Her zamankinden daha fazla mutlak yargılar, genellemeler, ikili söylemler ve köpek düdüğü politikaları (Avustralya’da ırkçı politikalar için kullanılan terim) üzerinde gelişen bir dünyada yaşıyoruz gibi görünüyor. Yaşadığım ülkede: “Herkes Avustralya takımında olmalı” gibi şeyler duyuyor ya da okuyoruz. Araplar Müslüman ve Müslümanlar Araptır (ve bunlar birbirlerinin yerine geçecek şekilde kullanılır). Müslümanların ya da Arapların terörist olduğunu duyarız. Ya bizimle birliktesin ya da bize karşısın. Ve eğer bizimle birlikte değilsen, teröristlerle birliktesin. Ayrıca, Arap ya da Müslüman kadınların ezilmiş ve erkeğe itaat eden kadınlar olduğunu duyarız. Ya da Arap ve Müslüman kızların erken evliliğe zorlandığını.
Topluluk olarak, on yıllardır bunun gibi stereotiplerin ve kamusal söylemin alıcı tarafı olageldik. Avustralya Arap Konseyi Yönetim Kurulu Bakanı olarak benim pozisyonumda, yalnızca daha negatif yorumların içinde boğulmak üzere kaç kez yergilere ve şeytan ilan etmelere tepki vermek zorunda kaldığımın sayısını unuttum.
Böyle mutlak bir söylem benim bir kadın olarak deneyimlerimi ve günlük yaşamımı yadsıyor; benim ve diğer yüz binlercesinin ise insan olarak haklarını yadsıyor. Birkaç kişinin içler acısı davranışından bizi sorumlu tutuyor, bizi hasıraltı ediyor ve topluluklar arası çeşitlilik ve zenginliği yok sayıyor. Bizi bölüyor, sessizleştiriyor ve marjinalize ediyor. Yaşamlarımızı kamu tüketimine indirgiyor. Ayrıca nefreti kışkırtıyor ve gelecek nesillere zarar veriyor.
‘KIZIMIN ARAP KÖKENLİ BİR İNSANLA BİRLİKTE OLMASINI İSTEMİYOR OLACAĞIM’
Biz hepimiz biliyoruz ki, gerçek bu basit mutlak yargılardan daha incelikli. Avustralyalıların çoğunluğunda çok büyük bir iyi niyet ve akıl mevcut ve bizim davamızı destekleyen, adalet için çalışan birçok ilerici insan var. Bu, hepimize umut veriyor. Ancak, durumun değişmesi yalnızca bizi geri çeken bir nefret olayı yaşanmasına bakar ve bizi tekrar soyutlanmış ve kuşatılmış hissettirir.
Böyle bir olay, organizasyonuma gönderilen bir mektup şeklinde baş gösterdi. Yazan kişi Araplardan nasıl korktuğunu ve nasıl “bir Arabın aniden görünmesi yoluyla tehdit edildiğini” detaylara inerek anlatmış. Bu kişi, yerli nüfusun güvenliğini sağlamak için gerekeni yapmadığımızı iddia ediyor. Mektupta talep edilene göre, terörizmi lanetlemeli ve yerli nüfusun duygularını ifade edebileceği halka açık bir toplantı düzenlemeliymişiz. Yazar iki ek noktayla sonuçlandırıyor yazısını: “17 aylık kızımın Arap kökenli bir insanla birliktelik kurmasını istemiyor olacağım” ve, “Bu mektubu imzalamayacağım çünkü başıma bir fetva çıkarılması konusunda endişeleniyorum.”
Bense bir fetvanın ne olduğunu bile bilmiyorum ya da nasıl işlediğini!
Bu mektup benim üzerimde yoğun bir etki bıraktı. Bırakmamalıydı ama bıraktı. Irkçılığın her şekilde var olduğunu bilecek kadar uzun süredir bu alandayım. Bu insanlar fikirlerini, korku ve önyargılardan kolayca istifade edebilen politikacılardan, shock jocklardan (programlarında provokatif politik fikirleri ifade eden tv ve radyo programcıları) ve bulvar gazetelerinden ediniyorlar. Bizim hangi sıklıkla terörü lanetlediğimizin önemi yok, biz ülkenin bir yerlerindeki bir vatandaşı yatıştırmak için daha fazlasının yapılmasına duyulan ihtiyaç için ya da kamuoyu yoklamalarında sorun yaşadıklarında bir politikacının kariyerini kurtarmak için kurulmuşuz. Bunu biliyorum. Buna rağmen, mektubu okuduktan sonra, günlerce fiziksel ve duygusal olarak hastaydım.
