Bu yazı, hem Komünist olup, hem de Müslüman olunamaz diyenlere ve hem Müslüman olup, hem de Komünist olunamaz diyenlere cevap olarak tarihe düşülen bir nottur. Bugüne kadar neredeyse birbirine taban tabana zıt gözüken bu iki kavram, aslında özü ve pratiği açısından birbirinin benzeriydi. Tarihin akışı içinde birbiriyle aynı mesajı taşıyan bu iki kavram birbirinden nasıl uzaklaştı, gelin bunu hep beraber inceleyelim.
***
Komünizm, en geniş tanımıyla eşit paylaşım düzeni demektir. Emeğin sömürülmesine, mülk ile insanlar üzerinde hegemonya kurulmasına, ezilenin değil; ezenin yanında yer alan vahşi ve kapitalist sömürü düzenine bir başkaldırıdır. Bu İslam’da da böyledir. Kur’an, ‘’İnsana emeğinden başkası yoktur; Değer, insanın emeğinden doğar’’1 ayetiyle sermayenin değil, emeğin değer üreteceğini belirtmiştir. Kur’an’ın bu söylemi ile Komünizmin emek ve değer ilişkisi ile ilgili ortaya koyduğu söylem birbirinin aynısıdır. Komünizm, temel olarak mülkiyetin insanlar arasındaki eşitliği sürekli bozduğu düşüncesinden yola çıkarak, özel mülkiyet kaldırılmalıdır demiştir, Kur’an ise bunu ‘’Mülk Allah’ındır’’2 yani kamunundur, ifadesiyle ortaya koyarak üretim araçlarının mülkiyetinin, bir veya birkaç kişinin tekelinde olmasını reddederek kolektivizmin gerekliliğini vurgulamıştır. Komünizm, sınırsız ve sınıfsız bir toplum öngörmüştür, Kur’an ise, ‘’Allah, daru’s- selam’a çağırıyor’’3 yani evrensel eşitlik, adalet ve barış yurdu kurmaya çağırıyor ifadesiyle bunu ortaya koymuştur. Söylem her ne kadar farklı gözükse de, mesaj taşıdığı içerik bakımından birbirinin benzeridir.
***
Tarihin akışı içerisinde sömürü düzenlerine ve emek sömürüsüne bir isyan olarak ortaya çıkan Komünizm, emperyalistlerin ve burjuvazinin oynadığı akıl almaz oyunlar sonucunda ‘’Komünistler, Allah’ın ontolojik varlığını reddederler ve din olgusuna karşıdırlar’’ şeklinde bir antikomünist propaganda ile kitlelere lanse edilmeye başlanmıştır. Bu algının oluşmasında kendisini ‘’Komünist’’ diye tanımlayan bazılarının ‘’Tanrıya değil, tarihsel materyalizme inanırız ‘’ gibi içi boş söylemlerinin de azımsanmayacak kadar rolü vardır. Karl Marx’ın ‘’İnsanların varlığını belirleyen şey bilinçleri değildir; tam tersine, onların bilincini belirleyen, toplumsal varlıklarıdır’’4 temel savı ile ortaya koyulan Tarihsel materyalizm, insan bilincinin mevcut maddi koşullar ve üretim ilişkileriyle doğrudan bağlantılı olduğunu, maddeyi belirleyenin düşünce değil, düşünceyi belirleyenin madde olduğunu ortaya koymuştu. Marx ve Engels zihinsel ya da ruhsal süreçlerin varlığını zaten reddetmedi, ama bilincin temelde maddi koşulların ürünü ve yansıması olduğunu savundu. Kur’an, ‘’O ki, mal biriktirdi, onu saydı da saydı, Sanır ki, malı sonsuzlaştıracaktır kendisini.’’5 ayetiyle insanın mevcut ve geleceğe yönelik olan varlığının aslında kendi bilinciyle değil, mevcut maddi koşullar ile belirlendiğini farklı bir dille ortaya koydu. Bu bağlamdan bakılınca aslında tarihsel materyalizm ile Kur’an’ın söylediği birbirinin benzeriydi. Emevilerin Kader doktrini adı altında İslam’a soktukları öğreti ile bilincin bütünüyle Allah tarafından belirlendiği, maddi koşullardan bağımsız olduğu ve özgür iradenin olmadığı anlayışını Kur’an’ın bir öğretisi olarak kabul eden bazı komünistler, Tarihsel Materyalizmden hareketle ‘’Allah ile Komünizm yan yana gelmeyecek iki kavramdır.’’ demeye başladılar. Halbuki bu söylem Emevilerin ortaya koyduğu din anlayışını; Muhammed peygamberin getirdiği din anlayışı sanma yanılgısı ile batı aydınlanmacılığı gözlüklü yanlış Materyalizm okumasından başka bir şey değildi. Çünkü, Kur’an, bireyin özgür iradesi olduğunu bilincin önceden kodlanmadığını mevcut toplumsal koşullarla beraber şekillendiğini açıkça beyan etmişti. Zaten Karl Marx’da bu düşüncelerini bir inanç veya inançsızlık temelinde inşa etmemiş; bir sınıf mücadelesi temelinde inşa etmişti. Tıpkı Kur’an’ın temel düşüncesini, mazlumlar ve zalimler şeklinde inşa ettiği gibi…
***
Bu bakış açısıyla dine ve komünizme baktığınızda net olarak şunu göreceksiniz ki, Komünizmin; emeğe verdiği değer, ezilenler adına yükselttiği isyan ve sömürü düzenlerine açtığı savaş ile, Kur’an’ın asıl mesajı arasında hiçbir fark yoktur. Her ikisi de zalimi ve zulüm düzenlerini tek düşman olarak gördü, her ikisi de yeryüzünde ezilip horlananları önderler yapmak istedi, her ikisi de egemenlerin din sömürüsüne karşı çıktı. Sadece kullandıkları dil ve ortaya çıktıkları toplum farklıydı. İkisi de erdemliliğin en yüksek çığlığı ve isyanıydı. Komünizm bir dine mensubiyetin reddi değil; ezen sınıfa mensubiyetin reddi ve sömürüye başkaldırıydı, Tıpkı dinin özünün bir gericilik ve afyon değil; zulme ve zalime başkaldırı gerçeği olduğu gibi… Bu kadar benzerliğe sahip bu iki düşüncenin, birbirlerine karşı olan ön yargılarını kırıp ezilenlerin mücadelesinde birleşmesi gerekmez miydi? Yazımı Kartacalı komutan Hannibal’ın şu sözleri ile bitirmek istiyorum: Ya bir yol bulacağız, Ya da bir yol açacağız…!
EMRE ERGÜL
E-Mail: [email protected]
1- Kur’an; Necm 39
2- Kur’an; Nur 42
3- Kur’an; Yunus 25
4- Karl Marx, Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı, Önsöz
5- Kur’an; Humeze 2-3