Çözüm sürecinde Rojava’nın rolü elbette son derece önemlidir ve önümüzdeki günlerde bu kritik konumunu yeniden hissettirecektir.
Kürt sorununun Türkiye’nin iç demokratikleşme boyutunu aşan bölgesel gelişmeler boyutu gün geçtikçe genişlemektedir. Genel olarak Suriye ve özelde de Rojava’da yaşanan gelişmeler karşısında aldığı tavırla Türkiye devleti aslında çözüm sürecindeki samimiyet ve kararlılığının da sınavını vermektedir.
Ancak IŞİD saldırıları dolayısı ile dikkatlerin yoğunlaştığı Şengal neredeyse Rojava’yı da aşan ölçekte sorunu uluslararası boyuta taşımıştır. Ezidi halkının yaşadığı insanlık dramına müdahale kapasitesi ile PKK, uluslararası kamuoyundaki algısını yeniden şekillendirecek bir durum yakalamıştır. Tam da olağan üstü dönemlerin doğasına uygun bir tablodan söz ediyoruz. Birkaç hafta için sergilenen performans kırk yılın birikimini gösterme imkanı sunar niteliktedir.
PKK için artık değil bir örgüt muamelesi yapmak, sadece Türkiye’yi ilgilendiren bir kriminal vaka yada güvenlik sorunu yaklaşımı içinde hareket etmek de imkansızlaşmıştır. Türkiye bunda ısrar ettiği ölçüde yaklaşımlarına destek bulma olanağını kaybedecek, genel eğilim ve beklentiden kopacaktır.
Kürt hareketi toplumsallaşırken ona “bir avuç eşkıya” muamelesi yapmakta ısrar eden akıl bugün de benzer bir duruma düşme noktasındadır. Muhatabınızı doğru tanımakla onunla ilgili algıyı işinize geldiği gibi kurgulamaya çalışmak ayrı şeylerdir.
PKK artık sadece Ortadoğu halkları nezdinde değil tüm dünya vicdanında bir insani yardım hareketi rolünü üstlenmiştir. BM yada bölge ülkelerinin Ezidileri koruma konusunda sergileyemediği hızlı ve etkin müdahale kapasitesini görmezlikten gelmek, dikkate almamak Türkiye için de mümkün olmayacaktır.
Kürt sorununun çözümü deyince ilk aklına gelen “Maxmur ne olacak?” sorusu artık boşa çıkmıştır. Maxmur’u IŞİD marifeti ile dağıtmış olmanın zafer duygusunu taşıyanlar bölgedeki her caminin bir mülteci kampı olduğunu anladığında bu daha iyi anlaşılacaktır.
Tarihi seyri tersine çevirmek ve insanlığın ilerleyişini durdurmaya çalışmak, değil Türkiye hiçbir bölge ülkesinin gücünün yeteceği bir durum değildir.
Kürtler, yaşadıkları acıları yeni bir akıl ve alternatif yaşam inşasına çevirebilecek potansiyele sahip olduklarını ispat etmiş, rüştlerini bütün dünyaya göstermişlerdir.
Birkaç ay önce bağımsız devlet kurma iddiası içinde olanların kendini koruyacak güç ve kararlılığa sahip olmadığı, dahası kendi kazdıkları hendeğin kendi başlarına bela olduğunu görmeleri de son derece öğretici olmuştur.
Çözümü devlet kurmak üzerine odaklamak yerine yeni bir toplumsal ilişki biçimi inşa etmek üzerine yoğunlaşmanın farkı Kürtler için olduğu kadar İslam düşüncesi içinde de yeni bir saflaşma mevzusu olacaktır. İktidarcı İslam ile toplumcu İslam bu nedenle yan yana duramayacak bir yol ayrımındadır.
Erdoğan’ın köşke çıkışı ve yeni başbakan bu süreci hızlandıracaktır.
Kürt sorununun barışçı çözümünde bilerek yada bilmeyerek, isteyerek yada istemeyerek yapılan katkı gibi, İslam adına yada İslam için yapılanlar da bu nedenle faturası ağır ama yüzleşilmesi zorunlu gerçeğin görünür olmasını hızlandıracaktır.
Adilmedya