An itibariyle şunu net olarak söyleyebiliriz: Arap baharı Libya’da zemheriye dönmüş durumda. Kaddafi’nin katli bunun mühürlenerek tescil edilişidir. Esasen olayların başlangıcından beri Libya’da eski sömürgeci güçlerin perde arkasındaki varlığı, isyanın gelişimine yönelik manipülasyonları az çok seziliyordu. Bunu halk muhalefetini gizli servis icraatlarına indirger bir komplocukla söylüyor değilim. Elbette, 42 yıldır koca ülkeyi babasının çiftliği gibi tek başına yöneten bir diktatörün tepesine çöreklendiği halk nezdinde meşru olduğuna inanmak gerçekçi değildir. Lakin Libya’ya operasyon yapılması noktasında Batılı devletlerin (üstelik arkası kesilmeyen mali sorunlarla uğraşırlarken) bu kadar heveskâr olması bizi tereddüte sürüklemiyorsa bir terslik var demektir. Düne kadar Kaddafi’yi yerlere eğilerek, gerdan kırarak karşılayan, silah ve enerji başta olmak üzere her türlü alışverişi olan Batılı yönetimler ne oldu da birden Kaddafi’nin demokrasi düşmanı zalim bir diktatör olduğuna karar verdiler? Bu tip soruları herhalde konu üzerinde düşünen herkes sormuştur. “İçeriden” diplomatik bilgilere haiz olmadıkça bu noktada kesin çıkarımlar yapmak spekülasyon olmaktan öteye geçemeyecektir. Gelgelelim, şurası açık ki, olayların gelişimi, zamanlama ve mevcut siyasi iklim hiç de hayırlı işaretler vermemişti, hâlâ da vermiyor.
Kaddafi’nin linç ediliş görüntülerine maruz kalıp kanımız donduğundan beri bu elim hadise üzerine çok şey yazıldı çizildi. Şahsiyetine dair çok şey söylenebilir.42 yıllık iktidarı, ihtilalci ve idealist genç bir subayın, zaman içinde nasıl bütün bir ailesiyle ülkesinin tepesinde saltanat kurduğunun öyküsüdür. O her daim ne yapacağı kestirilemeyen, kendisini Afrika’nın kralı ilan edecek derecede kibirli, BM salonlarında Batılı sömürgecilerin suçlarını bütün çıplaklığıyla yüzlerine vuracak kadar dobra, nevi şahsına münhasır ve değişik bir tür Firavundu. Bu inatçı adam ne kaçtı ne de uyduruk mahkemelerde yargılanmayı kabul etti. 42 yıl boyunca yaptığı gibi kafa tutmayı tercih etti, ve bir bakıma sonu belli bir yolculuğa çıktı. Saygın bir ölümü hak etmesine rağmen nihayetinde ne İslam ahlakında ne de insanlık vicdanında yeri olmayacak bir şekilde canına kast edildi. Bu devrimcilikleri muhal silahlı çetelerin böyle davranmalarına neden olan yaşadıkları zulüm neticesinde gelişen kontrolsüz öfkeleri miydi, yoksa Kaddafi’nin Batılı liderlerle ilişkilerine dair yapması olası ifşaatlara karşı tetikçilik mi yaptılar, muamma. Öte yandan, ülkemiz sathında NATO’nun müdahaleciliğini “bir musibeti başka bir musibetin defetmesi“ tarzı formülasyonlarla okuyanlar da var. Öyle ya, NATO bir musibetse Kaddafi’de 42 yıl sürmüş bir başka musibettir. Dolayısıyla isyancıların onu alaşağı etmek uğruna, binlerce sivil insanın ölümü pahasına kendi ülkelerini bombalaması için NATO’yu buyur etmesi makul karşılanabilir.Yaşanan iç savaş boyunca ülkemiz islamcılarının kahir ekseriyeti bu tutumu aldı. Kaddafi’nin bir diktatör olduğu vakıa ama bu yaklaşımın nasıl bir mücadele/cihad anlayışına dayandığını ben şahsen anlamakta güçlük çekiyorum. Pikaplarını ABD ve Fransız bayraklarıyla donatarak cepheden cepheye giden isyancıların fotoğrafları hâlâ hafızamızda. CIA’nın işkence tezgahlarında kalbura döndükten sonra “enteresan şekilde” Libya’ya teslim edilen, isyan sürecinde ise görünür bir figür olarak öne çıkan, Trablusu ele geçiren silahlı grupların komutanı olan eski El-Kaide mensubu Abdulhakim Belhac’ın, Batılı ülkelere islamcı kimliğinden ürkülmemesi yönünde verdiği yumuşak mesajlar da oldukça manidar. Kanaatimce kadim sömürgeci güçlerle bu kadar omuz omuza verilen bir savaşın temiz olabileceğini düşünmek akla ihanet olur.
Hasılı, Kaddafi ahirete intikal etti, onun hesabı kapandı. Bir geçmiş muhasebesi olarak ayrıca ele alınabilir. Kaddafi’nin Cemahiriyesi tarihin tozlu sayfalarında yerini aladursun, Libya’nın muzaffer yeni yöneticileri daha geçen gün NATO’nun koruyucu kanatları altında “şeriat” ilan etti ve faizsiz bankacılığa geçileceği “müjde”si verildi. Ne diyelim, mübarek olsun. Umarız biz fazlasıyla sui zan ile yüklüyüzdür ve iyimser olmamızı sağlayacak gelişmeler ile karşılaşırız. Lakin her şeye rağmen, ülkesini bombalaması için sömürgecileri davet eden bir liderliğin islamilik iddiası sorgulanmaya değerdir.
Not: Aralarında Tecnip ve GDF Suez Exploration et Production gibi 11 petrol ve doğalgaz şirketinin bulunduğu, çok çeşitli sektörlerin temsilcilerinden oluşan 80 kişilik dev bir Fransız heyeti geçtiğimiz hafta Libya’daydı. Olanca alicenaplıkları ile Libya’nın körpe islam devletinin altyapısını mı inşa edecekler dersiniz ?