İnsanoğlunun, sadece tek bir mideden ibaret olup bitki hayatı düşünceli olmadığını bilirsiniz.
Daracık ve basit maksatlar taşıyan bir varlık olmadığını ve olamayacağını da…
Dünyanın hatta kâinatın her hadisesi ve her tarafıyla ilgisi ve alakası vardır.
Bu alakadarlığı anlamayanlar, bu geçici dünyanın geçici işleriyle, kendilerini geçici sıkılmalardan kurtarıyor veya kandırıyor denilebilir…
Bir oyun ve oynaştan ibaret olan geçici zevkler ve mal mülk yığma yarışıyla…
Bu durum, öleceğini her an unutarak, ortalama 70-80 yıl yaşayacağını bildiği halde, kendini dünyalığa adamış ahirete inanmayan kişiler için böyleyken; ahirete inandığını söyleyip te, kâinatta her hadise ile alakadarlığını bildiğini söyleyen, buranın geçici olduğunu her defasında hatırlayan akıl sahipleri ve vicdan sahipleri için çalışmanın, üretmenin olmadığını ve mal-mülk yığıp, para üstüne para istifleyip, bölüşmenin paylaşmanın, yardımlaşmanın olmadığını bir düşünün…
Bu, ölümle gelen ahiret hayatına gerçek manada inanmadıklarını gösterir.
Bu dünyada paylaşma, bölüşme, diğergamlık ve fedakârlık olmadığı zaman insanlar sıkılır ve bu sıkılma ile beraber gelen nefsi tatmin etme girişimi ve de nefsi okşayan oyunlara gelme ve bunları pratiğe dökme hezeyanı…
Bu en son, ölümü ve ahireti unutanlar arasında yerini bulmaya kadar, devam eder.
Öylesine ki; dünyanın düşünsel olarak bütüncüllüğünü kavrayamamış, ufacık bir karesine takılmış ve kendi küçük dünyasında geçiciliğin oyuncaklarına oyuncak olmuş biri olarak…
Şunu asla unutmamak gerekir ki; ihtiraslar ve şeytanetler, insanların manevi dünyalarını ufak ısırıklarla kemirip koca bir gedik açıncaya kadar durmazlar.
Buna karşı dayanmak için tek silah ve güç her zaman keyfiyetini ve kapasiteni (yani ilim, bilgi, birikim, bilinç) akıl ve vicdanla birleştirip, fiili olarak yaşatmayı, Kur’an’ın deyimiyle bilinçlilikte diriliği dorukta tutmaya çalışmaktır.
Buda ancak adalet, eşitlik, sevgi, merhamet, paylaşma, bölüşme, diğergamlık ve fedakârlıkla mümkündür.
Ey sıkılıp boş işlerle uğraşan vicdan, kalp ve akıl sahipleri! Adaletsizlik, Sevgisizlik, merhametsizlik, gamsızlık ve ötekini düşünmezlik böylesi nefsanîliklerin kaynağıdır.
Bir idealin yoksa eğer, birilerine bir hayrın, bir yararın, bir faydan olmuyorsa; bir haksızlığa, bir zulme ses çıkaramıyorsan eğer; hayattan, ilimden ve irfandan zevk alamazsın, sıkılırsın ve çeşit çeşit şeytanetliklerle kandırılırsın.
Bir o yana bir bu yana yalpalayıp durursun.
Dindarlığın bile bir işe yaramaz. Dindar falan da olamazsın yani…
Unutmayalım ki! Bizde bilinçsizlik ve can sıkıntısı (nefsaniliklerimiz); adil olmamadan, paylaşmamadan, bölüşmemeden, başkalarını en az kendimiz kadar düşünmemeden kaynaklanır.
Hâlbuki Allah bizden; adil olmamızı, paylaşmamızı, bölüşmemizi, ötekini düşünmemizi istemektedir. Hatta bütün çalışmalarımızın ve üretimimizin buna endeksli olmasını istemektedir.
Çünkü Mülk o’nundur ve mülkü adaletli, merhametli paylaşmamız gerektiğini bizlere emretmektedir. Ancak aramızda ki sıcaklığın, kardeşliğin, dostluğun ve sevginin bu şekilde olabileceğini söylemektedir.
Allah’ın bize ihsan ettiklerinin yanında, bizim bu ihsanlarına karşılık, kulluk olarak ona vereceğimiz; yüzyıllardır yağmış ve yağacak olan kar tanelerinin yanında, bir kartopu kadar dahi olmadığını, olamayacağını bilmek gerekir.
Öyle ise şu dünyada bencilliğe, keyfiliğe, boş işlere, yararsız şeylere dolayısıyla bilinç tembelliğine ayıracak vaktimiz olmamalı…
Ey hakkı savunan kişi; çalışmanın, gayretin, azmin, inancın, adaletli olmanın, paylaşmanın, bölüşmenin yolunu hiçbir engel kesememiştir. Fakat dostlar yürümezse gariban yollar bir şey yapamaz.
Her an dolup boşalan bu değişken dünyada gelecek; bilinci diri olan iyilerin, iyi düşünenlerin olacak.
Bunu unutma…
Ve gelecek sonsuzluktur. Doğumla başlar, ölümden sonra da devam eder.