El-Menar haber merkezi, IŞİD teröristlerinin bölgede artan nüfuzundan ve ABD’nin bu terör gurubuyla mücadele stratejisinin değişiminden kaynaklanan karmaşık gelişmelerde Direniş ekseninin geliştirdiği stratejilerin boyutlarına değinerek şartlarını ve siyasi görüşlerini askeri varlığıyla Ortadoğu bölgesine dayatamayan ve planlarında yenilgiye uğrayan ABD’nin alternatif planlara sığınarak başka süreçler ve yeni taktikler izlediğini yazdı. Böylece bu ülke, Ortadoğu’da Amerikalıların iradesi ile caydırıcılık ve Direniş ekseni arasında kaderleri belirleyen savaşın fitilini çekti. Lübnan Hizbullahı genel sekreteri Hasan Nasrallah’ın son konuşmasında dile getirdiği şey de buydu.
ABD önceden beri askeri filosu ve uçak gemileriyle birlikte bölgede bulunuyordu ve işgalci İsrail rejimini de bölgedeki temsilcisi olarak görüyordu. Siyonist İsrail, Batı’nın çıkarları ve Batılı ülkelerin bölgedeki varlığının devamını sağlamak doğrultusunda belli görevleri yerine getirebilen Batı’nın kurduğu yapay bir rejimdir.
Batı’nın maşası olan bu rejim, görevini yerine getirmede uğradığı ilk yenilgi aşamasına 1982 yılında Beyrut güneyinde Halde bölgesinden Sayda bölgesine çekilerek girdi. İsrail, o zamandan ta Mayıs 2000’de Güney Lübnan’dan atılıncaya kadar güney sınırı şeridinde konuşlanmıştı.
Bu yenilgiyle birlikte Batı doğrudan bölgeye müdahale ederek ve 11 Eylül senaryosunu devreye sokarak yeni bir süreci başlatmaya çalıştı. Böylelikle Afganistan işgal edildi ve sonrasında Irak da savaş bölgesi haline geldi. Kitle imha silahları ve terörle mücadele, Batı’nın bu ülkelerdeki varlığının bahanesiydi. Bu şekilde ABD’nin bölgemizde ülkeleri yıpratmaya dönük stratejisi başlamış oldu.
Siyonist İsrail müptela olduğu gerçekliğe inanmak istemiyordu ve bu nedenle bir kez daha şansını denemeye çalıştı. Böylece Temmuz 2006’da Lübnan’a saldırdı. Tabi bu saldırının sonuçları Siyonist düşmanın başına daha fazla felaketler getirmiştir; öyle ki stratejik ve taktiksel bütün boyutlarını sarsmıştır.
Batı, Ortadoğu’daki çıkarlarının yüzüne konmuş olan siyah lekeye ilişkin endişeliydi. Bölgesel eksenin denklemleri inkâr edilmez bir gerçek gibi kendini bölgenin siyasi ufkunda gösteriyordu. İşte bu nedenle, Batılıların yöntem ve taktikleri değişti. Elbette ki onların hedefi, bölüp doğal servetlerini çalmak için bölgeyi istila etmekti. Bu sebeple “Arap Baharı” çıkartıldı, kitlesel ve ithal gösteriler şekillendi ta ki bu ülkelerde karışıklık ve kaos ortamı oluştu, sıradanlaşan bugün gördüğümüz ahlaki yozlaşma meydana geldi.
Bu senaryo Tunus, Libya ve Mısır’da başarılı oldu. Fakat ABD’nin çıkarlarının şah damarı olan Suriye’de hezimete uğradı. Batı bir kez daha taktiklerini değiştirdi ve gösterileri askerileştirip şiddetten istifade etmeye başladı. Onlar halkı gösterilere tahrik etme girişimlerini “özgür ordu” kurmaya dönüştürdüler ve daha sonraları Eyman ez-Zavahiri’ye bağlı olarak çalışan Ebu Muhammed el-Colani önderliğinde En-Nusra cephesini kurdular. Bu cephe Suudi Arabistan’ın direk gözetimi altında Zahran Alluş önderliğindeki İslami Cephe’ye katıldı. Ancak tüm bu girişimler Suriye ordusunun direniş ve sebat göstermesi sonucunda hezimete uğradı. Bölgesel ve uluslararası istihbarat servislerinin Suriye kriz hattına dahil olmaları dahi onlar için bir sonuç getirmedi. Elbette bu servisler arasında Suriye konusunda bazı çatışmalar yaşandı; tıpkı şu anda Katar ve Türkiye ile Suudi Arabistan arasında yaşanan olaylar gibi.
