Servetin ve gücün hızla belirli ellerde toplandığı, haklarından yoksun bırakılan kitlelerin her türlü toplumsal mücadele kanallarının tıkanıp verilen “yardımlar” karşılığında efendilerinin eteklerini öpmesinin istendiği bu düzenin değişimi, ancak ezilen kitlelere dayanan uzun soluklu bir sosyal/ siyasal mücadele ile sağlanabilecektir.
12 Haziran seçimlerinde AKP büyük başarı gösterdi. CHP beklentiyi yüksek tuttuğu için başarısız. MHP yerini korudu. BDP çok başarılı. Evet, partiler bazında sonuçlar böyle. Basında birçok yorumcu bu sonuçların AKP’nin ekonomide, sağlıkta, dış politikadaki başarılarının ürünü olduğunu belirtti. AKP’nin asker-sivil bürokratik vesayet rejimine karşı mücadelesinin bu sonuçlarda çok etkili olduğu yazıldı. Bunların hepsi doğrudur.
Ama ben şimdi size bazı sandık sonuçlarını yazayım, sonra yorumu siz yapın.
İstanbul, Sultangazi, 1013 no’ lu sandık: AKP: %80.5, CHP: % 0.32, İstanbul, Sultangazi, 1233 no’lu sandık AKP: % 14,3 CHP: % 66.7.
İstanbul, Kadıköy 1250 sayılı sandık AKP : %68,3, CHP: % 27,3, İstanbul, Kadıköy 1003 sayılı sandık AKP: %19,2, CHP : % 63,1.
Biraz da Anadolu’ ya bakıp, daha derin sonuçları görelim.
Çorum, Merkez, 1047 no’ lu sandık AKP: % 0.1 CHP: %97,2, Çorum, Merkez, 1466 no’lu sandık AKP: %87,3, CHP: %1,6.
Tunceli, 1015 no’lu sandık AKP: %80,3 CHP: % 5,6,T unceli 1015 no’lu sandık AKP:% 1.6, CHP+BDP: %93.3.
Nevşehir, 1001 no’lu sandık AKP: % 4.9 CHP: %89,2, Nevşehir 1106 no’lu sandık AKP: %84,5 CHP: %1,3.
Hatay, Samandağ 1120 no’lu sandık AKP: %0,3 CHP: %94,2 , Hatay Belen 1005 sandık AKP+MHP:% 90,4, CHP:%0.3.
Adıyaman 2033 sandık AKP: % 0,06 CHP: % 53, Adıyaman 103 no’ lu sandık AKP: %97,3, CHP:% 0.1.
Mersin, Yenişehir 1011 no’ lu sandık E.Kürkçü: % 36,3, Mersin Yenişehir 1492 sandık E.Kürkçü; % 0.
Bu aynı yerleşim yerlerindeki çarpıcı farklı sonuçlar sadece bu sandıklarda görülmüyor. Etnik, mezhebi ve yaşam tarzı farklılıklarının olduğu tüm yerlerde görülüyor. AKP il bazında en fazla oyu K. Maraş’ta % 70 ile alırken K.Maraş Nurhak’taki 1010 no’ lu sandıkta sadece %6 oy almasını nasıl açıklayacaksınız? Bu sandıkta oy kullananlar “Duble yollardan” yararlanmıyorlar mI? Bu sandıkta oy kullananlar “One Minute” den hiç mi etkilenmezler, yoksa bu sandıkta oy kullananlar “bütün hastanelere elini kolunu sallayarak” gidemiyorlar mı? Tunceli genelinde % 16 oy alan AKP bazı sandıklarda muhtemelen köyün imamı veya öğretmeni olan en fazla bir kişiden oy alabilirken (bazen o da yok), bazı sandıklarda nasıl % 80 oy alır? Tunceli’nin bazı yerlerindeki vatandaşların “onca hizmete karşılık bu kadir kıymet bilmezlikleri “ nedendir? Y a da bazı yerlerdeki Tuncelilerdeki bu “ileri demokrasi “aşkı nereden gelmekte? Bazı mahalleler “ileri demokrasiyi” getiren AKP’ye % 80 oy verirken aynı kasabadaki bazıları neden % 3 veriyor? Yoksa o sandık bölgesi Ergenekon üyelerine mi tahsis edilmiş?
