Abidin Dino’yu tanımlamak oldukça zor. Çok yönlü bir sanatçı; ressam, yazar, karikatürist ve yönetmen. Bu sıfatlarının arasına belki ‘âşık’ı da eklemek gerek. Çünkü o, sanatı kadar eşine âşık bir adam. Birlikte mutlu geçen koca bir ömür ve bu ömre sığdırılmış yüzlerce eser, dostluk ve anı var.
‘Eller’ var, ilk akla gelen eserlerinden; kimi narin kimi bol nasırlı onlarca el. Nâzım var dostlardan. “Sen mutluluğun resmini yapabilir misin?” diye soran bir dost Nâzım. Sonra Abidin’in bu soruya verdiği cevap var. Anıların birbirini kovaladığı yıllar var. Kısacası karşımızda bir insan var; çizdikleriyle, yazdıklarıyla, söyledikleriyle koskoca bir dünya var. Gelin hep beraber bu dünyaya giriş yapalım, Abidin Dino ile mutluluğun resmini yapmaya çalışalım.
1. Yurtdışında geçen bir hayat
Abidin Dino’nun hayatının büyük kısmı yurtdışında geçti. Yurtdışında yaşam bir tercih değil zorunluluktu. 1913 yılında İstanbul’da doğdu, Dino. Henüz altı aylıkken İsviçre‘nin Cenevre kentine yerleşti ailesi. Bu kentin pastel renkleri Dino’nun çocuk hafızasında yer etti.
O günleri şöyle tarif etti yıllar sonra: “İsviçre’nin kışı başka, yazı başka güzel. Kışın bembeyaz, gıcır gıcır bir kar dünyayı kaplamış; yazın her tarafta alabildiğine yemyeşil otlar, rengârenk çiçekler fışkırır, Leman Gölü ise yaz kış mavi ile yeşil arası.” Bir yıl sonra I. Dünya Savaşı patlak verdi. Altı yıl İsviçre’de yaşayan aile, buradan Paris’e geçti. Cumhuriyet’in ilanından iki yıl sonra Abidin Dino ve ailesi ülkeye döndü.
2. Okullu olmak ya da olmamak
Okul hayatının ilk ve son adresi Robert Koleji oldu. Ancak buradaki eğitim hayatı kısa sürdü. Kendi deyişiyle resimden gayrı hiçbir şeye ilgisi olmadığını çabuk anladı. Özellikle minyatüre ve hat sanatına duyduğu ilgi, onu kütüphanelere sürükledi. Kütüphanelerde binlerce minyatürü inceledi. Resim konusunda en büyük desteği şair abisi Arif Dino’dan gördü.
3. Babıali’de genç bir yetenek
Çizimleri ile Babıali’de dikkatleri üzerine çektiğinde henüz 20’li yaşlarının başındaydı. ‘Halkın Dostu’ gazetesi için yaptığı röportaj büyük ilgi gördü. Atatürk’le çizgilerle yapılan bu röportaj, Atatürk‘ün de gözünden kaçmadı. Tam onu çiziyordu ki, Ata onun çizdiğini gördü.
Ata, Dino’yu yanına çağırdı ve resme baktı, beğendi. “Yalnız önümde kadehle olmaz, o kadehi sil” dedi. Dino kadehi silmek için ondan resme imza atmasını istedi. Bu isteği gülümseyerek karşıladı Atatürk ve resme imzasını attı. Dino da resimdeki rakı kadehini sildi. Daha sonra Atatürk, Abidin Dino’ya bir içki ısmarladı.
Aylar geçtiğinde Atatürk ile ikinci kez Park Otel’de karşılaştı Dino. Yanında Bedri Rahmi vardı. Atatürk, yanlarından geçerken, onu “Merhaba ressam” diye selamladı ve genç ressama içki yolladı.
4. Nâzım da çizimlerine kayıtsız kalamadı
1930’lu yılların henüz başıydı. Bir yandan çizimlerine devam ediyor bir yandan da Artist Dergisi’ne yazılar yazıyordu. Bu dönemde Nâzım Hikmet’in kitaplarına kapak resimleri çizdi. Resimleri çok beğenilmişti ve Abidin Dino ‘ressam’ olarak anılmaya başlandı. Nâzım ile tanışmalarına vesile olan çizimleri, bir ömür sürecek dostluğun da aracı olmuştu.