Batı, Suriye’de kesin yenilgiye uğrayacağını, bölgenin istilasına dönük emellerini Suriye üzerinden gerçekleştiremeyeceğini ve işgal topraklarında kurdukları yapay devletin tehlikede olduğunu fark etti. Batılılar geçen yüzyıl boyunca yaptıkları çalışmaların tehlikeye girdiğini ve bölgenin çehresinin bu şekilde çatışma süreciyle birlikte değişeceğini gördüler. Böylelikle IŞİD ABD’nin istihbarat servisinin karanlık dehlizlerinde kurulmuş oldu ta ki alternatif bir çare ve yeni bir taktik olarak ABD’nin masasının üzerinde hazır bulunsun.
Batı’nın IŞİD’i Kurmasındaki Hedefi
IŞİD kartı ve benzerleri, ABD’nin sadece Direniş eksenine karşı değil, bütün düşmanlarına karşı –ki bu düşmanlara Ruslar ve Çinliler de dahildir- kullandığı baskı çomağıdır. IŞİD’in ele başı Ebu Bekir el-Bağdadi, Çeçenistan ve Kafkasya’da savaşmakla Rusları tehdit etmiştir. El-Kaide lideri Eyman ez-Zavahiri’nin de bu terörist örgütün Hint yarım adasında yeni bir kanadının kurulduğunu ilam etmesi, tesadüf değildir. ABD’nin Rusya’ya karşı başka kartları da vardır. Bu kartlardan biri, Rusya’nın Suriye konusunda özellikle Güvenlik Konseyi’ndeki tutumlarından intikam almak için devreye sokulan Ukrayna kartıdır. Suriye’ye saldırarak da Rusya’nın Ortadoğu ve Kuzey Afrika’ya açılan yegane kapısını kapatmayı hedeflemişlerdi.
Bu tehlikeli senaryolardan amaçları enerji kaynakları ve deniz güzergahlarını istila edip Çin’i de ekonomik açıdan baskı altına almak ve en büyük doğal gaz kaynaklarını elinde bulunduran Rusya ve İran’ı bu stratejik kartı Şangay veya Brix koalisyonları yoluyla kullanmaktan alıkoymaktır.
Bütün bu hedefler, Direniş ekseni ve Rusya’ya darbe vurarak bölgenin haritasıyla ilgili yeni planlarını hayata geçirebilmek için ABD ve NATO koalisyonunun bölgedeki çalışma yöntemini değiştirip açıktan müdahale yerine IŞİD eliyle müdahalede bulunmalarına yol açtı.
Eğer bu konudan çıkan bir sonuç varsa oda İsrail’e biçilen rolün son bulmasıdır; ABD İsrail’in bölgede kendilerini temsil etme politikasından vazgeçmiştir, zira direnişin Lübnan ve Filistin’deki üstünlüğü ABD’nin bölgedeki projelerini geçersiz kılmış ve Siyonist düşmanı Batı’nın omuzlarında ağır bir yüke dönüştürmüştür.
İsrail’in bölgedeki rolünün sona ermesi ve en son Gazze şeridine düzenlediği saldırılardan amaçladığı hedeflerin bir tanesine dahi ulaşmaksızın hezimete uğramasıyla birlikte Washington’un bölgeye geri dönme yöntemini yeniden başlatması gerekli hale geldi ta ki bölgeyi bölüp parçaladıktan sonra Büyük Ortadoğu Projesi’yle ilgili eski ve yeni bakışlarından hareketle bölgesel haritayı kurabilsin.
ABD ve Batı’nın IŞİD’e karşı mücadele edeceklerini duyurması, bölgenin hassas bir noktaya ve barut dolu bir fıçıya dönüşmesine neden olmaktadır. Bu deyiş, İran Meclis Başkanı Ali Laricani tarafından dile getirildi ve ABD’yi bölgedeki gelişmelerle oynama hususunda uyarmıştı. Laricani ABD’yi ateşle oynamakla suçlayarak IŞİD bahanesiyle Suriye’ye saldırması durumunda kedi parmaklarını da yakacağını belirtmişti.
Direniş Ekseninin Stratejisi
Direniş ekseni kendi dini, ahlaki ve ulusal görevi çerçevesinde izzet ve kerametlerini elde etmeleri için bölge halklarını savunma adına ve mevcut bilgi ve analizler dahilinde ABD’nin komplolarına karşı mücadele stratejisini öne çıkararak bu yeni yöntemi de işlevsizleştirmeyi hedeflemektedir. Söz konusu strateji, iki bölümden meydana gelmektedir:
Batı’nın araçlarını izole etmek ve onları işlevsizleştirmenin ön hazırlığını yapmak: Suriye ‘de krizin çıkarılmasından bu yana çatışmacı koalisyon kendi kartlarını birer birer oynadı. Fakat Direniş ekseni her karta karşı var olan zaman, mekân ve çevrenin özel şartları dahilinde tepki verdi ve sürekli bu kartları izole ederek işlevsiz hale getirmeye çalıştı.