Bu tartışma çok daha fazla uzatılabilir. Ama bir gerçek ortada ki, Türkiye’de değişen bir şey yok. Çok uzun senelerdir olduğu gibi yaklaşık %70’lik Sünni muhafazakar kitle sürekli “sağ” olarak adlandırılan partilere oy vermekte, yaklaşık % 30 civarında olan Laik batılı yaşam tarzında yaşayan kesimler ve aleviler “sol “ denilen partilerle oy vermektedir. Tabii ki bu oranlar zaman içinde değişime uğramakta ve toplumun belli bir bölümünün de inanç olarak hangi kesimden gelirse gelsin her iki tarafa da oy verebildiği bilinmektedir. Ama bu durum büyük tabloyu değiştirmemektedir. Bu inanç ve yaşam tarzı etrafındaki ana bölünme, büyüklüğü zamanla değişebilen Türk Milliyetçisi ve oranı giderek artmakta olan bir Kürt kimlik siyasetini de içinde barındırıyor. Bu %70, % 30 denkleminin tek değiştiği zaman 1977 seçimlerinde Ecevit’in CHP’ sinin %40’ın üzerinde oy almasıdır. Bir istisna olan bu durum bir yandan esasta gençlik ve işçi hareketi üzerinde yükselen ve muhafazakar Sünni kesime biraz da olsa sirayet edebilen gerçek bir sol dalgaya ve bir yandan da Kıbrıs Harekatı ve ABD ambargosu gibi olağanüstü koşullara bağlıdır.
O zaman şu sorulabilir. Ekonomi, siyaset, dış politika, liderlik hiç mi seçmen davranışını etkilemiyor? Tabii ki etkiliyor ama ancak bir şartla. Seçmen ancak kendi tarafında olan “sağ” veya “sol” partilerden hangisini seçeceği konusunda bu faktörleri dikkate alıyor. Menderes, Demirel, Özal ve son olarak da Erdoğan bu % 70’lik kesimde çok büyük oranları kendi liderlik becerileri, uluslararası ve ulusal siyasi/ekonomik koşullar ve diğer nedenlerle yanlarına çekip tek parti iktidarlarını kurdular. Diğer zamanlarda ise bu kesim milliyetçi, İslamcı, Liberal/merkez sağ gibi akımlara bölünmüş olarak kaldı. 12 Eylül’den sonra ANAP’ın toparlayıp tek başına iktidarını dayandırdığı kitle ANAP’ın güç kaybetmesinden sonra ANAP, DYP, RP/FP olarak dağınıklığa uğradı. AKP bu kesimi yeni koşullar içinde tekrar toparlayarak tek başına iktidarını sürdürüyor. AK Parti’nin oldukça uzun ve istikrarlı başarısı ise Erdoğan’ın liderliği yanında yeni değişen uluslararası ve ulusal koşullara bağlı. Soğuk savaşın bitimi ile değişime zorlanan Türkiye siyasal rejiminin asker/sivil vesayetçi rejimden siyasi alanda görece daha demokrat bir rejime doğru değişimi sürecinin baş aktörü olarak AK Parti görüldü. Osmanlı’nın batılılaş(tırıl)maya başlandığı zamandan beri kendini dışlanmış hisseden, çoğu zaman askeri darbelerle iradesi yok sayılan toplumun önemli çoğunluğunu oluşturan dini muhafazakar kitlenin devlet karşısındaki konumu çok önemli bir değişime uğradı. Bu kesim halk artık kendini iktidarda hissediyor. Siyasal süreci böyle algılıyor. Bu çok temel bir değişimdir.
Uluslararası ve ulusal koşulların elverişli olduğu bu dönemde, özelleştirme ile elde edilen gelirler, borç ve sıcak paraya dayanan, gerçekte uzun vadede felaket sonuçları olabilecekse de kısa vadede halka parlak gösterilebilen ekonomik durum da bu sonucun çıkmasına önemli etkide bulunmuştur. Ama emin olabiliriz ki siyasi partilerin bu günkü çizgileri devam ettiği sürece, siyasal bir ekonomik kriz döneminde AKP oyları yine CHP veya benzeri partilere değil, halen var olan veya yeni ortaya çıkacak ve sağ muhafazakar seçmenin kendi tarafında göreceği bir siyasal partiye gidecektir. AKP iktidarının diğer dayandığı temel bir toplumsal gerçeklik ise neoliberal politikalarla birlikte ülkemize tam olarak hakim olan ve Özal döneminde kitleselleşen “köşe dönmeci anlayışın”, bu dönemde aynı zamanda “İslamileşmiş” olmasıdır. Sömürü, gelir dağılımı eşitsizliği ve kula kulluk dayatan bu vahşi kapitalist düzen Müslümanlığın tahrif edilmiş, sağ politik bir yorumuna dayandırılarak önemli ölçüde meşrulaştırılmış, içinde “örgütlü din” de dahil olmak üzere çok çeşitli grupların çıkarlarına dayanan ve onları birleştiren güçlü bir iktidar bloku oluşmuştur.