O günleri şöyle anlatır Dino: “Nâzım’ı tanıdığımda ben çiçeği burnunda bir karikatürist olarak çalışıyorum bir gazetede. Nâzım ise aynı gazetede düzeltmen olarak çalışıyordu. İkimiz de hayatımızı kazanmak için bu işleri yapıyorduk. Nâzım, Moskova’da fütürist ve konstrüktivist ressamların yapıtlarını görmüştü. Benim çizdiklerimi ilginç bulduğunu söylüyordu.”
5. D Grubu bir ressam: Dino
İlk dönem yaptığı resimleri, “çok yorum içeren, biçimde abartılı, soyutla somut arası” olarak tanımlıyordu Dino. Kimileri, sürrealist diyordu resimleri için. İlk resimleri, 1933 yılında arkadaşlarıyla kurduğu “D Grubu” adlı sanat grubunun sergisinde yer aldı. D Grubu’nun amacı düşünce yanı ağır basan resimler yapmaktı.
6. SSCB yolu göründü
Cumhuriyet’in 10. yılı nedeniyle “Türkiye’nin Kalbi Ankara” adlı belgeseli çekmek amacıyla Sergey Yutkeviç İstanbul’a gelmişti. Yutkeviç ve Dino’nun yolları, D Grubu ile birlikte açtığı sergide kesişti. Yutkeviç, sergide gördüğü Dino’nun resimlerini ilginç buldu ve sinemaya yönelmesi gerektiğini savundu. Yutkeviç’in ülkesine dönmesinden kısa bir süre sonra Lenfilm Film Stüdyoları’ndan bir davet alan Dino, Atatürk’ün önerisini dinledi ve bir süre sonra kendini Odessa’ya gidecek bir Sovyet gemisinin güvertesinde buldu.
7. Sanata politika karıştı
Odessa’da geçirdiği yıllar Dino’yu sanatsal açıdan beslemekle kalmadı, politik açıdan fikirlerinin de olgunlaşmasını da sağladı. Orada geçirdiği üç yıl boyunca Dino, Ayzenştayn, Jean Lods, Isaak Babel, Pudovkin, Meyerhold gibi sanatçılarla tanışma ve çalışma fırsatı buldu. Ancak 1937 yılında Sovyetler Birliği, II. Dünya Savaşı nedeniyle ülkedeki tüm yabancı öğrencileri ülkeden gönderince, Dino da buradan ayrılmak zorunda kaldı.
8. Paris’te sanat başkadır
Dino, Sovyetler Birliği’nden ayrıldıktan sonra birkaç aylığına Paris’e gitti. Dönemin sanatçıları, yazarları ve bilim insanları ile tanıştı, arkadaş oldu. Bunlar arasında Picasso, Tzara, Cocteau, Gertrude Stein gibi isimler vardı. Kendini sosyalist ve antifaşist olarak tanımlayan Dino, bu dönemde İspanya İç Savaşı’na gitmek için gönüllüler listesine adını yazdırdı. Ancak savaş bitince İspanya’ya gidemedi.
9. Eve dönüş ve sürgün
1938 yılının sonunda İstanbul’a döndü. Selim Turan, Avni Arbaş ve birkaç ressam arkadaşı ile birlikte Liman Grubu’nu kurdu. İmecenin egemen olduğu bu grubun resimlerinde; balıkçılar, limanda çalışan insanlar yer aldı. Politik olarak zaten mimliydi. Yaptığı resimler birilerini rahatsız etti ve Çorum’a sürgün edildi.
10. “Abidin Dino olmasa, Yaşar Kemal olmazdı”
Köy temalı resimler yapmaya başladı. Hatta Çorum bölgesindeki köylüleri anlatan “Kel” adlı bir piyes bile yazdı. Ancak piyesin basılmasıyla toplatılması bir oldu. Yeni sürgün kapıdaydı, bu sefer adres Adana’ydı. Burada Çukurova insanını gözlemledi, onları resmetti. Çukurova olanca gerçekliği ile Dino’nun önündeydi: “Sanki resmettikçe görüyordum içinde yaşadığım Anadolu insanının gerçeğini. Bu resimlerde köylü ilk kez folklorik köylü değildi. Gördüğüm yoksul, hasta, sıtmalı köylüleri çiziyordum.”
