”Diyorlardı ki biz üçüncü yoluz ne kapitalizm ne sosyalizm. Ben bu yöntemi tümüyle yanlış bir okuma olarak görüyorum. Ama 1950’lerde İhvan‘ın içinden çıkan damarın ana söylemi buydu. Kapitalizm ve sosyalizmi eşitledi ve dedi ki; biz üçüncü yol İslam olarak, zaten alın terinden yanayız, işçinin hakkını savunuruz zaten, özgürlüklerden yanayız, darbelere karşı çıkarız. Pratiğe baktığınızda bu olmadı.”
12-13 Ocak 2019’da İstanbul Balat’taki İnşa Kültürevi’nde yapılan İslam ve Sol Çalıştayı’nda 16 konuşma iki yazılı tebliği sunuldu. Konuşmacıların mesajlarını bu yazı dizisinde aktarmaya devam ediyoruz. Bugün HDP milletvekii Ayhan Bilgen’in konuşmasından mesajları sunuyoruz…
- İslam ve solun geldiği nokta geleceğe dair son derece umut verici
Alper Taş’ın tebliği ile ilgili kısaca bir şeyler söyleyerek başlamak istiyorum. İçerik son derece iyi bir içerik, çok sevindirici bir içerik. Bu noktaya gelmiş olmak hepimiz açısından son derece umut verici geleceğe dair. Tabi ki mutlaka aynı şeylere katılmıyoruz ama on yıl önce, on bir on iki yıl önce, Türkiye’ye de burada şu anda bulunan bazı arkadaşlarımızın da içinde bulunduğu bir siyasi girişim vardı, Müslüman sol diye. Ahmet Hakan öyle tarif etmişti. Mehmet Bekaroğlu, Ertuğrul Günay gibi benim de bulunduğum bir ekipti. O zaman o çalışma ile ilgili Alper Taş’ın kendisi değil ama o siyasi ekibin gazetelerinde çıkan yazılar son derece ağır söylem içeriyordu. Sol ile İslam yan yana gelmez, sol aydınlanmadır ilericiliktir, İslam’da gericiliktir diyen eleştirilerdi. Kimseyi yargılamak için söylemiyorum bunu, gerçekten sevindirici bir tanışma, bir süreç olarak tarif ettiğim için söylüyorum. Neredeyse aynı dili, aynı tarzı o zaman muhafazakar çevredeki medya organları da kullanıyordu. Yeni Şafak, Akit gazetelerinde de şöyle yazılar çıkıyordu: İslam ve sol nasıl bir araya gelir, İslam Allah’ın dinidir, mutlaktır, doğrudur tartışılmaz, sol dediğinizde dinsizliktir vesaire gibi tarifler oluyordu. Bu, iyi niyetle tanışmıyor olmaktan, yeterince fotoğrafın büyük boyutunu okuyamıyor olmaktan kaynaklanan eksiklik ise hepimizin eksikliği. Hepimiz öğreneceğiz, tanışacağız, yakınlaşacacağız ama bir çıkar ilişkisinden kaynaklı ya da eski ezberleri, ön yargıları korumaktan kaynaklı bir refleks ise tabi ki kırmak çok kolay olmayacak.
- Her fikir pratiği ile sorgulanır
Ben şöyle bir çerçeveyi paylaşma ihtiyacı hissediyorum. Öncelikle niye bir araya gelecek bu iki kavram. Hangi ihtiyaç bir araya getirecek? Soruya böyle başlamak lazım. Eğer soruyu doğru yerden sormazsak çözüm diye önümüze koyduğumuz şey yeni hayal kırıklıklarını beraberinde getirir. Eğer hedef sadece, tırnak içinde söylüyorum, iktidar imkanlarına kavuşmak ve iktidar imkanlarını kendi yakınlarımız için kullanmanın yolunu bulmaksa, solda iktidar olabilir, dünyada solunda kendine göre, ne kadar sol o ayrı bir tartışma, kendince iktidar olduğu, Türkiye’de öyle ya da böyle iktidarın parçası olduğu dönemler var. Hiç de gurur duyulacak referans ayrılacak uygulamalar değil genelliyorum tabii ki indirgemeci yaklaşıyorum analizi kolaylaştırmak için karikatürize ediyorum. Elbete ki iyi örnekler de var. Tersi, İslam adına iktidar olunmuş dönemler, uygulamalar, ülkeler var. Siz diyebilirsiniz aynen solun dediği gibi ‘o uygulama bizi bağlamaz bizim teorimiz başka bir şey‘ diyebilirsiniz. İslamcılarda diyorlar onu, diyorlar ki; ‘Suudi Arabistan da bizi bağlamaz İran’da bizi bağlamaz‘ o zaman ‘sizi ne bağlar?’
