Dünya genelinde, özellikle de bilimsel gerçeklerin halk arasındaki kabulünün ortalama altı seviyede olduğu ABD ve Türkiye gibi ülkelerde, halkın evrimi anlama ve onu, var oluşun kökenlerini izah eden bir doğa yasası olarak kabul etme oranları artmaya başladıkça, bilim düşmanları ve gerici kitleler aracılığıyla evrimi ya da genel olarak bilimi “ateizm” ile eşdeğer gösterme çabalarında da bir artış gözleniyor. Bu nedenle, bir bilim sahası olan evrimsel biyolojinin ve genel olarak bilimin ateizm/teizm konusundaki tutumuna bir bakış atmakta ve bazı yanlış anlaşılmaları netleştirmekte fayda görüyoruz. Zira evrimin bilim insanları arasında kabul görmediği ve/veya bilim insanlarının genellikle ateist oldukları yönünde çok ciddi yalanlar halk arasına düzenli olarak yayılıyor.
Bu yalanların amacı, bilime ısınmaya başlayan toplumları bilimden ve sorgulamadan uzak tutmak. Sosyal medyada da bu propagandanın sıklıkla karşımıza çıkıyor olması, bu yazının elzem olduğunu gösteriyor. Bu yalanları tamamen ve kökünden kazımak, ülkemizin insanlarının bilime olan önyargılarını kırması için çok büyük bir adım olacaktır diye düşünüyoruz.
Evrimin Bilim İnsanları Arasındaki Kabulü
Öncelikle, evrimin bilim insanları arasındaki kabulünden başlayalım. Şunu çok iyi anlamak gerekiyor ki, bilimde bir teori, sırf çeşitli inançları çürütüyor veya onları destekliyor diye bilim insanları tarafından kabul görüp, reddedilmez. Bilimsel teoriler, şahsi inançlarla olan ilişkilerinden ötürü değil, bilimsel değerlerinden ötürü kabul görür veya reddedilirler. Elbette ki tekil bilim insanlarının tekil görüşleri, çeşitli bilimsel teorilere yakınlıklarını veya uzaklıklarını etkileyebilir. Ancak bilim camiasının profesyonel ortak görüşü (konsensusu) söz konusu olduğunda, şahsi inançların bilimsel gerçeklerin kabulü üzerindeki etkisi önemsenmeyecek kadar azdır.
Halk arasında böyle bir yargı olmasa da, bilim insanları evrimin gerçek olduğunu kabul etmektedir.
Evrim Teorisi de, diğer bilimsel teoriler gibi, din ile olan ilişkisinden ötürü değil, somut bir gerçeği ortaya koyduğu için kabul edilmektedir. Ne var ki, buradaki yazımızda da detaylıca izah ettiğimiz gibi, bilim camiasının Evrim Teorisi’ni kabul etmesi hiç de aceleyle veya kolay olmamıştır. Tam tersine, son derece ateşli ve çok sayıda üst düzey bilim insanını barındıran kavgalara ve anlaşmazlıklara sebep oldu. Bunun bir kısmı kişisel çekememezlikler ve şahsi inançlara dayalı nedenlerle olduğu gibi, büyük çoğunluğu bilim camiasının genel şüpheci ve sorgulayıcı tavrının etkisinden kaynaklandı.
Dünya’nın en önde gelen bilim cemiyetlerinden olan AAAS üyesi bilim insanlarının %98’i insan ve tüm canlıların evrimleştiğini, %2’si var oluşun başından beri var olduğunu düşünmektedir. ABD halkının ise sadece %66’sı, bilim insanları arasında böyle bir görüş birliği olduğundan haberdarken (görüş birliği olduğunu düşünürken), %29’u bilim insanları arasında evrim konusunda anlaşmazlık olduğunu sanmaktadır. Ayrıca ABD halkının %35’i doğal evrimi kabul etmekte, %24’ü bir süpergüç denetimindeki evrimi kabul etmekteyken, %5’i evrimin geçerliliğinden emin değildir ve %31’i evrimin var olmadığını, canlılığın başından beri değişmediğini düşünmektedir.
