Sevgili dostlar,
Dün Avrupa Parlamentosu, Türkiye ile müzakerelerin askıya alınmasını öneren raporu 370’e karşı 109 oyla kabul etti. Rapor bu önerisine Türkiye’deki insan hakları ihlallerini ve hukukun gerilemesini gerekçe gösteriyor.
Raporu hazırlayan Türkiye raportörü Kati Piri, müzakere sürecinin tamamen durdurulmasını değil, sadece askıya alınmasını önerdiğini vurguladı. Gümrük Birliği’nin güncellenmesinin de insan hakları ve temel haklara saygı koşuluna bağlanmasını istedi.
Bu raporun ve oylama sonucunun, müzakereleri yürüten Avrupa Komisyonu üzerinde bağlayıcı etkisi yok. Nitekim Türk hükümeti, aşırı sağın ideolojik güdümünde alındığını iddia ettiği kararı “değersiz, hükümsüz, itibarsız” diye niteledi.
Yarın Brüksel’de, Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki en yüksek karar organı olan “Ortaklık Konseyi”nin toplantısı var. Dört yıldır toplanmayan Konsey’de Türk Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu ile AB’nin Dışişleri Yüksek Temsilcisi Mogherini biraraya gelecekler. Masada Gümrük Birliği’nin güncellenmesi, terörle mücadelede işbirliği, vize serbestisi gibi konular olsa da asıl konu, Türkiye’nin hızla otoriterleşmesi ve hukukun askıya alınması olacak. Büyük olasılıkla Avrupa tarafı, bu sicille tam üyelik hedefinin hayal olduğunu bir kez daha dile getirecek; Türk tarafı ise 15 Temmuz darbe girişiminin sonrasında alınan tedbirlerin elzem olduğunu anlatacak.
Bir gelişme olacak mı?
Sanmıyorum.
Zoraki bir nişanlılık bu… İki taraf da birbirinden hiç hazzetmese de birbirine mahkûm olduğunu biliyor. Türkiye, en büyük ticari partneri olan Avrupa’dan vazgeçemiyor; Avrupa, mülteci akınına karşı sınırını koruyan ve Batı sermayesi için iyi bir Pazar olan Türkiye’yi kaybetmek istemiyor.
İki tarafın yıllardır birini oyaladığı bu uzun sürmüş siyasi dramın kaybeden tarafı, ne Avrupa ne Türk hükümetleri; kaybeden, demokrasi, laiklik, ifade ve basın özgürlüğü, insan hakları mücadelesinde işini, özgürlüğünü, ülkesini, hayatını yitirenler…
Ne acı ki, şimdi onlar, bu değerleri Avrupa’ya hatırlatmak zorunda kalıyor.