O yıllarda köy köy dolaşarak ağıt toplayan Yaşar Kemal ile tanıştı. O dönem için Yaşar Kemal yıllar sonra, “Abidin Dino olmasa, Yaşar Kemal olmazdı” diyecek, sürgünün bazen işe yaradığını söyleyecekti.
11. İlk ve tek aşkı ile evleniyor
Abidin Dino ile dilbilimci, çevirmen ve yazar Güzin Dikel 1943 yılında evlendi ve Dino’nun ölümüne kadar ayrılmadılar. Güzin Dino onun için ‘her şey’ demekti. 50 yıllık evlilikleri boyunca çok mutlu olmuşlardı. Bunu biz değil, 2013 yılında, ölümünden kısa süre önce verdiği bir röportajda “Çok mutlu olduk biz, çok mutlu yaşadık” diyen Güzin Dino söylüyor.
12. Ülkesinden uzakta 20 yıl
Siyasi görüşleri ve yazdıkları nedeniyle yaşadığı baskılar Dino’yu zor bir seçime itti. Ülkesinden ayrılmaya karar vermişti. Çok yakın bir gelecekte dönmek üzere, ülkesinden 1951 yılında ayrıldı. Ancak ülkesine ancak 20 yıl sonra dönebildi.
13. Kendi Paris’teydi ama kalbi Türkiye’de
Paris’e gitmeden önce 9 ay Roma‘da kaldı Dino. Daha sonra Paris’in yolunu tuttu ve burada eski dostları Tristan Tzara ve Picasso ile görüştü. Picasso’nun önerisiyle aynı atölyede seramik ve resim yapmaya başladı. Paris’te sanatını icra ediyor, arkadaşları ile sanatsal tartışmalar yapıyordu ama aklı ve yüreği Türkiye’deydi. “Burada, Fransa’da yaşadığımı söyleyemem. Burada, Türkiye’yi yaşıyoruz” diyordu bir söyleşisinde.
14. Vatan hasreti çekenler Paris’te bir arada
Paris’te yaşadığı sürece pek çok sergi açtı, büyük övgüler aldı. Eşi ile beraber oturdukları ev, Paris’e yolu düşen dostların uğrak yeri olmuştu. Bunlardan biri de Nâzım Hikmet’ti. Nâzım, Paris’e geldiğinde dostları Abidin ve Güzin Dino’yla buluşup hasret giderirdi. Her ikisi de ülkesinden uzaktaydı. Birbirlerini iyi anlıyorlardı. Bu ziyaretler de Nâzım’a zaman zaman eşi Vera Tulyakova da eşlik ediyordu. 1960’lı yıllarda Nâzım, Vera’ya ithafen yazdığı gelmiş geçmiş en güzel şiirlerden biri olan ‘Saman Sarısı’nda Abidin’e de sesleniyor ve mutluluğun resmini yapıp yapamayacağını soruyordu.
15. “Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?”
