‘Müftülere nikâh yetkisi’, laiklik tartışmasını yeniden gündemin en yakıcı maddesi haline getirdi. Bu yetki ne anlama geliyor? İktidarın iddiası gibi sadece bir ‘seçenek’ten mi ibaret? 5 başlıkta inceledik
UĞUR KOÇ
Müfredata dâhil edilen ‘cihat’ kavramı, bunun ardından gelen ‘müftülere nikâh yetkisi’ uzun zamandır tartışılan ‘laiklik’ konusunu yeniden gündemin yakıcı bir maddesi haline getirdi. 15 yıldır ülkeyi yöneten ve bu süre içerisinde laikliği köklü biçimde tahrip eden iktidar, toplumsal yaşamı biçimlendiren fiili hamlelerin ardından yasal düzenlemelerle de ‘menzil’ine ulaşmaya çalışıyor.
AKP’lilerin açıklamasına göre müftülere nikâh yetkisi “sadece bir seçenekten ibaret.” Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, bu seçeneğin “Nikâhı teşvik edeceğini ve kolaylaştıracağını” savunuyor. Değişikliğin laiklik ilkesine aykırı olmadığını da savunan Bozdağ, “Aksine tam da laiklik ilkesinin gereğidir” iddiasında bulunuyor.
AKP Milletvekili Orhan Deligöz ise, vatandaşın resmi nikâhın ardından dini nikâh kıydırdığını söyleyerek, “Vatandaşlarımızın işi kolaylaşsın diye, öyle düşünen vatandaşlarımızın diyelim, bir defada iki iş olmasın, isteyen gitsin müftüye” diyor.
Peki, söz konusu düzenleme AKP’lilerin iddiasındaki gibi laikliğin gereği mi, yoksa laikliğe aykırı mı? Düzenleme sadece yurttaş için bir seçenek yaratmak ve işlemi kolaylaştırmaktan mı ibaret? 5 başlıkta müftülere nikâh yetkisini inceledik:
Düzenleme neyi içeriyor?
Düzenleme, TBMM Başkanlığı’na sunulan Nüfus Hizmetleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Tasarı’nın içinde yer alıyor.
Söz konusu tasarıda, Nüfus Hizmetleri Yasası’nın 22. Maddesi’ndeki, “Bakanlık, il nüfus ve vatandaşlık müdürlüklerine, nüfus müdürlüklerine ve dış temsilciliklere evlendirme memurluğu yetkisi ve görevi verebilir” ifadelerinin kullanıldığı bölüme yeki verilebilecek kurumlar arasına “İl ve ilçe müftülükleri” de ekleniyor. İktidar bu düzenlemeyle Medeni Kanun’da değişiklik yapılmadığı için evlenme işleminin biçiminin değiştirilmediğini savunuyor.
Oysaki bu değişiklik, bir seçenek yaratmanın ötesinde, Anayasa’sında ‘laik’ olarak tanımlanan bir devlette dini kurumlara resmi nikâh kıyma yetkisi verilmesi anlamı taşıyor. Diğer bir ifadeyle düzenleme eğer yasalaşırsa resmi nikâh töreninin yanı sıra daha önce resmi bir karşılığı olmayan dini nikâh töreni de fiilen hukuki bir niteliğe bürünecek.
Öte yandan her iki nikâhın Medeni Kanun’a göre yapılacağı belirtilse de bunların tören biçimi olarak birbirinden farklı olduğunu bilmek ve giderek de farklılaşacağını öngörmek önem taşıyor.
Çok hukukluluk
Söz konusu düzenleme, Cumhuriyet’in ilanıyla sonra eren çok hukukluluğu da 94 yıl sonra yeniden gündeme taşıdı.
İslamiyet’in ilk yıllarındaki ‘Medine Sözleşmesi’ diye bilinen uygulamaya dayanan ‘çok hukukluluk’a göre her insan kendi dininin kurallarına göre yaşama ve hukuka tabi olma hakkına sahipti.
Henüz genel anlamda çok hukukluluktan bahsedilemeyecek olsa da, düzenlemenin ortaya çıkaracağı iki tip nikâh töreni, çok hukukluluk anlayışının bir yansıması olacaktır.
