Sevgili dostlar,
Hürriyet, benim ilk çalıştığım gazeteydi. Çetin Emeç döneminde, gece nöbetçiliğinden şehir haberlerine, oradan parlamento muhabirliğine kadar pek çok bölümünde çalıştım. Hep bir amiral tavrı ve o unvanı hak etmediğini kanıtlayan bir yayıncılık çizgisi vardı. Yine de basın denince ilk akla gelen gazeteydi. Demirören alana kadar…
“Tüp kralı”, Erdoğan tarafından medya krallığına atandığında böyle olacağı belliydi. Demirören Milliyet’te yaptığı ilk toplantıda “Artık bu gazetede Erdoğan aleyhine tek satır okumak istemiyorum” demişti. İtiraz eden bizleri de ilk elde kovmuştu. Kalanlar, gazetenin adım adım Akitleştirilmesine tanık oldu. Öyle bir nokta geldi ki, artık Erdoğan’ın uçağının müdavimi olan yayın yönetmeni bile durumu kurtaramadı.
Son büyük tasfiye sonrası, dün o yayın yönetmeninin de istifa etmesiyle tabutuna son çivi de çakılmış oldu. Amiral battı.
Demirören’ler, Erdoğan’ın medyadaki tetikçisi olarak, zaten sicili bozuk Türk medyasına son darbeyi vuran aile olarak tarihe geçti.
Şimdi bir yanda gazetesiz gazeteciler var; öte yanda gazetecisiz gazeteler… Son kaleleri savunan meslektaşlarımız da hem davalarla, hem otosansürle cebelleşiyor.
Tek tek gazeteleri değil, bir mesleği toprağa verdik adeta…
Patronların tiraj kavgalarında, köşe yazarlarının iktidar sofralarında, kiralık muhabirlerin palavralarında çok itibar kaybettik. Hayatında gazete okumamış adamlar, okumadıkları gazetelerin sahibi oldular. Bizler örgütsüzdük, birbirimize düşmüştük; irtifa kaybı ağırdı; her gün yüzyüze baktığımız muhabirler birer muhbir olup mahkemede aleyhimize tanıklık yaptı. Savrulduk, darmadağın olduk.
Ağıt yakmanın âlemi yok. Çürükmüş ki çabuk çöktü. Şimdi ileriye bakma zamanı… Bu enkazdan yeni bir medya çıkarmak zorundayız. Dünyada örnekleri var; onları inceleyeceğiz. Aynı tuzaklara düşmemizi engelleyecek normatif ve etik kuralları oluşturup yeni bir kuşağı yetiştireceğiz. Yarın onlar, batmış amiral gemisinin kalıntılarına daldıklarında, çürümüşlüğün izlerini görüp ibret alacaklar.