Adilmedya / Yağmur Korkmaz
Ezidi Kürtlerin Kuzey Irak’taki Şengal kentinde yaşanan müdahale sonucunda göç etmeye başlamalarıyla ortaya çıkan sosyolojik ve siyasal durumu incelediğimiz Şengal dosyamızın ikinci röportajını MAZLUMDER İstanbul Şubesi sosyal işler koordinatörü Gülsüm Ekinci ile gerçekleştirdik.
1- Ezidilerin yaşadığı durumla ilgili MAZLUMDER’in görüşü nedir?
Aslında bu çok genel bir soru. Tabii ki Ezidilerin katliam derecesinde yaşadıklarının onaylanacak, mazur görülecek yanı yok. Yaşam hakkı en temel haktır. MAZLUMDER’in bir insan hakları derneği olarak benzer faicalar, zulümler karşısındaki durumu herkesin malûmu. Suriye, Rojava, Roboski, Filistin kıyımları gibi durumlarda MAZLUMDER’in duruşu hep aynı çizgidedir: Kim olursa olsun mazlumdan yana, kim olursa olsun zalime karşı. Böyle bir ilkeyle hareket eden insanlar elbette zulüm ve zalim karşısında herhangi bir din, dil, ırk, etnik köken ayrımı yapmaz. Bütün hak ihlallerine, zulümlere, katliamlara, soykırımlara karşı duruşumuz budur. MAZLUMDER de yetersiz de olsa basın açıklamaları ve incelemeleriyle Ezidiler’in yaşadıklarına dikkat çekmeye çalışıyor.
Ezidiler bugünlerde başta yaşam hakkı olmak üzere, yerinden yurdundan edilmeyle karşı karşıya; insan hakkı dediğimiz tüm hakları ihlal ediliyor. Yüz binlerce insanın sadece üzerlerindeki kıyafetle canlarını, çocuklarını korumak için yollara düştüğü söyleniyor. Söyleniyor, diyorum çünkü olup biten hakkında sağlıklı bilgi alabildiğimiz pek söylenemez. Hiçbir haber alamasak bile bölgedeki arkadaşlarımızdan aldığımız haberlere dayanarak bunca insanın durduk yere yurdundan ayrılmadığı ortada. Ezidiler kendilerine yaşayabilecekleri bir yer, tutunacak bir dal arıyor. Aslında bölgedeki bütün halklar Şii Türkmenler, Araplar, Kürtler kendi içlerinde bir savaş yaşıyor, bu genel savaş haline de (ses çıkaran, bir şeyler yapmak için çırpınan azınlıktaki insanları tenzih ederek) gücü yeten ülkelerden hiçbiri ses çıkarmıyor, tüm dünya insanları da izliyor.
MAZLUMDER’in temel hedefi insan hakları ihlallerini raporlamak, kamuoyu oluşturmak, yetkililerin ve vatandaşın dikkatini çekmek ve toplumsal farkındalığı arttırmaktır. Nerede olursa olsun insan hakkını gasp eden, insana zulmeden, insanın yaşamını zorlaştıran her türlü durumun karşısındadır. Dolayısıyla Ezidilerin de bugün zulme uğradığını, neredeyse soykırıma maruz kaldıklarının farkında olmalıyız. Şu an soykırım denilmemesinin başlıca sebebi sağlıklı bilgi alamayışımız, yapılan haberlerin yetersizliği olduğu gibi, olayın ciddiyetinin farkında olunmadığı içindir. Hem Türkiye hem de bölgedeki ülkelerin çok hazırlıksız yakalanması da gerekli tavrın alınması ve çalışmaların gecikme sebeplerinden biri olabilir.
2- Son dönemde Şengal’de ortaya çıkan durum Ezidileri orada barınamaz hale getirdi ve şu anda yurtlarından göç ediyorlar. Bu göçle ilgili sosyolojik bir değerlendirme yapabilir miyiz?
