Sevgili dostlar,
2 Eylül Pazartesi günü yapılacak Adli Yıl açılış töreni yaklaştıkça tansiyon artıyor. Biliyorsunuz, Yargıtay’ın davetiye yolladığı 79 baro başkanının yarısından fazlası Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda yapılacak törene gitmeyi reddetti. Türkiye Barolar Birliği Başkanı’nın bütün çabasına rağmen, barolar bu siyasi şova alet olmayı reddediyor. İktidarın yargı üzerindeki baskısı ve itirazın muhtemel sonuçları göze alındığında bu cesaretin ne kadar önemli olduğu daha iyi anlaşılır.
Önceki gün gelen bir haber, bu direnişin önümüzdeki hafta yaygınlaşabileceğini gösterdi. Cumhuriyet’ten Alican Uludağ’a konuşan bir Yargıtay üyesi, 20 kadar yüksek yargıcın da törene katılmama kararında olduğunu açıkladı. Sözkonusu yargıç, red gerekçesini, “Yürütmenin merkezinde adli yıl açılışı yapmak yargı bağımsızlığını zedeler” diye açıkladı. Bununla birlikte, çok önemli bir noktaya daha vurgu yaptı:
“Bir siyasi parti genel başkanının gözetimi altında bu törenin yapılmasına karşıyız” dedi.
“Türk tipi Başkanlık sistemi”ne yönelik, çok doğru bir eleştiri bu.,,
Biliyorsunuz Amerika’da Başkan partili olduğu halde sistem, güçler ayrımına dayanır. Yargı, iktidarın en azgınlaştığı hallerde bile sapasağlam duran bir fren mekanizması, bir denge unsurudur.
AKP, Başkanlık sistemini anayasaya yerleştirirken ABD örneğini verdi, ama “partili başkan”ın yargıyı ele geçirmesini önleyecek bir güçler ayrılığına kapıyı kapattı. Hatta tersine, yargının iplerini Başkan’ın emrine veren bir sistem kurdu.
Şimdi yargı mensupları haklı olarak Sarayı AKP Genel Merkezi, Cumhurbaşkanı’nı da “AKP Genel Başkanı” olarak görüyorlar ve bir parti genel başkanının yapacağı açılışta bulunmayı reddediyorlar.
Bunun, Adalet Yürüyüşü’nden bu yana ülkenin en önemli adalet direnişi olduğunu söylesek abartı olmaz. Yargıyı ele geçirmeye çalışan iktidara ve yargıyı iktidarın emrine koşmak için uğraşan baro yöneticilerine rağmen, adaleti kararlılıkla savunmaya devam eden yargıçlara, savcılara, avukatlara selam olsun.