Kaynak: Pew
Ne var ki bu kavgaların hiçbiri, mesleği profesyonel bir şekilde gerçekleri araştırmak ve ortaya koymak olan bilim insanlarının nihayetinde evrimi bir doğa yasası, Evrim Teorisi’ni ise bu yasanın en güçlü açıklaması olarak görmesi önünde bir engel teşkil etmedi. Evrimin somut bir gerçeklik olduğu anlaşıldıktan sonra, Evrim Teorisi’nin bu yasayı ne kadar güçlü bir şekilde izah edebildiği çok geçmeden anlaşıldı. Günümüzde de, evrimin bilim insanları arasındaki kabulü %90’ın üzerinde, biyologlar arasındaki kabulü ise %99’un üzerindedir. Yani evrimin bir gerçek olması konusunda bilim insanları arasında dikkate değer hiçbir tartışma bulunmamaktadır.
Bilim İnsanları Arasında Teizm, Deizm ve Ateizm
İkinci olaraksa söylenmesi gereken en önemli nokta, evrimin kabulünün inanç veya inançsızlık ile doğrudan bir ilgisi olmamasıdır. Özellikle de bilim insanları arasında… 2009 yılında Pew Araştırma Merkezi tarafından bilim insanları arasında yapılan bir araştırmaya göre, bilim insanlarının %33’ü kutsal kitaplarda anlatılan Tanrı’ya inanmaktadır (yani teisttir). Yine bilim insanlarının %18’i, kutsal kitaplara inanmasalar da, bir yaratıcıya inanmaktadırlar (yani deisttirler). Bu veriden görülebileceği üzere, bilim insanları arasında “inançlı olma” oranı %51 dolaylarındadır.
Aynı araştırmanın sonuçlarına göre, bilim insanlarının %41’i kendilerini hem kutsal kitaplara, hem de yaratıcı bir güce inanmayan, yani ateist olarak; %7’si ise “kararsız” veya “diğer” olarak tanımlamıştır. Bu açıdan bakılacak olursa, bilim insanları arasında ateist, bilinemezci (agnostik) ve diğer olanların (bunlara kolaylık olması için kısaca “ateist” diyelim) oranı %49’dur.
Bu veriler, kimi zaman evrim karşıtları ve bilim düşmanları, kimi zamansa aşırı fanatik ateistler tarafından ileri sürülen bir diğer hatalı iddiayı çürütmektedir: Bilim insanlarının çoğu, inançsızlardan veya ateistlerden oluşmamaktadır. Dolayısıyla “Bilim insanı dediğin ateist olur.” gibi bir genelleme doğru değildir.
Bilim insanları arasındaki inanca yönelik görüşlerle ilgili tek araştırma Pew Araştırma Merkezi’ne de ait değildir. 2015 yılında Rice Üniversitesi tarafından Fransa, Hong Kong, Hindistan, Tayvan, Türkiye, ABD ve İngiltere’deki bilim insanları arasında yapılan bir çalışmaya göre, teist/ateist oranının yine %50’ye %50 civarındadır. Hindistan, İtalya, Tayvan ve Türkiye’deki bilim insanları arasında inançlılık oranı daha yüksektir; ama araştırmadaki diğer ülkelerde daha düşüktür. Dolayısıyla bu konudaki veriler, birbirinden çok farklı dokuda olan ülkelerde yapılmasına rağmen, tutarlılık göstermektedir.
Bir İstisna…
Bu genel gidişata bir istisna olarak, Nature dergisi editörüne Edward Larsson ve Larry Witham tarafından gönderilen 23 Temmuz 1998 tarihli şu araştırma mektubu gösterilebilir:
Nature dergisinde yayımlanan bu mektuba göre, “üstün” bilim insanlarının çoğunluğu ateist (%72.2) veya de facto ateist ve agnostiktir (%20.8). Sadece %7’si teisttir.