“Seher vakti habersizce girdi gara ekspres” dizesiyle başlıyordu efsane şiir, Saman Sarısı. Şiir boyunca Varşova’ya uğruyordu Nâzım. Bristol Oteli’nde derin uykulara dalıyordu. Sonra Havana’ya gidiyordu, Asya ve Avrupa otellerinin lobilerinde yudum yudum içiyordu şehirlerinin hasretini. Prag‘a düşüyordu yolu ve oradan başka bir yere, oradan da başka bir yere…
Saman sarısı saçlar ve mavi kirpikler karşılıyordu onu her seferinde. Sonra Abidin Dino’ya sesleniyordu: “Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?” diye soruyor, “İşin kolayına kaçmadan ama” diye de ekliyordu. Abidin Dino da Nâzım’ın bu sorusunu yine bir şiirle cevapladı ve dedi ki: “…Bağrımıza bassaydık seni, yapardım mutluluğun resmini…”
16. “Güzin’le yaşamak mutluluğun eşiğinde yaşamak demek”
Nâzım’ın şiirinden sonra, Abidin Dino ile yapılan her röportajda mutluluğun resmini yapıp yapamadığını sormak neredeyse bir gelenek oldu. Dino verdiği röportajlardan birinde bu soruya şu cevabı verdi: “Mutluluğun değil ama sevincin resmini zaman zaman yaptım. Mutluluk süreklilik gerektiren bir şey. Resim tarihinde pek de yapabilen olmadı. Korkunun, çirkinliğin, sefaletin, mutsuzluğun yapıldı da, mutluluğun hayır. Büyük sevinçler yaşadım. Evet, tekrar tekrar yaşadım. Bir ömür boyu Güzin’le yaşamak mutluluğun eşiğinde yaşamak demek. Güzin olmasaydı, çoktan yok olmuştum.”
17. Ülkeye kesin dönüş
Dino’nun kısa süreli olmasını dilediği ayrılık yirmi yıl sürdü. Dino, Türkiye’deki ilk kişisel sergisini 1969 yılında açtı. Ülkeye gelmek için bir 10 yıl daha geçmesi gerekti. 1979 yılında Fransız Plastik Sanatlar Birliği’nin onursal başkanlığına seçildi. Aynı yıl dönemin Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’ün davetlisi olarak İstanbul’a geldi.
1989’da da Fransız Kültür Bakanlığı’nın Sanat ve Edebiyat Altın Şövalye Nişanı ile ödüllendirildi. 1990 yılında kansere yakalanan Abidin Dino, 7 Aralık 1993 tarihinde Paris’te yaşamını yitirdi. Ölümünden sonra Dino’nun cenazesi İstanbul’a getirilerek Aşiyan’daki aile mezarlığında toprağa verildi. Aynı yıl Dino’nun anısına el motiflerinden oluşan heykeli Maçka Parkı’na yerleştirildi. Dino’nun ayrıca Kadıköy Özgürlük Parkı’nda da heykeli vardır.
Abidin Dino yaşam öyküsünü anlattığı Kısa Hayat Öyküm’de o günleri şöyle anlatıyor: “Hepsi iyi, hepsi güzel de, bu parlak görüntünün arkasında bir felaketin var olduğunu sezinlemekte gecikmiyorum. Biraz karışık da olsa, durumu az buçuk anlıyor olmalıyım. İsviçre, daha doğrusu Cenevre, korkunç bir fırtınanın ortasında bir sal, bir sığınak. Çepeçevre ölesiye bir dünya savaşı sürüyor. Oluk oluk kanların aktığı bu Birinci Dünya boğazlaşmasında, Türkiye, Almanya’dan yana ve felaketten felakete sürükleniyor. Büyük salonda, küçük salonda, kütüphanede, yemek odasında hep o felaketten konuşuluyor alçak kademeli seslerle.”
Portre, 1930’lar
Yörük Kadın
Özellikle sanatsal ve düşünsel konularda geniş bir ilgi yelpazesi olan kendisinden yirmi yaş büyük ağabeyi Arif, Abidin’in hem dostu hem de öğretmeni olmuştur. Sanatsever bir aile ve çevrenin içinde yetişen Abidin Dino, ailenin 1925 yılında yurda dönmesinden bir süre sonra babasını ve sonra da annesini kaybeder. Robert Koleji’ndeki öğrenimini yarıda bırakarak tüm zamanını resim ve karikatür çalışmalarına ayırır. Daha çocukluk dönemlerinde kendini gösteren resim yeteneği ve sanat sevgisi onun bu kararı almasında belirleyici olmuştur.
Melih Cevdet Anday’ın Rahatı Kaçan Ağaç kitabındaki Abidin Dino deseni
Nazım Hikmet’in Kuva-yi Milliye kitabındaki Abidin Dino deseni
1931 yılında henüz 18 yaşındayken Fikret Adil’in yönetimindeki Artist Dergisi’nde ilk yazı ve resimleri yayımlanır. Nazım Hikmet’in Sesini Kaybeden Şehir kitabını da aynı yıl resimlemiştir. Bu onun resimlediği ilk kitaptır, genç yaşına rağmen kendisini geliştirebilmiş ve çevresinde ressam olarak kabul edilen birisidir.
