Berkin aslında o çocuklardan sadece biri. Diğer çocuklar gibi gülen, oynayan, çocukça düşler kuran, okuyup büyük adam olma ihtimallerini hep önde tutan annesinin, babasının bir tanesi. Evet, bütün diğer çocuklar gibi. Berkin, sadece bir isim aslında. Onca sesi çıkaran, onca yüreğin içine ateşi düşüren bir isim.
Kavganın adı Berkin, davanın adı, barışa giden yolun, bu yolda verilen mücadelenin adı. Kırılan umutların, sönen ışıkların, sızlayan vicdanların diğer adı Berkin.
Evet, Berkin sadece o çocuklardan biri. Kalkan bütün çocuk cenazelerinin adı Berkin, tutuşan dizelerin, kendini unutmuş yüreklerin iç çekişi.
Roboski de ki Erkan’ın, Muhammed’in, Bedran’ın; Reyhanlı da ki Abdülkadir’in, Yusuf’un; Gezi de ki Ali İsmail’in, Abdullah’ın, Ethem’in; karanlıkta koca adam gibi gözüken 12 yaşındaki Uğur’un, 12 yaşında koyun otlatmak zorunda bırakılan ve hep 12 yaşında kalan Ceylan’ın, 17 sinde idama giden Erdal’ın adı Berkin.
Bu isimler say say bitmez. Ve yine siyasi boyutu olmadan devlet ihmalinden ölen onca çocuğun da adı Berkin.
Bu çığlığın adı Berkin aslında. Bu çığlık sessizliğin ta kendisi değil mi. Bir dinlesen o çığlığın içindeki sessizliği…
Kaybolacak gibi oluyor insan kimsesizlikten, ıssızlıktan, acıdan. Yakılan ağıtların açtığı yarada kaybolmaktan korkuyorsun. Sonra dilsiz, kör, sağır olmayı seçiyorsun. Duymazsan, görmesen, konuşmazsan geçecekmiş gibi geliyor. Hak aramayı öfkelenmek ve nefretle karıştırıyorsun. Başka hayatlar senin sorumluluğunda değilmiş gibi.
Oysa zordur insan olmak, bir o kadar da güzel. Bütün algılarını açıp çıkarılan sesi bir dinlesen, çizilen resmi bir görsen, çözülse dilin ve bir konuşmaya başlasan var ya!
Gece uykuların düzene girecek, içindeki o ağırlık kalkacak ve sana ışığı gösterecek. Ölmüş dediğin bütün kuşların havalandığını, puslanmış gökyüzünün maviyi bağrına doladığını, yağan yağmurun altında bile güneşin sıcaklığını hissedeceksin. Çünkü sen kendi hayatına bile sahip çıkamazken, çalınmış başka hayatların da hesabını sorabileceksin.
Nerede durduğun önemli değil. Yeter ki çalınan öykülerin, hayallerin, yarınların farkına vara bil. Gerçek rengin siyah olduğunu düşündüğün karanlıkta yanan ışığı gör. Vicdanını dinle, sesine kulak kabart. O perdeyi aralamayı, o kabuğu kırmayı bir becerebilsen var ya!
Garantide sandığın geleceğin, emniyete aldığını düşündüğün hayatların aslında senin olmadığının, başkalarının kontrolüne teslim ettiğinin bir farkına varsan var ya!
Bu neye benziyor biliyor musun? Çocuğun için ettiğin bir duaya hiç tanımadığın ama ihtiyacı olduğunu düşündüğün bir hayatı da dahil etmek gibi. Gecenin bir vakti çıkıp ihtiyacı olan birinin kapısına ondan habersiz iki kap yemek koymak gibi. Bu kadar insancıl aslında ve bu kadar kolay. Tutulduğun sıtmanın dindiğini, zonklayan şakaklarının geçtiğini fark edeceksin.
Bir gülebilsen insan tarafına, aynaya baktığında bir arkayı görebilsen. Göreceksin ki senden başkası yok orada. O sensin. İçi cayır cayır yanan, kendine öfkelenmekten bitap düşmüş, yılmış, sinmiş, sindirilmiş insanı bir aşabilsen, neden korktuğunu bilmeden korktuğun şeyi bertaraf edeceksin aslında.
Sen susuyorsun diye onlar bu kadar kötü,
sen susuyorsun diye onların egoları bu kadar parlak,
sen susuyorsun diye ölüyor o çocuklar,
sen susuyorsun diye dünya bu kadar manyak.
Bu ayrımcılık, bu yozluk, bu soysuzluk sen susuyorsun diye. O kapıya bir kap yemek koymadın diye bütün bunlar, ağlaman çare değil, o ağıtları duymadın diye bütün bunlar.
Sen kendini aradığın yerde bulamadın diye bunlar… Sen kendini kaybetmezsen onlar seni bulamaz ki.
Yazık değil mi, uykuda geçen onca zamana. Müsaade et de bir hikayen kalsın arkada…
Sevgi Dündar/12mart2014