Bölgede her gün neredeyse farklı bir yerden savaş haberi alıyoruz. Neredeyse üçüncü dünya savaşının yaşandığı artık dillendirilmeye de başlandı. Bu kadar yoğun göçü biz toplum olarak tahmin edemedik, muhtemelen devlet de tahmin edemedi. 250 bin insanın, Ezidi’nin yollarda olduğunu okuyor, duyuyoruz. Hayatta kalabilmek için dağlara çıkıyorlar.
Tabii ki hemen yapılması gerekenler var. MAZLUMDER Diyarbakır şubesinin de aralarında bulunduğu bölgedeki STKlar, yakın zamanda bir açıklama yaptı bu konuyla ilgili. Ayrıca İstanbul’dan da farklı STK’ların, özellikle THİV’in raporu başlangıç için önemli. Raporlarda ve açıklamalarda görünen insanların acilen sağlık, gıda ve barınma ihtiyaçlarının giderilmesi lâzım. Bu rapor ve çalışmalardan anladığımız ve takip ettiğimiz kadarıyla, devletten çok aslında halk Ezidiler için bir şeyler yapmaya çalışıyor. Tabii AFAD’ın barınma için prefabrik evlerini, sağlık ekiplerinin hizmetlerini görmüyor değiliz. Ancak bütün bunların yeterli olmadığı ortada…
Evet, STK’ların bölgeyi daha fazla ziyaret edip Ezidiler ve onlarla birlikte zulme uğrayan Şii Türkmenler ve Kürtlerle, sınır şehirlerimizden giriş yapan mültecilerle ilgili daha çok çalışması gerekiyor. Asıl önemli nokta ise STK’ların yaptığı çalışmaların devlet tarafından ciddiye alınması gerekiyor. Devletin raporları çalışan kurumlarla görüşüp işbirliği yaparak nerede, hangi ihtiyaç varsa ona dönük çalışması gerekiyor. İyiliksever insanlar aracılığıyla gıda, giyim vs. ihtiyaçlar gideriliyor bir şekilde ancak şu an en acil ihtiyaç sağlıkla ilgili. Sağlık hizmetine Ezidilerin rahat ulaşabileceği bir uygulamaya geçilmesi şart görünüyor. Çünkü sonuçta bu insanlar, üzerlerindeki kıyafetle çıkıp gelmişler. Yanlarına bir şey alamamışlar. Kadın, erkek, çocuk hepsinin yaşadıkları acıyı ne anlayabilir ne de tarif edebiliriz. En azından Türkiye’ye sığınanlara hem vatandaşlar, hem de devlet olarak destek vermeliyiz. Eksiklikler ortaya çıkabilir, gücümüz yetmeyebilir. O konuda da zaten STK’ların da dillendirdiği gibi uluslararası yardım çağrısı yapılabilir, uluslararası STK’lar ve diğer güçlü yapılar harekete geçirilebilir.
3- Medyada yer alan Ezidilerle ilgili haberlerin gerçeklik payını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Aslında medya kuruluşlarıyla STK’lar sağlıklı haber konusunda işbirliği yapabilir. Hep birlikte bölgeye gidilebilir, veriler paylaşılabilir ve birlikte değerlendirme yapılabilir. Ama medyanın yaptığı haber genellikle düşüncelere göre yönlendiriliyor. Bu yeni bir şey değil, gazeteciliğin ortaya çıkış amacı budur: Bilgiye bir an önce sahip olmak ve bu bilgiyi kendi düşüncesine, ideolojisine uygun manipüle ederek kullanmak. Ama sonuçta ahlâk diye bir şey var. Hem meslek ahlâkı anlamında, hem de insanlık ahlâkı doğrudan şaşmamayı gerektirir. Habercilerin de en ilk görevi doğru haberi vermektir. Böyle bakınca medyada çıkan haberlere karşı bir güvensizlik var. Son zamanlarda dezenformasyon amaçlı (yalan) ya da bilmeden (yanlış) haber ve fotoğraf paylaşımlarıyla çok sık karşılaşıyoruz. Suriyelilerle, İranlılarla, Soma’yla ilgili yapılan haberleri, elden elde dolaşan fotoğrafları hatırlayın; birkaç gün sonra öğreniyoruz ki eski ya da farklı olaylardan alınmış. Zihinlerin, kalplerin, düşüncelerin çok karıştığı zamanlardan geçiyoruz. Dolayısıyla bizim bugünler de en çok ihtiyacımız olan şey doğru ve güvenilir haber. Tam da böyle bir zamanda gazeteleri, televizyonları açtığımızda gördüğümüz haberlerin güvenilirliğini sorgulamak zorunda kalmak, zihinsel ve kalbi karmaşayı artırmaktan başka işe yaramıyor.