D Grubu Sergisi’nden, Madenci
Balık Pazarı
Abidin Dino’nun tekke desenlerinden
Dino “1930’lu yıllarda esrar tekkeleri hala açıktı. Bunlara gerçekten tekke denirdi, dinsel hiçbir yanı olmadığı halde. Belki yalnızca bir ritüelleri olduğu için. O tekkelere gidiyorum ya esrar çekmekten çok o dünyayı tanımak, o insanları çizmek için. O sırada yüzlerce desen çizdim.” diyor.
Abidin Dino, ressamlığı yanında, örgütçü, öncü, bağlayıcı nitelikleri ile de hem çevresini, hem toplumumuzu etkilemiştir. Henüz 20 yaşındayken 1933’te Cemal Tollu, Elif Naci, Nurullah Berk, Zeki Faik İzler ve Zühtü Müridoğlu ile birlikte D Grubu’nu kurdu. Nurullah Berk’in önerisiyle Latin alfabesindeki dördüncü harfi kendilerine isim olarak seçerler. Türkiye’nin ilk avant-garde resim grubuydu. Gruptakilerin başlangıçta ortak bir resim anlayışları olmamakla beraber, amaçları düşünce yanı ağır basan resimler yapmaktı.
Figürlü Kompozisyon
Abidin Dino, Eylül 1939 Ses Dergisi’nde şöyle der: “Köyden köye ağızdan ağza yayılan şarkıların yekûnu, kafamda bir katedral kadar, dört minareli bir cami kadar yer tutuyor. Tıpkı ortaçağ katedrallerini yapanlar gibi, meçhul kalan bu yaratıcıların bazılarını tanıdım. Türkiye’nin rastgele bir ovasında, rastgele karşılaştığım bir köyünde işittiğim şarkılar, sanatın nerede saklandığını bana ifşa etti.”
Figürlü Kompozisyon
Natürmort
Sovyet sinemacı Sergey Yutkeviç ile tanışır ve 1934’te gittiği Leningrad’da üç yıla yakın Len Film Stüdyosu’nda dekoratör, ressam olarak çalışır. 1939’da yurda döndüğünde ise sanat ortamıyla yakın ilişki içindedir. Ses, Yeni Ses, Yeni Adam, Servet-i Fünun, Yeni Edebiyat gibi dergilerde yazıları yayımlanır, resim ve karikatürleri çıkar. Toplumcu gerçekçi sanat anlayışını savunmaktadır. Yer yer uyarıcı, yönlendirici, eleştirel yazılar yazmakta, hatta polemiklere bile girmektedir. Yazdığı yazılarında faşizme ve ırkçılığa karşı çıkar.
Abidin Dino, 1939’da Liman Grubu’nu kurar. Yaşamını denizin zor koşulları içinde kazanmaya çalışanları, balıkçıları ve liman işçilerini çizmeyi amaçlar. Bunun sonucunda birkaç ressam arkadaşıyla altı aylık ortaklaşa çalışmalarının sonunda liman çalışanlarını konu ettikleri ve büyük bir yankı uyandıran sergilerini açtılar. 1940 yılında illegal olan Türkiye Komünist Partisi’ne katılır, parti içinde çalışmaları 1966 yılına kadar sürer.
Gerilla Desenleri, 1941
Gerilla Desenleri dizisinde ise Abidin Dino, Hitler’in tüm dünyayı savaşa doğru sürüklediği yıllarda Rusya’yı işgal eden Alman ordusunun püskürtülmesinde önemli rol oynayan, yalnız kendi ülkelerinin değil, bir başka kıtanın, Avrupa’nın da kaderini değiştirdiklerine inanılan Viyazma ve çevre kentlerin direnişçi halkını desenlerine taşır.