AVUSTRALYALI ARAP KADINLARIN GÖRDÜĞÜ ŞİDDET, DİĞER TÜM TOPLUMLAR İLE PARALEL
Avustralyalı Arap kadınların aile içi şiddet, seksizm ve toplumsal cinsiyet eşitsizliği deneyimleri, bütün diğer toplumlardaki kız kardeşlerimiz ile paraleldir. Ancak, hakkımızdaki ezilmiş ve erkeğe tabi olma propagandası ve genç kızların erken yaşta evliliğe zorlanmasına dair endişenin beyanı sorunlu ve aşağılayıcıdır. Bu retorik, geniş ırkçı ve kibirli anlatının bir parçası – bizim barbar olduğumuzu ve kadınlarımızın kurtarılmaya ihtiyacı olduğunu ima eden anlatı. Elbette bizim toplumumuzda baskıcı pratiklerin olduğu gerçeğini ve bazı kadınların erken evliliğe zorlanıyor olabileceği gerçeğini inkar etmiyorum (bunlar tamamen acınası ve mücadele edilmesi gereken durumlar). Ancak tek başına Arap kadınları stereotipleştirme ve etiketleme, bizim kişisel deneyimlerimizi yadsıyor ve kadın ve genç kızlar olarak bizi izole ediyor, bu şekilde sorunları daha kötü hale getiriyor.
Ben Lübnan’da Hıristiyan bir ailenin fazlasıyla idolleştirilmiş ve sevilen ilk çocuğu, büyük hırsları olan şımarık bir prenses olarak doğdum. Ebeveynlerim, eğitim eşitliğine güçlü şekilde inanırlardı ve kardeşlerim ve beni de bu yönde teşvik ettiler. Ancak ben, gençlik isyanlarımla büyük bir uyum içinde, benden on dört yaş büyük bir adamla kaçtım ve onunla 14 yaşında evlendim. Büyük skandal!
Anne-babam ve akrabalar evliliğe tamamen karşıydılar ama olanları değiştirmek için pek fazla şey yapamadılar. Böylece ben bu adamla evlendim ve ilk çocuğuma hemen hemen 15 yaşında sahip oldum. Kocamla iki çocuğumuz daha oldu ve 25. yıldönümümüzden çok az süre sonra kanserden ölümüne kadar birlikte kaldık. Genel yargının aksine şeyler yaptım. Elbette, çoğu insandan önce evlendim ve çocuk sahibi oldum ancak bu benim bir eğitim almaktan ve başarılı bir kariyer sahibi olmaktan geri bırakmadı. Kesinlikle erken evliliği savunmuyorum ya da bu yaşamın tamamen hoş olduğunu iddia etmiyorum, Avustralya’ya ailelerimiz olmadan ilk geldiğimiz seneler tam tersiydi. Ve yaşamın genelde olduğu gibi, bu durumlar yol boyunca gerçekten zorlayıcıydı. Ama benim deneyimlerim beni bugün olduğum kişi yaptı; doğruluk ve güçlü bir sosyal adalet duygusuna sahip bir insan
Yaşam öyküm zengin, harika şeylerle, iniş ve çıkışlarla dolu. Ancak, zira herkesin hikayesi bunun gibi.
IRKÇILIĞIN UZUN DÖNEMLİ ETKİLERİNDEN KAYGILIYIM
Bununla birlikte, “içerideki düşman” olarak ifşa edilen bir toplumdan geldiğim için, kimliği belirsiz hale geldim ve kendi özgün hikayemi unuttum. Irkçılığın baskısını insanlarımın yarısından fazlasının üstünde hissediyorum ve bunun uzun dönemli etkilerinden kaygılıyım.
İnsanların zengin ve çeşitli deneyimlerini stereotipleştirir ve onlara yukarıdan baktığımızda, “biz” ve “onlar” retoriğini benimseyen kalıp, teknik çözüm yolları buluruz. İnsanlarla, özellikle hassas toplumlardan kadın ve genç kızlarla tam olarak angaje olmak ve birleşmek yeteneğimizi sınırlandırırız. Toplumda tam anlamıyla yer almaları için gereken desteği ve yardımı sağlama yeteneğimizi sınırlandırırız. Ve baskı ve izolasyon döngüsü devam eder.
Bizim topluluğumuz hayli çeşitli; biz takriben %65’i Hıristiyan ve %35’i Müslüman olan 22 Arap ülkesinden gelen insanlarız. Bu, hem Arap ülkelerinin birinde doğan hem de Arap ırkından olduğunu iddia eden en az yarım milyon Avustralya Arabı ile, oldukça geniş bir topluluk.
Sıklıkla karşılaştığımız sorunlar herhangi bir organizasyon, grup ya da topluluğun ötesinde. Bunlar toplumsal sorunlar ve topluma biz yıkıcı anlatıları tutarlı şekilde boşa çıkardığımız ve meydan okuduğumuzda daha iyi hizmet etmiş olacağız; güvenilir şekilde ve işbirliği içinde birlikte çalıştığımızda.
Her birimizin içinde yaşamak istediğimiz toplum biçimini açıkça dile getirme ve oluşturma sorumluluğu bulunuyor. Ben, içinde herkese yer olan bir toplumda yaşamak istiyorum. Bizim bütünün parçası olduğumuza inanan ve birini incittiğinde, herkesi incittiğine inanan bir toplum.