Bu teori, Özgür Ordu’nun milisleri üzerinde uygulandı. Bu guruplar Şam’ı işgal etmekte ve Suriye devletini devirmekte başarısız olunca, onların efendileri bu görevi yerine getirmek için başka bir timi işin başına getirdiler. Ancak Direniş ekseni bu fırsattan istifade etti ve gurupların arasında akidevî ihtilaflar icat ederek onları iç çatışmalara çekti. Bu çatışmaların sonucu doğal olarak gurupların izole edilmesi, ihtilafa düşmesi ve Suriye devletini yıkmada etkili olabilecek fonksiyonlarının bertaraf edilmesi idi. Söz konusu guruplar Batı tarafından eğitilmiş ve mücehhez edilmiş olup maaş alıyorlardı.
Düşmanın çalıştırdığı mekanizmaların içerden çökertilmesi: Geçen yıl tıpkı bu günlere benzer günlerde Suriye yetkilileri Direniş ekseni ve Rusya ile işbirliği yaparak Doğu Guta’da kimyasal silah kullanıldığı bahanesiyle ABD’nin Suriye’ye saldırmasının bahanelerini elinden aldılar. Beyaz Saray’ın karar belirleyicileri bu zeki girişim karşısında şaşıp kalmışlardı; çünkü böyle bir şeyi hesaba katmamışlardı. Bu nedenle Obama Suriye’ye saldırıp Beşşar Esad’ı devirme konusunda başarısız oldu.
Suriye yetkililerinin bugün ithal teröristlere karşı kendi halklarını savunma ve ülkelerinin toprak bütünlüğünü korumayla ilgili görevlerini yerine getirmek için hiçbir ülkeye ya da guruba ihtiyaçları yoktur. Bu sebeple sözde IŞİD karşıtı koalisyona karşı önleyici bir girişimde bulunarak Deyrizor, Rakka ve Suriye’nin diğer bölgelerinde bu terörist guruba ağır darbeler vurdu. Bu girişimlerin en sonuncusu, milis güçlerin ve teröristlerin teçhizatlarının gidip geldiği ve IŞİD’in Deyrizor’dan etrafıyla ilişki kurduğu yegane irtibat köprüsünün uçurulmasıydı. Aynı zamanda Şam kendisinden izin alınmadan Suriye’ye askeri saldırı yapılması konusunda Amerika’yı uyardı. Böylece Suriye ve direniş cephesi IŞİD’e darbe vurma bahanesiyle devleti zayıflatmak için Suriye’nin değişik bölgelerine saldırıları düzenleme gerekçesini ABD’nin elinden almış oldu.
İran İslam Cumhuriyeti Irak’ta ABD’nin koalisyonuna girmekten sakındı ve bu koalisyonun ciddi olmadığını açıkladı. İran ve Direniş ekseni, ABD tarafından IŞİD’i bitirmeye dönük uluslararası çabaları sekteye uğratmakla suçlanmasın diye, sahip oldukları üstün siyasi deneyim sayesinde, IŞİD karşıtı koalisyonla doğrudan işbirliğini reddetmesinin yanı sıra ordudan tutun ta Kürt Peşmergeleri ve halk güçlerine kadar bütün Iraklılarla doğrudan işbirliğine gittiler. İran aynı şekilde Suriye ile bu doğrultuda işbirliği yapmaktadır, zira ABD’nin müphem planlarıyla gerçekleştirmek peşinde olduğu hedeflerine güvenmemektedir. İran İslam İnkılabı Rehberi İmam Hamenei, yaptığı son açıklamalarda ABD’nin IŞİD ile mücadele adı altında bölgede askeri varlığını sağlamayı amaçladığını vurguladı.
Direniş, Batı’nın Senaryolarının Tuzağına Düşmez
Direniş ekseninin Obama planıyla mukabele etme stratejisi, ABD ve Batı’nın IŞİD ile çatışmaya girmek için planladıkları tuzaklara düşmekten uzak durmaya dayanmaktadır. Direniş ekseni ABD’ye karşı kapsamlı mücadeleye hazırdır. Bu eksene göre, savaş Irak’tan başlayacak, Suriye’de devam edecek ve ardından Lübnan’a çekilecektir. Bu nedenle Direnişin siyasi gözlemcileri, yanıtın da Irak’tan başlaması gerektiğini belirterek Direniş cephesinin kendisini Suriye ve Lübnan için de hazırlamalı, diyorlar.