Analık
1941 yılında ağabeyi Arif Dino Develi’ye, o da Mecitözü’ne sürgüne gönderilirler. “Polis tarafından bir zamanlar büyükbabamın yönetiminde olan topraklarda ikamete zorlanmıştım. Doğrusu çok hoş bir durumdu bu” der. Adana’da zorunlu ikameti sırasında resim çalışmalarını sürdüren Dino, geçimini de Ferit Celal Güven’in Türk Sözü Gazetesi’nin yazı işleri görevini üstlenerek sağlamaya çalışır. Dört yılını ağabeyi Arif Dino ve burada evlendiği eşi Güzin (Dikel) ile Adana’da geçirir.
Abidin ve Güzin Dino’nun evlilik fotoğrafı
Abidin Dino ve Güzin Dino, Adana sokaklarında 1940’lı yıllar
1941’de sürgündeyken basılan Kel ile ilgili olarak Abidin Dino şöyle yazar: “Benim ilk kitabımdır. Basılır basılmaz Bakanlar Kurulu tarafından toplatıldı. Sanırım, kitabı yasaklayanlardan kimse onu okumamıştı. Üç harflik adı Kel yasaklanması için yetmişti.”
Ferit Edgü şöyle yazıyor: “Kel, o günün teknik olanaksızlıklarını çok iyi yansıtan bir kitap örneğidir. Aynı hurufat (basımdaki harf kalıpları) çıkışmadığı için olsa gerek, kitabın ikinci yarısında başka karakter kullanılmıştır.”
Orhan Kemal ve Yaşar Kemal ile de bu dönemde uzun yıllar sürecek olan dostluğun temelleri de atılır. Sanatçı, Yaşar Kemal’in Deniz Küstü, Ağrı Dağı Efsanesi romanlarını resimler ve birçok kitabının kapağını da yapar. Birlikte yaptıkları uzun bir söyleşileri de Yüzler adıyla kitap halinde yayınlandı.
Deniz Küstü’deki desenlerinden
Ağrı Dağı Efsanesi’ndeki desenlerinden
Uzun Yürüyüş, 1956
Ekim 1934’te Jiangxi eyaletinden Mao ve yoldaşları, Chiang Kai-Shek önderliğindeki yaklaşık 700.000 kişilik ordunun etrafını kuşatması nedeniyle kaçmak zorunda kalacaktı. Tarihe The Long March olarak geçen Uzun Yürüyüş’ün ardından Mao Zedong Çinli komünistlerin tartışmasız önderi olmuş, binlerce genç kuzeye gelerek Mao’ya katılmışlardı. Dino resminde bunu anlatıyor. Uzun Yürüyüş resmi için Nazım Hikmet şiir yazmıştır.
Bu adamlar, Dino,
ellerinde ışık parçaları,
bu karanlıkta, Dino,
bu adamlar nereye gider?
Sen de, ben de, Dino,
onların arasındayız,
biz de, biz de, Dino,
gördük açık maviyi.
Disasters of War: Evocations of Goya, 1957-58
Google’a Mutluluğun Resmi yazarsanız, karşınıza Dianne Dengel isimli Amerikalı bir afiş ressamının popüler illüstrasyonu çıkar. Çoğu insan Home Sweet Home isimli bu çalışmanın Abidin Dino’ya ait olduğunu sanır.
Dianne Dengel, Home Sweet Home
Abidin Dino, Nazım Hikmet Ran ve çok sevdiği eşi Vera, Paris’te bir otel odasında kalmaktadır. Nazım Hikmet, gecenin bir yarısı eline kalemini almış eşi Vera’ya Saman Sarısı adlı şiirini yazmaktadır. Eşi Vera çoktan uyumuştur. Nazım ve Abidin, otel odalarının penceresinden Seine Irmağı’nı gören çatı katındaki otel odalarının pencerelerinin başında oturmuşlar, Abidin de bir yandan bir şeyler çizmektedir.
“Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin ?
İşin kolayına kaçmadan ama
Gül yanaklı bebesini emziren melek yüzlü anneciğin resmini değil
Ne de ak örtüde elmaların
Ne de akvaryumda su kabarcıklarının arasında dolanan kırmızı balığınkini
Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin”
Abidin Dino mutluluğun resmini yapmadı. O mutluluğu bir şiirle anlatmayı seçti.
