Razi, Beyyine suresinin 1.ayetini yorumlarken Vahidî’den naklen şöyle diyor: “Bu ayet, Kur’ân’da bulunan ayetlerin hem nazım, hem de tefsir bakımından en zorlarındandır”
Beyyine suresinin üç farklı tercümesini görüyoruz.
1. Çoğunluğun tercih ettiği tercüme şöyledir:
“Kitap ehlinden inkâr edenler ile Allah’a ortak koşanlar, kendilerine apaçık delil gelinceye kadar (küfürden) ayrılacak değildi.( Diyanet tercümesi)”
Yukarıdaki metni esas alacak olursak inkâr edenlerin ve Allaha şirk koşanların “kendilerine apaçık deliler geldikten sonra” küfürden ayrılmış olmaları gerekirdi. Ancak durum böyle değildir.
Nitekim aynı kaynak surenin 4. Ayetini şöyle tercüme etmiştir:
“Kendilerine kitap verilenler, ancak kendilerine o apaçık delil geldikten sonra ayrılığa düştüler”
2.Edip yüksel tercümesi:
“Kitap halkının inkârcıları ve putperestler, kendilerine açık delil/kanıt gelmesine rağmen yollarını terk etmezler.”
Edip yüksel “…gelinceye kadar” ibaresini “…gelmesine rağmen” şeklinde tamamen farklı tercüme ederek çelişkiden kurtulmuştur; ancak metin böyle bir tercümeye uygun olmadığı gibi ayet de sure bütününden koparılmıştır.
3. M. Esed tercümesi:
“Hakikati inkara şartlanmış olanlar, -ister geçmiş vahyin mensuplarından isterse Allah’tan başkasına da ilahlık yakıştıranlardan (olsunlar)- kendilerine hakikatin açık kanıtları gelmeden (O’nun tarafından) gözden çıkarılacak değillerdir”
M. Esed tercümede sorun teşkil eden “münfekkin” kelimesini “gözden çıkarılacak değillerdir” şeklinde tercüme etmiştir. M. Esed sorunu İbni Teymiye’nin çözdüğünü şöyle anlatıyor: “Anahtar ibare olan lem-yekun munfekkin, ‘Onlar vazgeçmediler.’ veya ‘Kopmadılar.’ anlamına gelmez; ama daha çok, onlar, kendilerine Allah’ın Peygamberi tarafından doğru yol gösterilmedikçe ve ona tabi olmayı bilinçli olarak reddetmedikleri sürece ‘terk edilmezler’ (veya gözden çıkarılmazlar.) -yani, ‘Allah tarafından mahkûm edilmezler’- anlamına gelir: Bu Kur’an’da birçok defa tekrarlanan, Allah’ın hiç kimseyi batıl inançlarından ve eylemlerinden dolayı, doğru ile yanlışın anlamı daha önce kendisine açıkça gösterilmediği sürece hesaba çekmeyeceği şeklindeki ifadelerle de uyumludur.
M. Eded yukarıdaki açıklamasıyla bu zorluğu aşmış gibidir; ancak “(O’nun tarafından) gözden çıkarılacak değillerdir.” ifadesi yeterince açık ve ikna edici değildir.
Esed “gözden çıkarılmazlar” ifadesini “Allah tarafından mahkûm edilmemeleriyle” açıklamış ve “ doğru ile yanlışın anlamı daha önce kendilerine açıkça gösterilmediği sürece kâfirlerin hesaba çekilmeyeceğine dair kuran ifadelerine dikkat çekmiştir. Daha anlaşılır şekilde söyleyecek olursak Esed şöyle demiştir:
“Allah daha öncesinde yol göstermedikçe ceza da vermez”
Nitekim Mustafa Öztürk’ün farklı kaynaklar göstererek yaptığı tercümesi şöyledir:
“ Kâfirlikte direnen Yahudi ve Hıristiyanlar ile müşrikler kendilerine hak ve hakikati gösteren o rehber gelmedikçe helak ve azaba mahkûm edilecek değillerdi.”
Yukarıdaki ifadeler prensip olarak doğruysa da “münfekkin” in tercümesi olarak doğru değildir; çünkü “münfekkin” ceza ile değil sorumlulukla ilgilidir.
Allah’ın bu konudaki yasası şudur:
“Allah, hak ile batılı apaçık ortaya koymadıkça‘sorumluluğu size ait olmak üzere ister inanın ister inanmayın’ diyerek insanları kendi hallerine bırakacak değildir.”
Nitekim bu yasa çeşitli biçimlerde ifadesini bulur:
“Dinde zorlama yoktur. Artık doğru yanlıştan ayrılmıştır.(2:256)”
“Hak, Rabbinizdendir. Artık dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin…
(Kehf 29)”
“ Rabbinizden size gerçekleri gösteren deliller geldi. Artık kim gözünü açar hakkı idrak ederse kendi yararına, kim de (hakkın karşısında) körlük ederse kendi zararınadır. 6:104)
“Eğer yüz çevirirlerse, bilesin ki biz seni onların üzerine bekçi göndermedik. Sana düşen sadece duyurmaktır.(42:48)”
Beyyine suresinin bütün olarak tercümesi kanaatimizce aşağıdaki gibidir:
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
1-3. İster ehli kitaptan olsun ister müşriklerden, küfredenlere beyyine/kanıt gelmedikçe –ki[işte beyyine:] doğruluk kıstası satırların bulunduğu tertemiz sayfaları okuyan Allah’tan bir Resul- ve böylece [rüşt ve gay/doğru ve yanlış ortaya konmadıkça] artık serbestsiniz (ister inanın ister inkâr edin) denilecek değildi.
- 4. Gel gör ki kendilerine beyyine gelince bu durum başka değil, sadece tefrikalarına yaradı. (iman edeceklerine nefretleri arttı[1])
- 5. Oysa onlara, dini Allah’a has kılan Hanifler olarak ibadet edin, Namazı kılın, Zekâtı verin -ki dosdoğru din budur- buyruğu dışında bir emir verilmemişti.
- 6. [Durum böyle iken hala] küfürde inadını sürdürenler olursa – ister ehli kitaptan olsunlar ister müşriklerden- cehennem ateşindedirler. Orada ebedi kalacaklardır. İşte onlar, yeryüzündeki canlıların en şerlisidirler.
- 7. İman edip, salih amel işleyenlere gelince onlar da yeryüzündeki canlıların en hayırlısıdırlar.
- 8. Onların Rableri katındaki mükâfatı, zemininde ırmaklar akan Adn cennetleridir. Orada ebedi kalırlar. Allah onlardan razı olmuştur, onlar da Allah’tan. İşte böyledir Rabbini ürpererek ananların hali.
[1] Kendilerini uyaracak bir peygamber geldiği takdirde, milletler içinde, hidayette en ileri derecede yer alacaklarına dair var güçleri ile yemin ettiler. Ama kendilerine bir peygamber gelip uyarınca bu, onların sadece nefretlerini artırdı. (Fatr: 42)