Refah Partisi örneği
‘Çok hukukluluk’ tartışması Anayasa Mahkemesi’nin Refah Partisi’nin kapatılmasıyla sonuçlanan davasının da konusu olmuştu. Refah Partisi (RP) Genel Başkanı Necmettin Erbakan’ın, 10.10.1993 tarihinde RP’nin 4. Olağan Kongresi’nde kullandığı, “Herkese insan hakkı vereceğiz, herkese inandığı gibi yaşama hakkı, herkese dilediği hukuku seçme hakkı vereceğiz, yönetimi merkeziyetçilikten kurtaracağız. Biz geldiğimizde isteyen Müslüman nikâhını müftüye kıydıracak, isteyen Hristiyan nikâhını kilisede kıydıracak” ifadeleri, Anayasa Mahkemesi’nin kararında şöyle değerlendirilmişti:
“Hukuku, inançlara göre ayırmak, vatandaşların biribirleriyle hukuksal bağlantılar kurmalarını ve ilişkilerini geliştirmelerini zorlaştırır. İnanç farklılıklarına dayanan değişik hukukların uygulanması sosyal gelişmeyi önleyeceği gibi, ulusal bütünlüğü de bozar. Oysa, ulus olmanın koşullarından biri de hukuk ve yargı birliğinin sağlanmasıdır. Hukukun din, mezhep ve etnik farklılıklara değil, çağdaş değerlere göre düzenlenmesi gerekir.
Bireylerin inançları nedeniyle farklı hukuka bağlı olmalarına yol açacak, ‘çok hukukluluk’un dinî ayrımcılığa neden olacağı, akıl ve çağdaş bilime dayalı lâik düzeni sarsacağı açıktır. Böyle bir düşüncenin Anayasa ve evrensel değerleri yansıtan İnsan Hakları Sözleşmeleri karşısında koruma görmesi olanaksızdır. Bu nedenle, Parti Genel Başkanı Necmettin Erbakan’ın ‘çok hukuklu sistem’e ilişkin anlayışı egemen kılma yolundaki söz ve davranışları lâiklik ilkesine aykırıdır.”
Anayasa Mahkemesi’nin kapatma kararına karşı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) açılan dava da Refah Partisi’nin aleyhine sonuçlanmıştı. 13.02.2003 tarihli kararında AİHM, inanç temelli çok hukuklu sistem önerisinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı olduğunu kaydetti.
Toplumun ayrışması
Düzenlemenin sosyal hayata etkisi de meselenin diğer bir önemli kısmını oluşturuyor. Yurttaşlar, ‘dini nikah töreniyle evlenenler’ ve ‘resmi nikah töreniyle evlenenler’ olarak ayrışacaktır. Özellikle yaşanılan bölgedeki insan topluluğunun tercihlerinin iki nikâh biçiminden birine yoğunlaşması, diğer tip nikâhla evlenmek isteyen yurttaşların üzerinde ‘mahalle baskısı’ yaratacaktır. Kendilerini baskı altında hisseden yurttaşlar çevrelerinin ‘tercihine’ göre hareket etmek durumunda kalacaktır.
Muhalefetin tepkisi
Meclis’teki muhalefet partilerinden CHP ve HDP, söz konusu düzenlemeye şiddetle tepki gösteriyor. Partiler, henüz komisyon görüşmeleri dahi başlamayan tasarının derhal geri çekilmesini istiyor. Kadın örgütleri de düzenlemeye karşı kitlesel eylemlere hazırlanıyor.
Tasarı bu haliyle yasalaşırsa CHP’nin içtihat niteliği taşıyan yukarıdaki kararı dayanaklardan biri yaparak Anayasa Mahkemesi’ne iptal davası açması olası gelişmelerden biri olacaktır. Ancak 2015 yılında resmi nikâhtan önce dini nikâh kıyılması yasağını ortadan kaldıran, hali hazırda ise AKP’nin siyasi hedefleri aleyhine karar veremeyen Anayasa Mahkemesi’nin olası başvuru sonucunda nasıl bir karar vereceğine dair soru işaretinin olması kaçınılmaz.