Ama şu var tabii, orada yaşayan Ezidilerle konuşan insanlarımız (STK’lar) var; görüşmelerden elde ettikleri bilgiye göre insanların vahşice öldürüldüklerini, kadınların kendilerini tecavüzden korumak için yanında bıçak taşıdığını, bazı kadınların İŞİD tarafından alıkonulduğunu öğrendiler. Sayı tabii ki önemli değil, 600 kadın değildir de belki, 50 kadındır. Bir kadın bile olsa zorla alıkonulan, tecavüz edilen, bir tek insan bile yaşasa bunu; bu bir zulümdür! Sayıda ve yaşanan olaylarda netlik olmaması 250 bin insanın yollara döküldüğü gerçeğini ortadan kaldırmıyor. Bu durum bile tek başına, bir zulüm yaşandığını göstergesidir.
4- MAZLUMDER olarak sizin bu konuyla ilgili herhangi bir çalışmanız var mı?
MAZLUMDER olaylara yaklaşırken olayın sadece görünen kısmıyla ilgili değil ama, genel olarak nereden kaynaklandığına ve sebebine ilişkin çalışma yapar. Özellikle Diyarbakır şubemiz bu konuda aktif olarak çalışıyor. Genel merkezimiz de olayları bu çalışmalar üzerinden takip ediyor. Özellikle net ve doğru habere ulaşma noktasında incelemeler devam ediyor.
5- Suriye’deki iç savaştan kaçıp gelen Suriyelilere gösterilen tavırla bugün Ezidilere karşı takınılan tavır benzer mi?
Hem devlet ve toplumsal yaklaşımların nasıl olduğuna bakalım: Devlet hem Suriye’den gelen göç dalgasına hem de Ezidilerin gelmesine hazırlıksız yakalandı. Bu tür büyük göç dalgalarına hazırlıklı yakalanmak nasıldır, gibi bir soru geçebilir aklımızdan ancak cevabı da yine yetkililerin düşünüp taşınması gerekiyor. Tabii dünyanın da gözü Suriye ve Suriyeliler üzerinde olduğundan hazırlıksız da olsa hızlıca geçici çözümler üretildi. Şimdi bu geçici çözümlerin kalıcılaşması üzerine çalışılıyor.Belki, önümüzdeki günlerde Ezidiler için de böyle bir çalışmayı görebiliriz, en azından umut edebilir, bekleyebiliriz. Vatandaş ve STK’lar olarak Ezidi mültecilerle ilgili bir çalışmayı devletten beklemek en doğal hakkımız.
6- Devletin mevcut durumlar ve Ortadoğu’daki müdahalelere karşı takındığı tavrın toplumda bıraktığı etkiler fark edilemeyecek gibi değil. Sizce dünyadaki bu gerçekler karşısındaki ideal sosyal ve siyasal yapı bu mu? Sizce gelen Ezidi göçmenler mensubu oldukları dinleri dolayısıyla herhangi bir ayrımcılığa maruz kaldılar mı?
İdeal yapıda, toplumun devleti şekillendirmesi gerekiyor. Aslında bir ölçüde baktığımızda gerçekten son on-on beş yılın sonunda birlikte yaşamak ve kardeşlik anlamında elde ettiğimiz her ne varsa bunun devlet ya da iktidarlardan çok halkın şekillendirdiğini ve bunda direttiğini düşünüyorum. Ama özelde bu soruya gelirsek Suriyeli göçmenlerin sünni ve Müslüman oldukları halde yaşadıklarını görüyoruz. Mazlum-Der’in bu arada Suriye ile ilgili ciddi raporlama çalışmaları oldu. Bu raporlarda da şunu görüyoruz.