Bu durumda ortada duran apaçık siyasal gerçek şudur; eğer daha iyi bir Türkiye hayal ediyorsak bu dindar muhafazakar seçmenin politik tutumunun değişimi ile olacaktır. Sünni muhafazakar halk kesiminin İslam’ı okuyuşu, toplumsal sosyal alanda kula kul olmamak, sosyal adalet, eşitlik, özgürlük, sömürüsüz bir toplum ve dünya düzeni yönünde değişmedikçe şimdiki siyasi tutumu ve dolayısıyla Türkiye’deki siyasi denge değişmeyecektir. Bu topluluk kendi inanç değerlerinden temel alarak Kapitalizmi ve Emperyalist tahakküm rejimini değişmez bir düzen gibi görmekten, eleştirme ve aşma yönünde bir değişime uğramadıkça bu siyasal tablonun da değişmesi mümkün görünmemektedir.
HAS Parti bu değişimin çok yeni bir arayışı ve bir parçasıdır. Bir parçası diyorum çünkü bu değişim siyasal, sosyal, ideolojik ve teolojik yönleri olan bir süreçtir. Son yıllarda bu değişim yönündeki arayışların ideolojik, politik ve İslam teolojisi ile ilgili yönleri konusunda da çeşitli görünümlerine şahit olmaktayız. Bu çok olumlu bir gelişmedir. Fakat bütün bu sürecin uzun, çileli bir sosyal dönüştürücü harekete ve toplumsal muhalefete dayanmadan gerçekleşemeyeceği gerçeği net olarak ortadadır. Evet. Bu süreç bir sosyal harekete dayanmalıdır. Servetin ve gücün hızla belirli ellerde toplandığı, haklarından yoksun bırakılan kitlelerin her türlü toplumsal mücadele kanallarını tıkayıp verilen “yardımlarla” efendilerin eteklerini öpmesinin istendiği bu düzenin değişimi ancak, ezilen kitlelere dayanan uzun soluklu bir sosyal /siyasal mücadele ile sağlanabilecektir. Hareketin sıfatı ne olursa olsun. İsterse bu hareket kitleler ve hareket içindeki belli kesimler tarafından “ İslami Hareket” olarak adlandırılsın veya o şekilde algılansın. Bu ancak, sosyal adalet, sömürüsüz toplum, özgürlük ve tahakkümsüz bir dünya düzeni hedefinde bir hareket olduğu sürece anlamlı olacaktır ve ondaki İslamcılık da bir çeşit “Sosyal Hareket İslamcılığı” şeklinde ortaya çıkacaktır.
Seçim çalışmalarında tüm HAS Parti’liler ayni şeye şahit oldular. AKP seçmeni bizi AKP’nin yedeği gibi görmekteydi. Diğer parti seçmenlerinden bir kesim de benzer şekilde bizi AKP’nin şaibeli bir ortağı gibi görüyordu. Partimizin çevresinde gerçekten böyle düşünen, AKP’nin ve/veya T. Erdoğan’ın bir zaafında onun yerini alma hayali, onu veya onları ikame etme niyeti taşıyanlar olabilir. Ama esas gerçek şuydu. Aslında AKP ve onun tahkim ettiği siyasal, toplumsal düzen ve anlayışın gerçek alternatifi HAS Parti’nin arayışta olduğu ve inşa etmeye çalıştığı siyasal anlayıştı. AKP liderliği de bunu çok iyi bilmekteydi ve ona göre tavır aldı.
Halkın Sesi Partisinin programının “Bugüne kadar insanları köleleştiren sistemlerle mücadele edenler, farklı inanç, felsefe, değer yargıları ile hareket ettiler. Şimdi burada birleşiyoruz, kula kulluğa, sömürüye, adaletsizliğe karşı çıkanlar bu partide, bu çatı altında güçlerini birleştiriyor “ şeklindeki son paragrafı gerçek bir ortak mücadele hedefini belirlemektedir. Şimdi bu seçim sonuçlarının gösterdiği gerçekler ışığında başarılması gereken şey ise henüz inşa edilmeye çalışılan bu hareketin söylem, mücadele tarzı ve işleyişini bu doğrultuya daha iyi hizmet eder şekilde yeniden yapılandırıp, her gelenekten adalet ve özgürlük arayışçısını gerçek bir ihtiyaç olan bu yöndeki bir toplumsal muhalefetin örülmesine sevk etmektir. HAS Parti’nin en önemli zaafları söylemi içselleştirmiş ve onun taşıyıcısı olacak kadrolar ve söylemin olmazsa olmaz olarak dayattığı siyasal tarz ve işleyiş konularındadır. “Yeni siyaset” kuşkusuz eski tarzlarla sürdürülemez. Fakat sürecin dayattığı somut gerçekleri görmezlikten gelip haksızlık da edilmemelidir. HAS Parti bu toplumsal hareket içinde doğrudan siyasal olanın örülmesi için anlamlı bir başlangıç zemini oluşturdu. Fakat bu partinin gelecekte sürecin gerçek politik taşıyıcısı olup olamayacağını ilgili herkesin önümüzdeki dönem tutum, emek ve mücadelesi belirleyecektir.