtalya ile “ortak inisiyatif” hakkında görüşmeler yapıyor.
Alman başbakanı bu sorunun, güçlü ve kolektif bir yanıt gerektirecek, “Avrupa’nın uyum ve geleceğini belirleyecek bir turnusol testi” olduğunu söyledi. İspanya blokun temel prensiplerinden birinin –hareket özgürlüğünün- risk altında olduğu konusunda uyardı. Ön saflardaki ülkelerin üzerindeki yükü azaltmak için yeni kurallar, 28-29 Haziran taarihlerinde Brüksel’de düzenlenen AB toplantısında tartışılacak, ama bir anlaşmaya varılması çok uzak ihtimal.