NURCAN GÖKDEMİR
Türkiye, 12 Eylül 1980 sonrası üniversitelere yönelen kıyımın benzerini 15 Temmuz Darbe Girişimi sonrası AKP iktidarının uygulamalarıyla yaşıyor. 686 KHK ile birçoğu ilerici kimlikleriyle bilinen 330 akademisyen bir gecede ihraç edildi. 12 Eylül’de, ismini Sıkıyönetim Kanunu’nun numarasından alan ve 1402’likler olarak bilinen 76 akademisyen arasında yer alan, darbeye karşı duruşun dillendirildiği Aydınlar Dilekçisi’ni imzaladığı için yargılanan Prof. Dr. Yakup Kepenek, bugün yaşananları değerlendirirken, “O günleri aratacak günler” nitelemesi yapıyor.
Kepenek o günleri şu sözlerle anlattı: “Çok büyük çoğunluğu 1982 sonu ve 1983’ün ilk aylarında olmak üzere 1402 sayılı yasa ile görevlerine son verilen bilim insanı sayısı 76’dır; idari kararla atılan bilim insanı sayısının da 300’ün altında; bu yasa uygulanarak “bir daha kamuda çalıştırılmamak üzere” görevlerine son verilen, çoğu öğretmen, kamu çalışanlarının toplamının beş bin dolayında olduğu öne sürülüyor.
Ben 28 Şubat 1983’te profesör unvanını almıştım. Hakkımda hiçbir soruşturma ya da suçlama bulunmuyordu. Yine de dönemin YÖK Başkanı (İlk YÖK Başkanı) İhsan Doğramacı imzasıyla ODTÜ Rektörlüğü’ne gönderilen bir yazı ile üniversiteden uzaklaştırıldım. Yazıyı bana göstermekle yetinen Ekonomi Bölümü Başkanı’na ve İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı’na tam bir özgüvenle: ‘Siz üzülmeyin; görevinizi yapıyorsunuz; ben Danıştay’a başvuracağım ve en kısa zamanda döneceğim’dediğimi dün gibi hatırlıyorum.
Prof. Dr. Yakup Kepenek
Sonrasında, sıkıyönetimin kalkmasından sonra, görevimize dönmek için başvuruda bulunduk. O zaman Ankara’da, Danıştay vardı; daha doğrusu ‘hakimler vardı.’ Biz haklıydık; hiçbir neden gösterilemeden üniversiteden uzaklaştırılmıştık; bu nedenle savunmamızı, “insan haklarına” dayandırdık. Ankara Hukuk Fakültesi’nden Prof. Dr. Metin Günday başta olmak üzere savunman arkadaşlarımızın büyük çabaları sonucu, 1989 sonlarında Danıştay haklı olduğumuza karar verdi; rektörlük başvurularımızı kabul etti sonuçlandı ve görevlerimize döndük. Burada üç noktanın altını çizmeliyim:
1)1402 olayını kınayarak ya da bizlerle dayanışma içine girerek çok sayıda bilim insanı, kamuoyunu da uyararak istifa etti.
2)Daha sonra milletvekilliği yaptığım sırada da ısrarla sormama karşın neden 1402’lik yapıldığımı bugüne kadar öğrenemedim.
3)Üzülerek görüyorum ki aradan 34 sene geçtikten sonra Türkiye’de hak arama yolları, o günleri aratacak kadar kapanmış durumda. O zaman sormam gerekiyor; hak ve özgürlükler için, hak için, hukuk için, onca uğraş, emek ve çaba boşuna mıydı? İşte buna hayır diyorum; bu çilekeş toplum bir faşizmden diğerine geçmeyi, hiç ama hiç hak etmiyor!”