Soyut Kompozisyon
Mutluluğun Resmi
Kokusu buram buram tüten
Limanda simit satan çocuklar
Martıların telaşı bambaşka
İşçiler gözler yolunu.
İnebilseydin o vapurdan
Ayağında Varna’nın tozu
Yüreğinde ince bir sızı.
Mavi gözlerinde yanıp tutuşan
hasretle kucaklayabilseydim
seninle, bir daha.
Davullar çalsa, zurnalar söyleseydi
Bağrımıza bassaydık seni Nazım,
Yapardım mutluluğun resmini
Başında delikanlı şapkan,
kolların sıvalı, kavgaya hazır
Bahriyeli adımlarla düşüp yola
Gidebilseydik Meserret Kahvesine,
İlk karşılaştığımız yere
Ve bir acı kahvemi içseydin.
Anlatsaydık
o günlerden, geçmişten, gelecekten,
Ne günler biterdi,
Ne geceler…
Dinerdi tüm acılar seninle
Bir düş olurdu ayrılığımız, anılarda kalan.
Ve dolaşsaydık Türkiye’yi
bir baştan bir başa.
Yattığımız yerler müze olmuş,
Sürgün şehirler cennet.
İşte o zaman Nazım,
Yapardım mutluluğun resmini
Buna da ne tuval yeterdi;
ne boya…
Çiçek
Çiçek
Çiçek
Yaşar Kemal 21 Mayıs 1977’de Milliyet’te şöyle der: “Abidin Dino resmi bir büyüdür, dehşet bir patlama, bir yaratmadır… Abidin Dino’daki bu çiçek zenginliği salt Çukurova değildir. Salt Karacaoğlan, salt Dadaloğlu, salt Çukurova’nın kadınlarının türküleri değildir. Bir Türkmen kilimi, bin renkli bir büyü çiçeğidir.”
Eller denildiğinde ilk akla gelen sanatçı Abidin Dino’dur. Eller ve tabii parmaklar… Birbirine dolanmış, sanatçının deyişiyle istiflenmiş parmaklar… “Parmak istiflerim, biliyorsunuz, bir saplantıdır bende” diyor kendisi de. Bu saplantısının nedenlerini araştırdığında “Belki kromozomlardan gelen bir şey, annemin, ağabeylerimin, kızkardeşlerimin hepsinin olağanüstü güzel elleri vardı. Acaba parmak ve el desenleri saplantımın nedeni bu muydu?” diye soracaktır kendisine. Ama fotoğrafları onun da ellerinin çok güzel olduğunu gösteriyor.
Eller
Ingres’e Saygı
Ferit Edgü şöyle der: “Şu soruyla çok sık karşılaştım: “Abidin sence büyük bir ressam mıydı?” Hayır, diye yanıtladım bu soruyu her zaman. Ama eşi olmayan bir insan, bir sanatçıydı.”
Ada
Dino, ömrü boyunca öfkenin, sevginin, mutluluğun ve hüznün resimlerini yapmıştır. Dino’nun yeryüzünü çizen fırçasından süzülen tepeleme mavinin, deniz kenarının, dağ başlarının, delidoluluğun, özlemlerin, belalı dünyaların, kaygılı düşüncelerin, denizde duyulan ürpertinin ve daha nicelerinin resmidir bunlar.
Gökyüzünde Sandalye
Söz, yazı ve resim onun bu dünyasında ayrılmaz bir bütün oluştururlar. Onun iyi bir anlatıcı/yazar olduğunu Gören Göz İçin Fikret Mualla kitabını okuyanlar bilirler. Bir yaşam öyküsü bu denli akıcı, renkli, yalın bir dille anlatılır.
“Fikret Mualla, çevresini yansıtmak kadar çevresine bir şeyler anlatmak, katmak istemiştir, çirkini çirkin, güzeli güzel görmüştür. Kuvvetli bir ressam olduğuna delildir. Ayna tutmuştur doğaya, insanlara, ondan da öte, varolan imgelere imgeler katmayı başarmıştır. Çirkin güzel nakışlara bakmamış, kendi aşkına, kendi dileğine bakmış…”
Kompozisyon
“Ama asıl daha o yaşlarda duyduğum bir ilgi var ki, hayatım boyunca sanırım yolumu çizen o oldu. Bu, Türk minyatürlerine ve hat sanatına duyduğum ilgiydi.”
