Türkiye Cumhuriyeti Kürdistan kentlerine tank ve topla girmeye çalışıyor.
Ölüm bugün Cizre’de, Silopi’de insana şah damarından daha yakın.
Ölümün şah damarına yakın olduğu o insanların evlerine top atışları yapılıyor. O insanların sokaklarının başında tanklar nöbet tutuyor ve o insanlar evlerinin önüne çıkamıyorlar. Her ev her apartman hapishane…
Öldürülen sivil kadın ve erkekler var. Yaralanan kadın ve erkekler var. Yaşanan çatışmalarda öldürülen YDGH’li gençler ve Özel Harekat mensupları var. Cizre’de, Silopi’de TC’nin özel harekat polisleri tank ve toplarla kentleri kuşatmış vuruyorlar. Uyandığımız her sabah tank ve top atışlarıyla öldürülen sivil insan haberlerini okuyoruz.
Cizre’nin, Nusaybin’in, Silopi’nin üzerinde savaş heronları ve helikopterleri geziyor.
Son üç ayda 46 çocuk hayatını kaybetti, onlarca çocuk yaralandı. Bomba, uçak ve top seslerinden çocuklar uyuyamıyorlar. Bugün Çizre’de, Silopi’de yaşayan çocuklar büyüdüklerinde düşlerinde top ateşiyle ölüm kusan baruttan adamları görecekler. Belki de düşlerinde o baruttan adamlarla dövüşecekler…
TC ve başındaki Erdoğan-Davutoğlu Hükümeti Kürdistanlı gençlere ve halka çökertme harekatları yapıyor. İstiyorlar ki Kürtler teslim olsunlar, diz çöksünler. Özgürlük ve mücadele dirençleri kırılmak isteniyor. Eğer bugünün genç kadınları ve erkeklerine diz çöktürseler biliyorlar ki bugünün çocuklarının başları hep aşağıda olur. Çünkü direniş kırılırsa bugünün genç kadın ve erkeklerinin başları eğilir. Ve onların başı eğilirse tıpkı dedelerinin başı onların dedelerinin başı gibi çocuklarının da başları eğik olur.
TC devletinin bir hafızası var lakin halklarında bir hafızası var. Devlet çökertmenin önemini biliyor lakin halklarda direncin ve mücadelenin öneminin idrakında. İşte bu nedenledir ki onca topa onca tanka rağmen şehirler direniyor. Ölüm pahasına direniyorlar. Dersim’de, Koçgiri’de, Ağrı’da askeri harekatlarla katliam yapıldı ve bu katliamla halkı sindirdiler. Nitekim Ağrı isyanı bastırıldığında Milliyet gazetesinde bir karikatür yayımlanmıştı. Karikatürde ağrı dağının başına bir mezar çizilmiş ve mezar taşının üzerinde “Kürdistan burada metfundur” yazıyordu. 1970’li yıllara kadar Kürdistan’da direniş adına yaprak kımıldamadı ve her yerde katmerli bir teslimiyet hüküm sürdü. Yaşam, adalet, özgürlük, mücadele ve onur göçüp gitti. O gün yaşanan askeri harekatın yeni bir biçimiyle karşı karşıyayız.
İşte bu nedenledir ki görüştüğüm Silopili, Cizreli gençler “boyun eğmeyeceğiz” diyorlar.
“Sonra oradan savaş geçti. Hiçbir ev, hiçbir hatıra hasarsız kalamadı. Herşey çürüdü; Arkadaşlık, aşk, adanmışlık, akrabalık, inanç, sadakat. Hatta ölüm. Evet, bugün ölüm bile bana kirlenmiş, bozulmuş gibi geliyor.” (Amin Maalouf)
Ve bu askeri harekatta birçok ilişki ve değer yok oluyor. En önemlisi adalet ve biraradalık fikri ve duygusu yok oluyor.
Zalimler öldürüyor ve her şeyi yok ediyorlar. Eğer bu zulme dur demezsek yıllar sonra bu günleri anlatacak olanlar “iyi insanların hepsi ölmüştü” diyecek!
Cizre’de ölüm şah damarından yakın. Aziz Facebook hesabından “25 dakika içinde 73 top atışı” notunu düşmüş.
O toplar Cizre’nin evlerine çarpıyor ve o evlerde siviller yaşıyor. Hem o evlerde sivil yaşamazsa ne olur? Orada insanlar var. Ve o evlerde yaşayan insanlar Cizreli. Oranın insanı. Peki ya o top atışı yapanlar?
Onlar baruttan ve demirden. O baruttan ve demirden insanlar ırkçılık ve iktidar zeyriyle dolmuşlar. İşte o baruttan insanlar ırkçılığın ve iktidarın zehriyle sokak sokak alacak can arıyorlar.
Ve günlerdir süren bu askeri harekat insanı almayı, yok etmeyi amaçlıyor. İnsan yok ederek iktidarlarını sağlam kılıyorlar. İnsanı yok ederek beslendikleri ırkçılık ve mezhepçiliği güçlendiriyorlar. Böylece iktidarları sağlamlaşıyor. Amaç bu…
Halk yalpalanmasına rağmen direniyor. Ve bu direnç her şeye rağmen insanı ayakta tutuyor… Onur, vicdan ve özgürlük bilinci yaşıyor…
Baruttan adamlara karşı insan olan adamlar ve kadınlar insan kalarak ayakta duruyorlar.
İnsan ayakta!