Yani sonuçta her ideoloji her fikir pratiği ile sorgulanır arkadaşlar, kitapları yargılayacak halimiz yok. Burada oturup Kur’an-ı ya da Kapital’i ya da başka bir şeyi tartışmıyoruz. Bir uygulama ile birlikte sonuç olarak: Nasıl anladınız? Ne kadar anlattınız? Toplum nasıl sahiplendi? Siz nasıl bir mücadele ortaya koydunuz? Tabii ki sadece şekli iktidardan bahsetmiyorum, yerel iktidarları da kastediyorum. Derneklerdeki iktidarlar, partilerdeki iktidarlar, medya organlarında iktidarlar. Küçücük bir iktidar alanı oluşturduğunuzda nasıl bir sınav veriyorsanız, ülkeyi yönetirken de öyle yöneteceksiniz. Çalıştırdığınız dernekteki işçinin hakkını, şirkette, vakıfta partide hakkını ne kadar gözetiyorsanız, bütün bir ülkeyi yönettiğinizde de benzer refleksler vereceksiniz.
- İktidar olunca bütün sorunlar çözülecek, böyle bir dönüm noktası yok.
Dolayısıyla muhtemel bir ilerideki iktidara atfedilmiş ütopya siyaseti mi yapacağız? Kavramları mümkün olduğu kadar hassas kullanmaya çalışıyorum, yanlış anlaşılmalar da olsun istemem. Ütopya siyasetinden kimseyi mahkum etmek için söylemiyorum. Sadece şunu kastediyorum, ertelemecilik, öteye bırakmak, İslam iktidar olunca bütün sorunlar çözülecek. Böyle bir dönüm noktası yok arkadaşlar, ya da devrim gerçekleşince bütün sorunlar çözülecek böyle bir şey de yok. Kendi durduğum yerden söylüyorum tabi. Öteleyen tarzın kendisi bugün aslında, bugünü sorgulamayan dünün pratiğinin, öz eleştirisini yapmak istemeyen herkesi, bekleyin işte kadın hakları sorunu çözülecek. Ne zaman? İşte sosyalizm başarılı olunca. Bekleyin toplumsal çürüme, yozlaşma sorunu çözülecek. Ne zaman? Müslümanlar iktidar olunca. Olmuyor arkadaşlar, tam tersi oluyor. Bakın pratiğe, on sekiz yılda fuhuşun artışı ile ilgili rakamlara çocuk istismarı ile ilgili rakamlara baktığınız da anlıyorsunuz ki muhafazakarlığın bütün iddiaları iflas etmiştir. Diğer her şeyi bıraktık, ana iddiası iflas etmiştir. Muhafazakârlık insanlara daha çok yol falan mı yapmayı vaat etmekte. Başarı diye sayılan şey bundan ibaret. Ama toplumsal çürüme ile ilgili iddiasının bir karşılığı yok. Ortadoğu’ya baktığınızda ne pratiği görüyorsunuz. Yıllarca İslam ana muhalif damarlardan birisiydi Ortadoğu’da. Baas rejimleri vardı, krallar vardı, manda rejimleri vardı ve müslümanlar muhalifeti eziliyordu, dışlanıyordu, sadece sözleri vardı. Diyorlardı ki; biz üçüncü yoluz ne kapitalizm ne sosyalizm. Ben bu yöntemi tümüyle yanlış bir okuma olarak görüyorum. Ama 1950’lerde İhvan’ın içinden çıkan damarın ana söylemi buydu. Kapitalizm ve sosyalizmi eşitledi ve dedi ki; biz üçüncü yol İslam olarak, zaten alın terinden yanayız, işçinin hakkını savunuruz zaten, özgürlüklerden yanayız, darbelere karşı çıkarız. Pratiğe baktığınızda bu olmadı. Dolayısıyla bu kötü sınavdan hareketle dönüp, aslında insanlığın sorunu ne, dünya nasıl bir kriz ile karşı karşıya, diye sormalıyız. Biz kendi durduğumuz yerden, kendimizi sol mu görüyoruz, İslam mı görüyoruz? Veya başka kavramlar, sosyalist, devrimci, ahlakçı Anadolucu. Hangi kavramı kullanıyor olursanız olun bizim eteğimizdeki taştan, bu derde bu insanlığın bunalımına nasıl bir reçete çıkar, bu reçeteyi nasıl birlikte hazırlarız ve çözeriz böyle bir yerden çıkmak lazım.