Bu mektupta anlatılan bir çalışmaya göre, ABD Ulusal Bilimler Akademisi üyesi olan 1000 adet “üstün” bilim insanı üzerinde yapılan çalışmada:
• Tanrı’ya inanmayanların (mutlak ateistlerin) oranı %72.2,
• Şüphe duyanların (agnostiklerin ve de facto ateistlerin) oranı %20.8,
• Teist oranları da %7 civarında,
çıkmıştır. Ancak bu “üstün bilim insanı” tanımı rastgele yapıldığı ve örneklem kısmen daha küçük olduğu için, bu araştırmaya birazcık dikkatli yaklaşmakta fayda var. Her ne kadar araştırma, 1914 yılında yapılan bir çalışmayı tekrar edip, ateist oranlarının arttığını iddia etse de, araştırmanın 1998 tarihli olduğu ve daha önceden bahsettiğimiz çalışmalardan birazcık eski olduğu da vurgulanmalı. Son olarak, bu bir makale olarak değil, bir “mektup” olarak yayınlanmıştır. Ancak yayınlayan editörün Nature dergisi editörü olması, bu mektubu neredeyse akademik makale düzeyinde görebilmemize neden olmaktadır. Tüm bunlar bir arada değerlendirilmelidir.
Araştırmanın kitaplaştırılmış bir versiyonu ücretsiz ve İngilizce olarak buradan okunabilir.
Bilim İnsanları ve Genel Halk Arasındaki Uyumsuzluk
Peki o zaman bilim insanlarının genellikle ateist olduğuna yönelik “mit” nereden kaynaklanmaktadır? İfade hatasından… Bilim insanları arasında ateizmin daha yaygın olduğuna yönelik düşünce, bilim insanları ile genel halk arasında inançlara yönelik uyumsuzluktan kaynaklanmaktadır. Bilim insanları ile genel halk arasında inanç oranlarında görülen uyumsuzluk, hatalı bir şekilde, sanki bilim insanlarının çoğu ateistmiş gibi lanse edilerek, yanıltıcı bir forma sokulmaktadır.
Aslında olan şudur: Yapılan tüm araştırmalar, bilim insanları arasındaki ateist ve agnostik oranlarının, genel popülasyona göre daha yüksek olduğunu göstermektedir. Bu durum, aşağıdaki grafikte net bir şekilde görülmektedir:
Bilim insanları ve genel halk arasında dinî inançlar. Genel halkın %83’ü teist, %12’si deist, %4’ü ateist iken; bilim insanlarının %33’ü teist, %18’i deist, %41’i ateisttir.
Kaynak: Pew
Evrimsel Biyologlar Arasında Teizm, Deizm ve Ateizm
Bu, bilim insanlarının genelinde böyledir. Bilim insanları, genel halka kıyasla ateizme daha yakındır. Evrimsel biyologlar arasında da bu durum farklı değildir:
American Scientist tarafından yapılan bir araştırmada, evrimsel biyologların %87.7’si kendisini “natüralist” (“doğalcı”) veya “natüraliste yakın” olarak, yani doğanın hiçbir doğaüstü güç ile ilişkilendirilemeyeceğini düşünen kişi olarak tanımlamıştır. %2.3’ü “teist veya teizme yakın” olarak, %5.8’i ise “deist ve deizme yakın” olarak tanımlamaktadır. %2.7’si ise “diğer” ya da “cevap vermek istemeyen” kategorisinde değerlendirilmektedir. Bu konudaki detaylı bir analiz yazımızı buraya tıklayarak okuyabilirsiniz. Araştırmadan bir grafik, buradan görülebilir:
Bu araştırmalarla ilgili şu ufak parantezi açmakta fayda var: Elbette, araştırmada sorulan sorunun soruluş biçimi, verilen cevapları etkileyebilmektedir. Örneğin bir insana “Ateist misiniz?” diye sormak ile, “Natüralist misiniz?” diye sormak arasında fark bulunmaktadır. Örneğin “ateizm” daha ziyade bireyin din felsefesi çerçevesindeki konumunu belirlerken, “natüralizm” daha ziyade doğa felsefesi çerçevesindeki konumları ile ilgilidir. Bunlar birbirine çok yakın olsa da, sorunun soruluş biçimi cevapları etkileyebilmektedir. Örneğin kimi insan, kelimenin halk arasındaki olumsuz anlamı dolayısıyla kendini “ateist” olarak yaftalamaktan hoşlanmasa da, “natüralist” olarak nitelendirmekte bir sakınca görmeyebilir.