Çiçek
Ferit Edgü, Abidin Dino ve Güzin Dino’nun 1952-1973 yılları arasında birbirlerine yazdığı birbirini seven, birbirine aşık iki insan arasındaki mektupları yayına hazırladığı Sensiz Herşey Renksiz kitabının önsözünde “Abidin, büyük dostu Nazım gibi, çok kadınlı aşkların adamı değildi. Nazım, belki de kimi aşıklar gibi, aşka aşıktı. Abidin içinse, aşk Güzin demekti.” diye yazar.
“Sevgilim,
Penceremden, otelinden çıkıp koskoca valizini taşımanı seyrettim. Çabuk dön! Sevmenin de iniş çıkışları var. Sabah doktorlar komşu binada göğsüme baktılar, iyiyim. Babacan bir doktor yeşil ışık yaktı ameliyata, yine de analizlerin sonucunu beklemeliymişiz… Kaç gün? Bilmiyorum. Saat 2’de Londra ile konuştum. Monica evde idi, Octavio gidememiş. Ne iğne ne hap, ilaçların ilacı sensin. Sanırım en önemlisi, damla damla sevgili gözlerin. İyileşeceksem onlar iyileştirecek. Abidin (3 Şubat 1967, Montpellier)”
Kompozisyon
Abidin Dino’un daha önce yazdığı ama 2002’de basılmış olan Sinan’da Mimar Sinan’ın çocukluğundan yeniçeriliğinin ilk dönemlerine kadar hayatının bir kesitini belli olaylar üzerinden, şiirsel ve duru bir dille anlatır. Sinan’ı, 1940’larda sürgün yıllarında tasarlamaya başlamış Dino. Kitap, Dino’nun metin dışı resimleri, çizimleri, desenleriyle kaplı. Bu çizimler, son derece yalın ve sade denemeler.
“Kayseri’ye vardığım günün akşamı, karanlık basıncaya dek Kurşunlu Camii’nin etrafında dolaştım. Kurşunlu Camii’nin ötesinde bir otelde yattım. Sabahleyin uyandığım vakit kendimi İstanbul’da bildim. Her şehrin kendine göre bir uyanışı vardır. Kurşunlu Camii, İstanbul denilen karmanın bir izi. İstanbul neresidir diyenlere, Sinan’ın iz bıraktığı yerdir, cevabını vermek doğrudur. Sinan’ın her eseri İstanbul’u yaratıyor.”
Otoportre, 1967
Otoportre, 1967
Yaşamı boyunca sağlık sorunları bir türlü yakasını bırakmadı. İlk ciddi sağlık sorunu Sovyetler Birliği dönüşünde ciğerleriyle ilgiliydi ki, 1937’de Paris dönüşünde askerlik yapamayacağını belirten bir rapor verilir. Bu rapora rağmen daha sonra askere alınır. Zor geçen askerlik koşulları nedeniyle ciğerlerindeki verem mikrobu böbreklerini etkiler ve ilk böbrek ameliyatını olur. Ameliyat yarası kapanmadığı için bu sorunla uzun yıllar yaşamak zorunda kalır. Şubat 1966’da bunu ikinci bir ameliyat izler. Daha sonra tekrar ameliyat edilir ve bir böbreği alınır. Bu ameliyattan sonra üç-dört ay sanatoryumda yatan sanatçı sonunda verem mikrobundan kurtulabilir. Fakat uzun yıllar sağlık sorunları yaşayacaktır. 1990 yılında ise tiroid kanseri teşhisi konulur, 7 Aralık 1993’te Paris’te yaşamını yitirir.
Kaynak
Mutluluğun Resmi, Abidin Dino Adanalı Mı?, Abidin Dino ve Yüzler, Bir Kişiliğin Romanı, Mutluluğun Resmi: Abidin ve Güzin Dino, Abidin Dino Resim Sergisi