Kavramlardan yola çıkarak buluşmak Cemil Meriç’in tabiri ile iletişimi zorlaştırır. Kavramlara yüklediğiniz anlamı tartışmak zorundasınız, o da bitmez tükenmez tartışmalar doğurur. Solun kendi içindeki kavram tartışmaları tüketilememiş, İslam’ın içindeki de tüketilememiş. iki tane kargaşayı bir araya getireceksiniz, buradan da, bir kavramları ortak anlamlandırma çıkarcaksınız. Bu neredeyse ipe un sermektir, imkansızı zorlamaktır.Bunun yerine sorunun analizini ortaya koymak, sorunu tespit ettikten sonra da nasıl bir dil kuracağımızı kimse diğerine kavram dayatması yapmadan birlikte çözüm aramaktır.
- Bu küresel kriz bütün insanlığın çaresini birlikte arayacağı bir kriz
Arkadaşlar çok net bir fotoğrafla karşı karşıyız. Dünyada kapitalizmin küresel krizi var ve bu otoriterleşme biçiminde bize yansıyor. Yani gelir dağılımı çarpıklığı, yoksulluk, işsizlik, Yemen’de çocukların ölümü. Sonuç itibariyle bunun tipik farklı ülkelerde farklı yansımaları var. Avrupa’da İslamafobi olarak, yabancı düşmanlığı olarak, ırkçı sağ partilerin yükselişi olarak yansıyor. Amerika’da başka bir megalomani olarak yansıyor. Ortadoğuda bizim payımıza, başka ülkelerin payına başka şeyler düşüyor. Bu küresel kriz, bu dünya krizi bütün insanlığın çaresini birlikte arayacağı bir kriz. Batı böyle de doğu farklı mı? Orta Asya ülkelerine bakın Sovyetler sonrası. Aylara, mevsimlere kendi adını verecek kadar, kendini yeryüzü Tanrı’sı sayan, kendince ilahi kitap yerine geçecek kitap yazıp bırakan devlet başkanı profilleri var. Yada işte Suudi örneğine baktığınızda, körfez ülkelerine baktığınızda yanıbaşında çocuklar, insanlar, aynı dinin mensupları, bırakın başka kategorileri, açlıktan ölürken, onlar Alpler’den kar getirip, çölde kayak yapmanın zevkini yaşayan, ya da şahinlerini uçağa bindirip Avrupa’ya götüren prensler hikayesi var karşınızda. Şimdi bu fotoğraftan, Doğu bu halde, Batı bu haldeyken biz bütün insanlığın derdine çare olacak bir çözüm arayışındayız. Öncelikle buradan başlamamız lazım.
- İslam ve sol birbirinin ne aynıdır ne gayrıdır
İnsanlık tarihi sonuçta sentezler tarihidir. Kültürler, inançlar, çözüm arayışları birbirine değdiğinde daha iyi şeyler üretirler. İskendireye Mektebi, eski Yunanla Ortadoğunun geleneksel kültürünün birbirine değmesidir. Eski Yunanla İslam birbirine değdiğinde ortaya İbn Rüşd’ten Farabi’ye, İbn Sina’ya kadar ciddi çıkışlar doğdu. Bu birbirine değme işinden korkmamak lazım. Bizde bir eksiklik mi var, İslam eksik mi ki başına sol yazıyoruz, demokrat yazıyoruz, özgürlükçü yazıyoruz. Pratikte eksiklik var arkadaşlar. Bu, teoriyi tartışma meselelesi değil. Yada solda bir eksiklik mi var ki, yanına bir şey eklemek zorunda kalıyoruz. Demek hepimizin eksiği var, bizim eksiğimiz. Buradan bir bütünü yargılamak mahkum etmek değil. Dolayısıyla bu birbirine değme işinden bir şey öğrenmeye çalışmak lazım. Anadolu’ya Alevilik değdi, ama Anadolu’da eski kültürler vardı. Anadolu’ya İslam değdi, Anadolu’da eski dinler vardı. Bunların birbirine değmesi, birbirinden bir şey öğrenmesi, Anadolu’ya barışın gelmesine sebebiyet vermişse, Balkanlar’a barışın gelmesine sebebiyet verdiyse, Sarı Saltuk’un Anadolu’da olması, bir şekilde Anadolu’ya Melani geleneğinin İslam üzerinden, tasavvuf üzerinden, Alevilik üzerinden gelmesi iyi bir şeydir Anadolu tarihinde. Bundan utanıp Alevilik İslam mı, İslam Alevilik midir, böyle şablonik tartışmalara girmeye gerek yok. Öldürmeyelim tartışmaları, bırakın kendi doğallığında, sağlıklı, evet bazen inciten, bazen kıran ama hepimizin öğreneceği şeyler olsun. Klasik kitaplardaki bir tabir ile ifade edeyim, İslam ve sol birbirinin ne aynıdır ne gayrıdır, yani, birbirinden ne kopuk ve bağımsızdır, ne de mutlak aynısıdır.
