Birey olamama sorunu, bir nevi hastalıktır gerçekten!
Ayrıca, ağrısı ve sızısı ile başkalarını da etkileyen bulaşıcı bir hastalıktır.
Birey olamayan insanları, yani özgür iradesini kullanamayan kişileri; uyuşturucu bağımlılarına veya sarhoş olmuş berdoş adamlara benzetiyorum bir yönüyle!
Ne alaka! Diyeceksiniz?
Hani! Uyuşturucu kullanıp krize giren ve içip sarhoş olanlarda irade dışılık dediğimiz sersemlik hali vardır ya! İşte o!
Mesela; uyuşturucu kullanan kişi, kriz anında akıl kilitlenmesine uğrar, gözü hiç bir şey görmez, iradesi devre dışı kalır ve anne babasını bile tanımaz hale gelir.
İçip sarhoş olan birisi de, beyin fonksiyonlarını sağlıklı kullanamaz hale gelerek iradesi devre dışı kalır ve iflas bayrağını çeker.
İkisinin de o haldeki durumları, çürümeye yüz tutmuş cesetlerden farksızdır. Etraflarını pis kokularıyla kokuturlar.
İşte! Normal hayatta, her gün bizle beraber olan, sokakta yaşayan; uyuşturucu kullanmayan, içki içmeyen ama uyuşturucu bağımlısı gibi sürekli krizde olan ve içki içmiş sarhoşlar gibi her an sersem halde olan, aklen, fikren, vicdanen başka şeylere ve kişilere bağımlı yaşayan, özgür iradeleri ellerinden alınmış ve birey olamamış; öğrencisinden prof’una, dinsizinden dindarına, normal vatandaştan devlet başkanlarına kadar bir sürü insan var.
Yani adamın iradesi ayık olduğu halde “out” olmuş. Sarhoş ve sersem olmadığı halde “kepenkleri” kapatmış durumda.
Kendi aklını, karakterini, vicdanını, sağduyusunu; mala, mülke, paraya, mevkiye, makama, şöhrete, şehvete, zulme, haksızlığa odaklayan ve endeksleyen kişi sarhoş ve kriz halinde değil de nedir?
Sersem değil de nedir? Hasta değil de nedir?
Aslında, bir toplumda birey olamamanın sıkıntısı varsa, orada insanlıkta yok gibidir.
İnsan iradesinin bağımlı olması yada bağlanması yani suskunlaştırılması, insani fonksiyonlardan çıkıştır. Bütün düşünce aktları/melekeleri dumura uğrar. Fikirsel faaliyetleri söner ve çürümeye yüz tutar.
Aklını ve vicdanını başkalarının emrine veren kişi artık yaşamıyor demektir. Robot, kukla veya köleden farksız bir şey değildir.
Açık söyleyebilirim; böyle olduktan sonra, artık insan olmanın da bir manası kalmaz.
Hegel: “insanın kendini bir başka bilince bağladığında kendine yabancılaşacağına ve insanların birbirlerini kabul ettiğinde ancak, gerçek anlamda özbilinç sahibi olup var olacaklarını önemle belirtirken, efendi-köle ilişkisinden; ne gerçek sevgilerin, ne gerçek dostlukların, ne gerçek arkadaşlıkların sağlıklı bir zeminde oluşacağını söyler.”
Kapitalist ağalar, paşalar, padişahlar, şeyhler, krallar, cemaatler, tarikatlar, örgütler, partiler, başkanlar ve devletler (yani güç, otorite ve para tacirleri); yürüyen ölü bireyler üretmek için boyuna fabrikalar açar ve boy boy, sürü sürü imalat yaparlar. İnsanları koyunlaştırarak istedikleri doğrultuda kullanırlar.
Ve en acısı da; birey olamayan kişiler, gerçek varoluşun (neden ve niçin yaratıldığının dolayısıyla Allah’ın) ne demek olduğunu anlayamazlar. Anlamamakla beraber başkalarının da anlamamasına sebep olurlar.
Dolayısıyla birey olma, kendini tamamlama demektir. Kendini tamamlayamayan kişi kendini keşf edemediği gibi, gerçek Allah’ı da keşf edemez.
Kendisi olamayanlar; onun bunun aklıyla hareket eder. Ne sevgisi gerçek sevgi, ne aşkı gerçek aşk, ne vicdanı gerçek vicdan, nede dostluğu gerçek dostluk olur.
Türlü türlü oyunlara gelir, kandırılır ve çoğunun da farkında bile değildir.
Birey olma; kendi kendine düşünebilme ve kendi iradesini kendisi kullanabilme yetisidir. Kadim ilkelere sahip olma ve evrensel doğruları kriter olarak alan kişidir.
Adaleti, eşitliği, ortak iyiyi, sevgiyi, ötekini düşünmeyi, merhameti ve Allah’ın mülk’ünü paylaşıp bölüşmeyi vaaz eden kişidir.
Dolayısıyla, karşısında babası dahi olsa doğruluk ve dürüstlük yolundan (sıratü-l müstekimden) asla şaşmayan kişidir.
Özgür ruh sahibi; ilke ve ahlak sahibidir. Bağımlı ve taraflı değildir. Aklı, sağduyusu ve vicdanı ile hareket eder. Onur ve haysiyet sahibidir. Sadece ve sadece aklının ve vicdanının sesiyle, doğru hareket eden kişidir.
İnsanın aklı başkasının cebinde, beyni başkasının şapkası altında, sağduyusu yalan dolanla bezenmiş, vicdanı da menfaat terazisinde olmamalıdır. Böyle olan birinin işi bitmiştir.
Birey olmayı başarmış kişi; eğriye eğri doğruya doğru, dobraca ve cesur olmalıdır.
Birey olamayan kişi yarım kişidir, eksiktir!
Zaten; birey olmanın tadına varmayan bir iklimde yaşıyorsanız eğer, hayattan bir tat almamışsınız demektir.
Aslında herkes doğduktan sonra hayat içerisinde bir mücadeleye girer, ta ki birey olmayı yakalayana kadar! Birey olduğunu fark edince (kendi kadir gecesini yakalayınca) insan rahatlar, derin bir nefes alır, içi huzurla dolar. Çünkü kâinatı çözmenin anahtarını bulmuştur artık! Başkasına kuyrukluk etmekten kurtulmuş ve artık nasıl hareket edeceğini bilir. Dolayısıyla dünyanın sırlarını çözmeye başlar.
Zaten “Allah’ı anlamak”, “neden ve niçin yaratıldığını fark etmek”, “imanlı olmak” veya “imtihanı kazanmak” bunu anlamaya ve yaşamaya başladıktan sonradır.
Özgürleşmiş birey, artık doğruyu ve yanlışı kendisi ayırt edebilir.
Bazı insanlar da vardır ki; mezara kadar birey olamaz. Bir kısmı da birey olduğunu düşünür/sanır, öyle zanneder, kendi kendini kandırıp durur.