Buna rağmen, evrimsel biyologlar arasında teist ve deist oranlarının, bilim insanlarının geneline göre daha düşük olduğu söylenebilir. Öte yandan, Pew Araştırma Merkezi’nin sonuçlarına bakacak olursak, “biyoloji ve tıp”, “kimya”, “yerbilimleri” ve “fizik/astronomi” olarak kategorize edilen alanlardaki bilim insanları arasındaki ateizm oranları dikkate değer miktarda farklı değildir. Bu durum, aşağıdaki grafikte görülebilir:
Bilim insanları arasında dinî inançlar.
Kaynak: Pew
Evrimsel Biyologlar Neden Daha Ateistik?
Evrimsel biyolojiyi, diğer bilim sahalarına göre farklı kılan nedir? Evrimsel biyologlar, insanlar da dahil olmak üzere bütün canlıların davranışlarını, özelliklerini ve hepsinden önemlisi biyolojik kökenlerini çalışmaktadırlar. Dolayısıyla bir çeşit köken araştırmacısı oldukları söylenebilir. Bir evrimsel biyolog, insanlığın kökenlerini, insan-öncesi zamanlardan itibaren, kategorik ve sistematik bir şekilde incelediği için, kaçınılmaz olarak dini inançları da hayvan davranışlarının bir parçası ve insanlarda kültürel evriminin bir ürünü olarak görecektir. Bu, onların profesyonel görüşüdür. Bu nedenle evrimsel biyologlar arasında ateizmin kısmen daha yüksek olması son derece normaldir.
Eğer Frans de Waal gibi etolog (hayvan davranış bilimcisi) ve evrimsel biyologların kitaplarını ve araştırmalarını okuyacak olursanız (bu konuda bir örnek olarak şu kitabı tavsiye ederiz), dini inançlarla özdeşleştirilen bütün ritüelistik davranışların, psiko-kütürel evrimin bir ürünü olarak açıklanabildiğini kendiniz de görebilirsiniz. Sadece insanlarda değil, yüksek bilişsel fonksiyonlara sahip, evrimsel olarak bize en yakın akraba olan türlerde de bu tip davranışların izlerine rastlamak mümkündür. İşte bu nedenle, evrimsel biyologların %72 civarı, inançlarımızı insan evriminin bir ürünü olarak görmektedir.
Bu noktada şunu anlamak çok önemli: Evrimsel biyologlar, “inat” ya da “dinsizliğe hayran olmak” gibi nedenlerle inançlara uzak değillerdir! Ya da dinî inançları bağımsız gerçekler olarak değil de, insan evriminin bir ürünü olarak görmelerinin nedeni inançlı insanlara “kıllık yapmak” değildir. Bu, onların profesyonel meslekleri dahilinde vardıkları bir sonuçtur (ki hepsinin aynı sonuca varmadığı veya en azından inançların kökenleri ile ilgilenmediği de hatırlanmalıdır). Aksini iddia etmek, bir bilim sahasını olduğu gibi karalayan; gerçeklikten uzak; bilim insanlarını, uzmanlıklarını ve emeklerini ayaklar altına alan; üzerinde sağlıklı bir şekilde düşünülmemiş bir argümandır. Mümkünse, derhal terk edilmelidir.