Irak Başbakanı Haydar İbadi, açıkça dış güçlerin Irak’ta karadan IŞİD ile mücadele etmesine karşı olduklarını belirtti. Aynı doğrultuda Sadr hareketinin lideri Mukteda Sadr da ABD’nin Irak’a askeri müdahalede bulunması halinde kendi savaşçılarını IŞİD ile çatışma cephelerinden geri çekeceklerini söyleyerek uyarında bulundu.
Iraklıların tutumları insana İmam Hamenei’nin, Irak bataklığına düşen Amerika devletine yaptığı uyarıları hatırlatmaktadır: ABD’nin yenilgiyle Irak’tan çıkacağını ve bunun bir kez daha tekrarlanacağını vurgulamıştı.
Suriye’nin yetkilileri Amerikalılara açık bir mesaj vermiştir. Beşşar Esad’ın müşaviri Buseyna Şaban, Suriye devletiyle görüşmeden bu ülkenin hava sahasına yapılacak her türlü saldırının bu ülkenin toprak bütünlüğüne yapılmış bir saldırı sayılacağını ve devletin bu tür girişimlere gereken tepkiyi vereceğini açıkça ifade etmiştir. Bu, Suriye’nin kendi topraklarını savunmak için, izin almaksızın kendi hava sahasına giren her savaş uçağını düşüreceği demektir. Buseyna Şaban söz konusu saldırılarla ilgili olası tepkiler konusunda kararlaştırılmış girişimlerin bir kısmını da açıkladı.
Rusya ise dünyanın her yerinde aniden askeri müdahalede bulunabileceğinin sinyalini Washington’a vermiştir. Bu ülkenin Ukrayna sınırındaki son askeri manevraları bunu teyit eder niteliktedir. Bu manevralar NATO güçlerine açık bir gözdağıdır. NATO koalisyonunun Rusya’ya savurduğu tehditlerin gündeme gelmesinin ardından Rusların ordusu bu manevraları gerçekleştirerek her tehdide yanıt vermeye hazır olduklarını duyurdular. Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu, bu ülkenin silahlı kuvvetlerine her türlü savaşa hazır ol emrini vermişti. Ruslar ciddiyetlerini vurgulamak için UT-95 tipi savaş gemisini de bu manevrada bulundurdu. Bu girişim, NATO zirvesinin İngiltere’nin Newport şehrinde toplandığı bir zamanda gerçekleşiyordu. Moskova’nın ayrıca SU-24 tipi savaş uçakları Kanada’nın Toronto deniz kuvvetleri ve ABD’nin Donald USS savaş gemisi üzerinden alçak uçuşlar gerçekleştirdi. Bu gemiler ABD öncülüğünde deniz tatbikatına katılmak için Karadeniz’e gelmişlerdi. Rus savaş uçakları bu operasyonda bu iki geminin füze fırlatma sistemini kilitlemeyi başardılar. Bu nedenle ABD gemisinde çalışan personelden 27 subay istifa etmek zorunda kaldı.
Hizbullah’a gelecek olursak bütün belirtiler bu gurubun Irak’ta ABD ile çatışmaya gireceği yönündedir. Hatta Hizbullahiler dengeleri altüst etmek için Siyonist rejime karşı Golan cephesini açıp çatışmaların cehennemini İsrail’in içine çekebilir.
Son olarak siyasi gözlemcilerin dediğine göre, bölge iki yaklaşım yönünde seyretmektedir: Birincisi, direniş ekseni ve onun uluslararası müttefiklerinin şartlarına uygun bir uzlaşının sağlanmasıdır. İkincisi, bölgesel bir savaşın çıkmasıdır. Bu savaşta Suudi Arabistan güvende olmayacaktır ve büyük ihtimalle Yemen, Bahreyn ve Arabistan’ın doğu bölgesinin durumu patlayacak düzeye gelecektir. IŞİD’in direnişle karşı karşıya gelmemesi için bin bir türlü gerekçesi vardır. Aksi durumda fırsatı ganimet bilip Ürdün ve Arabistan’a girecektir. Öte yandan Irak’ta kendisine yapılan hava saldırıları nedeniyle muhtemelen direnişle çatışmaya gücü yetmeyecektir. Böylece bölgenin gelecek cehenneminde IŞİD’in, zayiatlarının hacmini azaltmak için ve kendisine karşı koalisyonda yer alan Ürdün, Kuveyt, Türkiye ve Basra Körfezi’ndeki ülkelerden intikam almak amacıyla bu ülkelerde kaos yaratmak ve her tarafı ateşe vermek dışında bir çaresi yoktur. İmam Hamenei’nin Tahran’da Kuveyt Emir’iyle görüşürken gündeme getirdiği konu, işte buydu.
Kaynak: welayet.com
Çev: Mehmet Gönül
intizar.web.tr