İki gündür Cenevre’deyim. BM insan Hakları Konseyi hareketli. Konsey, üye ülkeler ve insan hakları örgütleri için bir forum. Hak savunucuları için iyi bir iletişim adresi ve ciddi olanaklar sunuyor.
Türkiye gündemi epeyce dikkat çekiyor ve epey ilgi var. Ancak öyle kimilerinin sandığı gibi tek ve ana konu değil. Herkes Türkiye’de işlerin kötü gittiğini biliyor. Bir farkındalık var.
Türkiye Hükümeti Avrupa ile köprüleri yaksa da burada büyük bir ekip ile çalışıyor.
Makyaj için epeyce masraf yapıyorlar. Ama Türkiye hükümetinin dökülmedik yeri yok, harap halde.
Epey çirkinleşmiş durumda.
Diva Bülent Ersoy yaşının çizgilerini başarılı bir makyaj ile çok iyi gizleyince güzelliği ortaya çıkıyor.
Erdoğan’ın ise çirkinliğini makyaj ile kapatma şansı yok. Yinede didiniyor işte…
IFOR’un daveti ile geldiğim (Uzlaştırma örgütü) BM İnsan Hakları Konseyinde bugün insan hakları oturumunda konuşacağım.
Türkiye kentlerinde kendilerine yapılan zulme itiraz etme imkanına sahip olmayan on binlerce kadın ve erkek var. Onlar için konuşacağım.
Larnaka havaalanından Cenevre’ye uçma hazırlıkları yaparken AKP’nin Akit ismindeki televizyonu ‘Efrîn’de sivilleri katletmiyoruz’ demek için ‘Gün Başlıyor’ programının sunucusu canlı yayında şöyle dedi:
„Sivil öldürecek olsak Cihangir’den başlarız, Nişantaşı, Etiler dimi yani bir sürü hain var. Türkiye Büyük Millet Meclisi var.“
Neden Cihangir, Nişantaşı veya Etiler?
Çünkü orada seküler yaşayan ve iktidara muhalif kadın ve erkekler var.
Bir de Meclis çatısı altında çalışan HDP’li milletvekillerini kast etti.
Bu akıl AKP’nin aklı.
Bu akil selefi İslam’ın nefret hissiyatı ile doludur.
Bu akıl adil olabilir mi?
Olmaz. Eleştiri yapan herkesi ya işinden atıyorlar ya da tutukluyorlar.
İnsanları zorla arabalara bindirip ajan olmaları çin baskı ve şantaj yapıyorlar. Gözaltında işkence vakaları artmış durumda ve cezaevlerinin durumu kötü. HDP’li dokuz milletvekili cezaevinde ve her gün birilerinin milletvekilliği düşürülüyor. İktidarın temsil ettiği vatandaşlara tek vaadi ya tam itaat ya da cezaevi, açlık ve sürgün…
Bugünün Türkiyesi de birçok kişi sadece konuşmaya çalışmıyorlar aynı zamanda hayatta kalmak içinde büyük emek veriyorlar.
Hak savunanlar ve özgürlük isteyen kadın ve erkekler buna rağmen mücadele ediyorlar.
Herkes bundan çıkışın yolunu arıyor. Burada karşılaşacağınız temel soru bu. Çünkü herkes Türkiye’nin kötüye gittiğini ve bu kötü gidişin sona ermesini istiyor. Temel soru su:
Bu kötü gidişat nasıl sona erecek?
Bu Erdoğan ile olmaz. Erdoğan gitmeli. O gitmezse işler düzelme. Bunun içinde güçlü bir demokrasi mücadelesi gerekiyor.
Çünkü silah ve çatışma durumu onu besliyor. O da bunun farkında; Efrîn saldırısının bir nedeni de bu… Önce TRT ve Hürriyet Gazetesi’nde Genelkurmay Başkanlığı sonradan ‘yok’ dese de askerliğin ikinci bir emre kadar 18 aya uzatıldığı haberi çıktı şimdi de Seferberlik ilanından bahsediliyor…
Pekki Erdoğan nasıl gidecek?
İşte bu sorunun yanıtı zor.
Hukuk niye vardır?
İnsanın kendisini kendinden korumak için var. Hukuk yoksa insan kendi kendisini yaralar ve acıtır. İşte bu nedenledir ki hukuk dokunulmaz olmalı ve iktidarların etkisinden korunmalıdır. O kadar yüksek olmalı ki tanrının tahtı gibi veya Themis’in bulunduğu Olympos kadar yüksek olmalıdır.
Ancak adalet tanrıçası Olympos’tan gelmez.
Onu burada, Diyarbakır, Cizre ve İstanbul sokaklarında arıyoruz.
Biliyorum işimiz çok çok zor. Lakin imkansız değil…
Hak arayanlar ve gidişattan rahatsız olanlar şunu iyi anlamalıdır: Adalet ve demokrasi uluslararası raporlar ve Brüksel ile Strasbourg’ta yapılan oturumlar ile gelişmez. Ancak bunlar olmadan da demokrasiyi geliştirmenin imkanı yoktur.
Türkiye toplumu ve özgür dünya bu kötü gidişatı durduracaktır.
Hakikat keyfiliğe ve zorbalığa ağır basacaktır!