“Latin Amerika’ya baktığınız zaman din ve doğrudan Marksist hareketler bir araya gelmişlerdir. Omuz omuza mücadele etmişlerdir. Ortak kavramlar çerçevesinde bir siyasi mücadelenin içerisine girmişlerdir ve günümüze kadar bunu taşımışlardır.”
12-13 Ocak 2019’da İstanbul Balat’taki İnşa Kültürevi’nde yapılan İslam ve Sol Çalıştayı’nda 16 konuşma iki yazılı tebliği sunuldu. Konuşmacıların mesajlarını bu yazı dizisinde aktarmaya devam ediyoruz
Bugün CHP milletvekili Abdüllatif Şener’ın konuşmasından mesajları sunuyoruz…
- Sol hareketler dinlere iyi gözle bakmaz diye görürdük
Bir asırlık Cumhuriyet tarihine baktığımızda sol ve İslami kesim arasında hep bir uçurum olmuş ve birbirlerini düşman olarak görmüşlerdir. Bizim öğrencilik yıllarınızda ve sonrasında da düşüncemiz şuydu; işte sol hareketler dinlere iyi gözle bakmaz, sömürünün bir aracı olarak görür. Din, bu sömürü düzeninin devamını sağlayan unsurlardan biridir. O halde İslam’da bir din olduğuna göre bu İslamcılarla veya İslami söyleme sahip olanlarla bizim aramızda bir yakınlaşma olamaz diye bakardık.
Latin Amerika’da, din ve Marksist hareketler omuz omuza mücadele etmişlerdir
Sadece Türkiye ve İslam dünyasında mı dinin ve sol hareketlerinin, birbiriyle uzlaşamaz, ayrı kutuplar olduğu görülüyor? Yoksa dünyanın her yerinde dindarlar, solcular aynı şekilde mi bakıyorlar? Bu soruyu sordum, sonra önüme Latin Amerika örneği geldi. Latin Amerika’da din ve sol akımlar, sosyalist hareketler, devrimci hareketler arasındaki ilişkiler ne kadar birbirine yakın olmuşsa, Türkiye’de de bu iki kesim arasındaki hareketler birbirine o kadar uzak olmuştur. Yani Latin Amerika Türkiye’nin tam tersidir. Latin Amerika’da devrimci hareketler uğruna hayatını kaybeden, işkence gören papazlar vardır. Devrimci hareketlerin bizzat içinde olan, mücadelenin önderliğini yapan papazlar vardır. Yani neyi anlatıyoruz din ve sol hareketler bir araya gelebilir mi? Latin Amerika’ya baktığınız zaman din ve doğrudan Marksist hareketler bir araya gelmişlerdir. Omuz omuza mücadele etmişlerdir. Ortak kavramlar çerçevesinde bir siyasi mücadelenin içerisine girmişlerdir ve günümüze kadar bunu taşımışlardır.
Sol kesimden Hikmet Kıvılcımlı, İslam’ın doğuşunu devrim olarak görmüştür
Türkiye’ye baktığımızda maalesef düşünce planında bile Sol ve İslam’ın yakınlaşmasını yakalayabilmek zor gibi görünüyor. Bu hem sol kesimde gördüğümüz bir durum, hem de İslami kesimde gördüğümüz bir durumdur. Türkiye’de bunun istisnaları var. Türkiye’de Hikmet Kıvılcımlı, solda bu konuya bakışı itibari ile istisnai bir isimdir. Büyük metinler düzenlemiş, kitaplar yazmıştır. Yazdığı kitaplarda, makalelerde, yaptığı konuşmalarda, hatta siyasi konuşmalarda , meydanlarda yaptığı konuşmalarda, İslamın doğuşunu tarihsel bir devrim olarak görmüştür.
Hikmet Kıvılcımlı kitaplarında ve konuşmalarında hem solun, hem de İslam’ın emeğe önem verdiği üzerinde durmuştur. O İslamın büyük prensibi olan; ‘İnsan için çalışmaktan emeğinden başka her şey yalandır” ayetini Arapça olarak ”Ve-en leyse lil-insâni illâ mâ se’â” meydanlarda okumuş, konuşmalarına bu ayetle başlamıştır. Devrimci bir sol harekette bunu görebilmek biraz zordur ama Kıvılcımlı bunu yapmıştır.
Türkiye’de İslami kesimden, bu yakınlaşmayı mücadele alanına çeviren bir aydını pek göremedik
Peki Türkiye’de İslami kesimden sola böyle bir yakınlaşma var mıdır? derseniz, Türkiye’de bunu çok fazla görmüyoruz. Bazen İslamcı camia, Nurettin Toçu’da böyle bir sol-sosyalist yaklaşımlar olduğunu söylese ise de, bu biraz fazla abartılı bir şeydir. Ama 70’ler ve 80’li yıllarda Arap ülkelerinden yapılan İslam Sosyalizm başlıklı tercümeler vardı. Mesela Mustafa Sibai’nin İslam Sosyalizmi kitabı bizim gençlik yıllarımızda çok aldığımız, karıştırdığımız kitaplardan biriydi. Veya İran Devrimi sonrasında Ali Şeriati’nin kitapları tercüme ediliyordu. Bir kaç tercümede bunları görsek de otantik olarak Türkiye’de Sol ve İslami bakış tarzı arasında yakınlık kurma eğilimi taşıyan ve bunu bir mücadele alanına çeviren bir aydının, düşünürün olduğunu söylemek zor. Belki bunun bir istisnası vardır oda İhsan Eliaçık..