Milyonların katılımı ile kitlesel bir direnişe dönüşen Gezi Parkı protestolarında gençlerden çocuklara, kadınlardan devrimcilere çok sayıda yurttaş direnişin ön saflarında yer alarak protestoları büyütmüştü. Protestolarda “Kadın ve LGBTİ+” mücadelesine dair de pek çok deneyim yaşanmış, bu deneyimin kazanımları, ilerleyen dönemde “Kadın ve LGBTİ+” mücadelesinde gözlenmişti.
Forum deneyimlerinden simgeleşmelere kadar pek çok noktada öne çıkan kadınlar, direnişin aktif birer parçaları oldular. Bu kapsamda Haziran Direnişi’nde öne çıkan gruplardan biri olan Antikapitalist Müslümanlar oldu.
Gazete Yolculuk’tan Arzum Gündüz ve Gülseli Kırgıl yapmış oldukları haberde, Antikapitalist Müslüman Zeynep Duygu Ağbayır ile bu süreçte yaşadığı tecrübelerini ve kadınların rolünü sordular.
Haziran Direnişi sürecinde Taksim’deki Gezi Parkı’nı merkeze alan ama zamanla oradan taşan bir pratik yaşandı. Mücadelenin her alanında olduğu gibi Gezi’de de kadınlar ön saflardaydı. Sizin de içinde bulunduğunuz Gezi sürecinde kadınların direniş pratikleri nelerdi?
Gezi’de kadınların direniş pratiklerine şahit oldum. Sütyen ile gaz maskesi yapanlardan, revirde olanlara; TOMA’ya karşı duran kadınlardan, birlikte kütüphaneler ve özgür kreş alanları yapan kadınlara kadar pek çok pratiği gözlemledim. Onlar; direnirken ön saflarda hiç tereddüt etmeden yer aldılar, mizah ile muhalif bir dil geliştirdiler, eril söylemleri eleştirip, cinsiyetçi dile muhalefet edilmesi gerektiğini anlattılar. Gerek pankartlarla, gerek konuşarak insanları uyardılar. Gezi annelerine destek eylemleri de dahil olmak üzere birçok pratiği sahada gösterdiler.
Gezi Parkı protestoları zamanla büyük bir direnişe dönüştü. Öne çıkan pratiklerden biri de forum deneyimleri oldu. Antikapitalist Müslüman kadınların bu forumlara katılımı ne düzeydeydi? Forum pratikleri, mücadeleniz açısından ön açıcı oldu mu? Forum deneyimleri sırasında konuşulan konularda veya alınan kararlarda ortaklaşmadığınız bir nokta var mıydı?
Elbette forumlara katıldık. Birçok forumda sürecin ilerletilebilmesi için ortaklaşıcı bir dil kullanıldı. Ötekileştirici dilden uzak olmak üzerine konuşuldu. Sonuçta bu mücadelenin bir parçasıdır Antikapitalist Müslümanlar. Bütün kimliklerle, bizi farklı kılan bütün o kimliklerimizi ayrıştırarak değil ortaklaştırarak neler yapabileceğimizi konuştuk. Sermaye sınıfını koruyup kollayan bütün araçları seferber edenlere karşı nasıl direneceğimizi tartıştık. O forumlardan geriye kalan bildiğim kadarıyla Yoğurtçu Kadın Forumu. Her ne kadar sürdürülebilir gözükmemişse de ben birçoğumuzu fikirsel olarak olgunlaştırdığını düşünüyorum.
‘Gezi’nin mücadele pratiğimize katkısı devam ediyor’
Antikapitalist Müslümanlar’dan kadınların mücadelesinde Gezi öncesi ve sonrası bağlamında ne gibi değişiklikler gözlendi?
Gezi süreci, 1 Mayıs ve birkaç kolektif eylemden sonra ilk saha pratiklerimizden. 28 Şubat’tan sonra ilk defa polisle karşı karşıya geldiğimiz süreçlerden biriydi. Gezi ile birlikte birçok grupla iletişimimiz güçlendi, bu durum daha kolektif işlerde bir arada olmayı da sağladı.
Türkiye’de Gezi’den sonra devam eden baskılar şiddetini artırırken tarihe şerhrimizi her zaman düştük. Antikapitalist Müslüman kadınlar olarak da özellikle kadın mücadelesini önemsedik ve benimsedik. Kapitalizme ve patriyarkaya karşı mücadelenin şart olduğuna inanıyoruz.
Gezi’nin bize kattığı en güzel şeylerden biri de bambaşka görüşten insanların ortak bir akıl çerçevesinde bir arada olabilme haliydi.
Haziran Direnişi’nde akla gelen simgelerin çoğunda kadınlar yer alıyor. Kadınların direniş pratiğinde Gezi Direnişi’nin yeri nedir?
Bana kalırsa Gezi süreci kadın pratiği açısından önemli bir yere sahip. İçinde mizahı barındıran ve militaristliğin daha ötesinde yaşamaya, yaşatmaya dair bir direnişti. Nasıl insanca yaşanılabileceğinin küçük bir simülasyonu gibiydi.
Haziran Direnişi’nin üzerinden 6 yıl geçti. Türkiye yakın tarihinin en kitlesel direnişlerinden olan Haziran Direnişi’ne gencinden kadınına, çocuğundan işçisine milyonlar katıldı. Gezi’de yaşamını yitirenler de bu direnişe katılanların özeti gibi; genci, işçisi, çocuğu, devrimcisi,… Siz Haziran Direnişi’ni nasıl hatırlıyorsunuz?
Herkes idealize ettiği yaşam biçimini Gezi’de küçük bir süre de olsa uygulama şansına sahip oldu. Mesela takas usulü özgür kreşler, sanat, dans, eğlence, üretkenlik… Yani bir yandan da cuma namazı kılabilelim diye müdahale olasılığına karşın bizi koruma çemberine alan solcu dostlarımız… Herkes kendi küçük hayalinin orada kısa sürede de olsa gerçekleşebileceğini gördü.
Ütopya dediğimiz çok mümkün gözükmeyen bu kadar farklılıkla, huzurun nasıl tesis edileceğini gördük. Örneğin Gezi ile birlikte iftar protestoları Yeryüzü Sofrası adı altında kitleselleşti. O muhteşem bir görsel şölendi.
Birçok Müslüman kadın farklı gruplarla Gezi’de idi. Tanışmak, hikayelerimizi bilmek; o ayrıştıcı duvarı yıkmanın, yan yana mücadele etmenin, yatay ilişkilenmenin önünü açtı.
Gezi sonrası çok fazla baskı, şiddet ile karşı karşıya kaldık. Kollektif mücadelenin dilini arıyoruz bence. Bir aradalığı gördük, bu çok zor değil. Hala Gezi Direnişi’nin bir bütün olarak sürdüğünü düşünmesem de, bireysel yaşamlarımızda gelişerek, dönüşerek ve olgunlaşarak devam ettiğini düşünüyorum. Gezi’nin mücadele pratiğimize katkısı devam ediyor. Gezi bir basamaktı, sıçrama tahtasıydı.