Tek bir Türkiyeli tarifi yok. Muhtaç olduğu için elinde ne varsa eşyasını, cüzdanındaki parasını paylaşan da Türkiyeli bir insan. Ama mültecinin mecbur olduğunu görüp kömürlükten bozma bir odayı değerinin yüzlerce katına kiraya veren, beklediği parayı alamayınca ailenin kadınlarını taciz eden de bir Türkiyeli. Yine de halk nezdinde hangi dine mensup olduklarının bir sorun olmayacağını düşünüyorum. Ancak şu olabilir: Sınır bölgelerinde yaşayan insanlar Suriyelilerden de çok fazla şikâyetçi maalesef. Dolayısıyla bu göçlerden önce de oradaki sosyolojik yapıda yaşanan yoksulluk, işsizlik gibi sıkıntılar, mültecilerle birlikte arttı. Belki de bunun etkisiyle de Suriyelilere zulmeder oldular. Tabii bunu da devletin dikkate alması gerekiyor. Hem bölge insanına, hem mültecilere istihdam imkânlarının açılması şart…
Asıl mevzu ise şu: bölge insanı muhtemelen artık göçten, mültecilerden, yabancı insanların barınmasından, ekmeğine, aşına, suyuna ortak olmasından bıkmış ve yorulmuş durumda. Burada oturduğumuz yerden insanları eleştirmek çok kolay ama doğru değil. Belki çok iyi niyetli bir yaklaşım olarak düşüneceksiniz ama Ezidilerin dinleriyle ilgili bir ayrıma uğrayacaklarını düşünmüyorum. Ama az önce saydığımız sorunlar dolayısıyla onların da benzer tacizler ve sıkıntılar yaşama riski yüksek. Sonuçta merhametli, iyiliksever insan bunu yaparken dinine, mezhebine zaten hiç bakmadan elinden geleni yapıyor.
Suriyelilerle ilgili sıkıntılar bir tarafa, bildiğim kadarıyla devletin Ezidilerle ilgili henüz bir çalışması yok. Bir an önce gündemine alması gerekiyor. Geçici mülteci ya da misafir statüsü verilebilir. Yeni Başbakanımız Ahmet Davutoğlu, geçtiğimiz günlerde Türkiye’de tedavi gören Iraklı vekil Vilan Daxîl’i ziyaret etti ve geçmiş olsun dilekleriyle beraber bu konuda destek olacaklarını da söyledi. Dolayısıyla bu açıklamadan sonra, Ezidilerle ilgili çalışmaların hızlıca gündeme alınmasını doğal olarak bekliyoruz.
7- Müslümanlar özelinde Ortadoğu sizce Ezidiler konusunda yeterince tavır sahibi mi?
Dünya da, Ortadoğu da gerekli tavrı göstermiyor. Aslında az önce medya için söylediğimiz şey Ortadoğu ve dünyadaki diğer ülkeler için de geçerli. Ortadoğu da, Amerika da, üçler beşler yediler ülkeleri de, gerçekleşen herhangi bir olay eğer kendi çıkarınaysa ilgileniyor, dikkate alıyor, değerlendiriyor ve iyi bir şey yapacaksa bunu kendi çıkarına mal ediyor. Genellikle söz konusu bölgeye dönük siyasi hesaplarını gözeten şekilde davranıyorlar. Eğer Ezidilerin şu an yaşadığı acılar, bölge ülkelerinden herhangi birinin ya da Amerika’nın ya da BM ülkelerinden birinin işine yarıyorsa dikkate alır. Amerika uluslararası kuruluşları harekete geçirir, hatta kendisi harekete geçer ki bazı açıklamaları oldu bu konuda. Ortadoğu ülkeleri de aynı şekilde çıkarına uydurabiliyorsa elinden gelen yardımı yapacaktır. Şu ana kadar pek ses çıkaran olmadı. Ses çıkarmak, harekete geçmek için daha nasıl acıların yaşanması gerektiğini kestiremiyorum. Ancak görünen o ki sorunuzun cevabını önümüzdeki günlerde alabileceğiz.
Adilmedya.com