- Bir artı bir iki yapmasın, beş yapsın
İnsanlığın genelinde yaşanan krize bir ortak çözüm bulma niyetindeysek, ne yapmamamız gerektiği konusunda ortaklaşmamız gerekiyor. Sol ve İslam’ın bir araya geldiği kötü örnekler var. Mesela Baas pratiği var Ortadoğuda. Yani baktığınız da, Saddam da hutbe okurken resmini çektirirdi. Kaddafi’de benzer işler yapardı, Yeşil Kitap diye bir pratik vardı, bizim aradığımız şey böyle bir şey değil. Bunun handikabı nedir arkadaşlar, öteki ile ilgili söylediğiniz sözün zaaflarıdır. Eğer sizin sol ve İslam’ı bir araya getirerek ortaya çıkarttığınız şey yeni bir otoriter tutumsa, yeni bir baskıcı rejimse asla buradan insanlık için bir çözüm çıkmayacak. O zaman da şuraya gelmemiz gerekiyor. Biz nasıl bir sol yorumu yapacağız ki, nasıl bir İslami yorum yapacağız ki bunlar birleştiğinde, buluştuğunda, birbirine değdiğinde bir artı bir iki yapmasın, beş yapsın. Toplumda umutsuz, çaresiz, bunalımlı, sisteme karşı öfkeli, tepkili kesimler, dönsünler ve desinler ki; bu buluşma bizi o rejimin, sistemin, bölüp parçalayıp, tartıştırıp yönettiği şablonlara uyumasın. Yeni bir bakış, yeni bir arayış, yeni bir umut ortaya çıkartsın.
Her iddianın, her ortaya model koyma çabasının, arayışının eklektik olmaktan kaynaklanan sorunu vardır. Yani yan yana durduğunuzda, eski tabirlerle söyleyeyim, yeşil ve kırmızının yan yana duruşu gibi bir fotoğraf koyarsınız ama bir süre sonra renkler birbirine değmiyorsa karışmıyorsa aslında bir model ortaya koyamazsınız. Bundan korkmamak lazım. Biz değiştik, bozulduk, yozlaştık, tırnak içinde, solculaştık, ya da tersi sol İslam’la yan yana durursa sağcılaşır. Böyle bir şeyden bahsetmiyoruz, statükoculaşmaya, muhafazakarlaşmaya, ırkçılaşmaya, bu anlamda milliyetçileşmeye İslam’da karşı çıkmalı, solda karşı çıkmalı.
Bir tarihsel arka plan inşa etmemiz lazım. Bu konuda İhsan Eliaçık Hoca’nın çalışmaları, başka çalışmaları var. Sonuçta insanlık tarihine gittiğinizde, dünya tarihine, İslam tarihine gittiğinizde, Kölemenler Devletinden, Hasan Sabbah’a, Şeyh Bedreddin’den, Celali ayaklanmalarına kadar, Bakü Konferansı’na kadar daha yakın tarihteki arayışlara kadar bir tarih inşa etmemiz lazım burada. Elbette ki seçicilik yapacağız doğal olarak, bu güçlü olmaktır. Eğer köksüzseniz, nevzuhursanız iddianız zayıf kalır. Bu anlamda bir tarih inşasından bahsediyorum. Evrensel düşünmek zorundayız, dünyadaki başka hareketlere bakmak zorundayız . Amerika’da Özgürlük Teolojisi denen köylüler ve kilisenin buluşması faşizme karşı, kapitalizme karşı iyi bir örnekse, Amerika’da gerçekleşmiş olması bizim ona kulağımızı kapatmamız gerekmez. Tam tersine ders çıkarımız, buraya özgü modeller kurmayı kolaylaştırır.