Elbette ki Richard Dawkins gibi ateist görüşleri olan evrimsel biyologların aşırı ön planda olması, evrim ile ateizm arasında organik bir bağ olduğunun düşünülmesine neden olmuştur. Ancak evrimsel biyoloji camiasının Richard Dawkins’den ibaret olmadığı hatırlanmalı ve anlaşılmalıdır (yukarıdaki araştırmalar da bunu net bir şekilde ortaya koymaktadır). Sadece bir veya birkaç kişiden yola çıkıp, bütün bir disiplini yargılamak, mantık safsatalarından Aceleci Genelleme‘ye girmektedir ve bu safsatadan kaçınmak gerekir.
Sonuç
Evrimsel biyologlar, tüm bilim insanları gibi, doğadaki olay, olgu ve süreçleri tamamen doğal ve materyal (maddeci) nedenlerle açıklamaya çalışmaktadırlar. Bu, son derece normaldir; zira bu bilim insanlarının görevi budur. Doktorunuza gittiğinizde, “Dişinin ağrımasının nedeni, iki dişinin arasına bir perinin sıkışmış olmasıdır.” demesini istemezsiniz, öyle değil mi? Doktorunuzun, ağrının sebebini tamamen doğal ve materyal nedenlerle açıklamasını ve sorunu çözmesini istersiniz.
İşte evrimsel biyologlar da, görev tanımlarına uygun olarak, insanın kökenlerini, davranışlarını ve doğasını doğal ve materyal nedenlerle izah ediyor diye onları küçümseyemez veya onlara kızamayız. Bilimsel metodoloji, yani uygulamaya söz verdikleri yöntem bunu gerektirmektedir. Evrimsel biyologlar, profesyonel mesleklerini ve onun gereksinimlerini icra etmektedirler. Gerçeği ortaya koymaktadırlar. Şahsi inançları, her birimiz gibi, profesyonel mesleklerinin ortaya koyduğu gerçeklerden doğrudan etkilenmektedir. Bu demek değildir ki Dünya çapında, birbiriyle tamamen bağımsız arka planlardan gelen on binlerce evrimsel biyolog, gerçekleri kendi inançlarına göre şekillendirmekte, “küresel bir komplonun parçası olmakta” ve yalanlar uydurmaktadır. Asla! Tam tersine, evrimsel biyologlar da, fizikçiler, matematikçiler veya coğrafyacılar gibi, araştırmalarının sonuçlarını kamuya ve bilim camiasına açık şekilde ortaya koymaktadır. Asırlara yayılan bu kolektif bilgi, insanların ve diğer tüm canlıların var oluş ve kökenlerinin, tamamen doğal yollarla açıklanabildiğini, tartışmaya yer bırakmaz bir şekilde ortaya koymaktadır.
Dahası, bilim insanlarının genelinde de ateizm oranları, teizm ve deizm oranlarından çok farklı değildir. Halk arasında teizm ve deizmin daha baskın olması, bilim insanlarının göreli olarak daha ateist kalmasına neden olmaktadır. Ancak bu, bilim insanlarının genelinin ateist olduğu iddiasını geçerli kılmamaktadır. Böyle bir şey, bilimsel araştırmalardan gelen verilerle desteklenmemektedir.
İleri Okuma
Peki, tüm bu gerçekler ışığında bilimin ateizm ile ilişkilendirilmesinin nedeni nedir? Bu sorunun yanıtını, buradaki yazımızdan okuyabilirsiniz.
Teşekkür: Bu yazıdaki görselleri Türkçeleştiren Deniz Kaya’ya teşekkür ederiz.
Kaynaklar: Bu yazıdaki kaynaklar metin içinde belirtilmiştir.
Görsel: Too Much Too Soon